23/09/2014 | Yazar: İdil Engindeniz

İdil Engindeniz, geçtiğimiz sezonun tiyatro oyunlarını yazdı.

İnsanın, hele de uzun bir ara verdikten sonra, tiyatro hakkında yazmaya başlaması için yaz ayları en ideal zaman değil belki ama bir “merhaba” demiş olalım birbirimize. Sezon boyunca pek çok şeyden bahsedeceğiz birlikte, birlikte diyorum zira mademki “etkileşim”iyle meşhur bir mecrada yazıyoruz sizden de çok şey bekliyorum: öneriler, yorumlar, fikirler… Özellikle de fikirler zira tartışacağımız, tartışmamız gereken çok şey var tiyatro hakkında, hele de Türkiye’de tiyatro hakkında. Her şey bir tarafa, bu yazıların İstanbul merkezli olmaması için de size ihtiyacım var örneğin. İzmir’de, Diyarbakır’da, Trabzon’da, Sivas’ta, içinde yaşadığımız sınırlar içinde ve ötesinde neler yapılıyorsa hem ben sizlere aktarmaya çalışacağım hem de sizlerden gelen her şeye açık olacağım.
 
Oyun izlenimleri, yeni ve eski gruplar, söyleşiler, biraz biraz haberler, bazen belki duyurularla dolduracağız ekranı; ödülleri tartışacağız, yaratıcılığı, oyunculuğu… Ama, yukarıda da yazdığım gibi, henüz sezon açılmamışken geçen sezondan kalma, yeni sezona sarkma birkaç haberle giriş yapalım şimdilik.
 
Şahika Tekand’ın Studio Oyuncuları, geçtiğimiz sezon yirmi beşinci yaşını kutladı örneğin ve bu vesileyle eski oyunlarını, oyunların yeni versiyonlarını sahneledi, ki bunlardan biri Tiyatro Festivali’nde de yer alan Gergedanlaşma 2.014’tü (web 2.0 göndermesinin altını çizmeme gerek yok, değil mi?). İki kez sahnelenecek olan oyuna, müthiş bir heyecanla aylar öncesinden bilet almış olmama karşın hayat başka şeyler çıkardı karşıma ve oyunu göremedim, dolayısıyla ikincil yorumlardan yola çıkarak fikir üretmiyorum ama güzel haber: Gergedanlaşma 2.014, tiyatronun Nişantaşı’ndaki sahnesinde yeni sezonda da sahnelenmeye devam edecek. Tekand tiyatrosunu görmek için önümüzde bir sezon daha var neyse ki. Peki, “Tekand tiyatrosu” ifadesi ne kadar doğru? Önümüzdeki yazılarda bunları da tartışma olanağı bulmayı umuyorum ama Tekand’ın eğitim tekniğinin “performatif sahneleme ve oyunculuk” adı altında, yeni ve başlı başına bir yöntem olarak kabul edildiğini belirtirsek “Tekand tiyatrosu” ifadesinin çok da havada kalmadığını da göstermiş oluruz sanırım. Biraz sabredip sayfanın aşağılarına inerseniz sizin de görebileceğiniz gibi, bir süredir söz konusu okulda eğitim alan biri olarak ne kadar objektif olduğumu ayrıca tartışabiliriz muhakkak.
 
Gergedanlaşma 2.014’ü izlememiş olsam da, yine önümüzdeki sezonda devam edeceğini sandığım, Karanlık Korkusu’ndan bahsedebilirim biraz. Şahika Tekand’ın yazdığı metni sahneye koyan da kendisi. Elimizde bir metin var, o metnin kendi ritmi ve akışı var, sahnedeki oyuncuların uymak zorunda olduğu yönergeler, kurallar, bir oyun var bir de. Tekand’ın bir söyleşisinde belirttiği gibi, performatif sahneleme ve oyunculukta “Oyunculara şöyle bir görev düşüyor, hem oyun oynayan yani kare bulmacayı çözen ya da onun parçası olan insana dönüşüyor, hem aktör olarak sahnede bulunuyor, hem de sahneye getirdiğim riskler gerçek olduğu için insan olarak aynı anda bütün koşullara maruz kalmış oluyorlar.” Bu yöntem, Tekand’ın oyunculuk eğitimleri sırasında da aklıma hep belli bir anıyı getiriyor aslında: bir arkadaşım yapmaması gereken bir şey yapar evde, babası “neden yaptın” diye sorduğunda, hemen hemen her çocuğun yapacağı gibi, “işte” diye cevap verir, gelen karşılık “işte diye cevap olmaz”dır. Tekand’ın tiyatrosunda da “işte diye cevap olmaz”, yaptığınız her şeyin eylemsel (performatif) bir sebebi olması gerekir, bir şeyi sadece orada “güzel” durduğu için yapamazsınız. Bununla birlikte performatif olanın estetik de olabileceğini görürsünüz. Kimileri, metni çok arka plana attığı için eleştirir bu tiyatroyu, oysa diğer örnekler yanında Karanlık Korkusu’na da baktığınızda, tiyatronun sitesindeki notlardan alıntı yaparsak: “Beş oyun kişisinin monologları belli bir matris düzeninde iç içe geçer. Bu beş monologu hem simultane hem de süperpoze (hem yan yana hem de üst üste) var edecek şekilde örülmüş konuşma örgüsü, sistem içindeki çağdaş kentli insanı ifade eden bir tek ana karakterin monologunu oluşturur.” Velhasıl hem yazarından hem oyuncusundan, hem sahneye koyucusundan, kesinlikle ışıkçısından son derece talepkâr ve üstüne müşkülpesent bir tiyatro Tekand tiyatrosu. Ama zeki, ama sürprizli.
 
Bu yöntem izleyiciye de bir sorumluluk yüklüyor, bütün o tempo içinde oyun içindeki oyunun kurallarını çözmeniz gerekiyor ama bu gerilimli bir yük değil, metnin tüm “ağırlığını” hissederken eğleniyorsunuz da aynı zamanda ve belki daha da önemlisi, oyunun bir parçası oluyorsunuz. “Bundan sonra olacakları siz belirleyin” veya “ey seyirci sizinle konuşuyorum şimdi” katılımı değil bu, oyunun kurallarını keşfediyorsunuz, yeterince oyuncuysanız oturduğunuz yerde o kurallara uymaya çalışıyorsunuz, herhangi bir şeyle özdeşleşme ihtiyacı duymadan kendinizi o “şey”in bir parçası olarak buluyorsunuz ve hâlâ seyirci de olduğunuzu biliyorsunuz. Karanlık Korkusu’nda da, oyunun temposu çok yüksek ama takip edilmesinde, anlaşılmasında, hemen o anda yorumlanmasında, çıkarımlar yapılmasında sıkıntı yok. Metnin “ağırlığı” ya da göz kırpmalar dersek, benim kendi sosyal sermayemle keşfedebildiklerim örneğin ıslıkla enternasyonal, Komünist Manifesto’nun hayaletini hatırlatan ve bir türlü hatırlanamayan bulut, ilk aklıma gelenler/en çok aklımda kalanlar. Oyun didaktik olmadan sizi düşünmeye sevk ettiği için, göze sokmadan verdiği politik mesajlar, dünya görüşü göndermeleriyle de izleyiciyi tatmin ediyor. Sezon programını şimdiden yapmaya başlayan tiyatrofil varsa, listeye alınması tavsiye edilir.
 
Yıldönümlerinden bahsetmişken 2014–2015 sezonunda bir yıldönümü kutlaması da Tiyatro Öteki Hayatlar’dan gelecek. Galatasaray Üniversitesi Tiyatro Topluluğu’nda bir araya gelen öğrenciler ve mezunlar tarafından kurulan tiyatro bugün yine en büyük kaynağını söz konusu çevreden almakla birlikte o çemberi genişletmiş de durumda. Onuncu yılına giren grup ilk yıllarda sahnelediği oyunları bir kez daha seyirci karşısına çıkarmayı hedefliyorsa da yeni projeler de yolda. Grupla ilgili haberler Öteki Hayatlar adresinden takip edilebilir. Yeni projelerden birinin parçası olan “bu satırların yazarı” içeriden bilgileri, “kulis dedikoduları”nı paylaşmaya devam edecek…
 
*Bu yazı ilk olarak 11 Ağustos tarihinde Kuledibi.org sitesinde yayınlanmıştır. 

Etiketler: kültür sanat
nefret