18/03/2010 | Yazar: Nevin Öztop

Gün yine geldi çattı ve kadın kadına aşk, sözlüklerin küspe kelimesiyle bir bedende can buldu: Müstehcen.

Gün yine geldi çattı ve kadın kadına aşk, sözlüklerin küspe kelimesiyle bir bedende can buldu: Müstehcen. Savcılık, son 3 Kadın Kadına Öykü Yarışması’nın hikâyelerini içeren ve Sel Yayıncılık tarafından raflara konulan Aşkın L Hali’ni müstehcen buldu; bununla da yetinmedi, doğaya aykırı buldu.
 
Şimdi, ancak kadına kadına yaşayınca yaşadığımızı kabul ve idrak eden bizler, pek müstehcen bulamadık ve bulamıyoruz kendimizi. Öyle olmadığı gibi, pek de güzel buluyoruz kadın kadına sevişmelerimizi, öpüşmelerimizi, fısıldaşmalarımızı, aşklarımızı ve kadın kadına terlerimizde bulamaçlaşmayı… Hazır vücut ısımız da kıvamına gelmişken, gerek direkt “aşkın haline”, gerek ise bizi “kötü” görenlere iki laf fırlatıyoruz. Hooop, yakala!
 
Merhaba 'Aşkın Hali',

Haberi dün okudum, utandım. İsyan soruları sormamaya alıştırılmış zihnim sustu, üzüldüm; ama gururum incindi. Alışmak lazım elbet, doğal olanı belirleme haddini kendinde bulan insanların yargılarına açmak durumunda kalıyorsa insan yüreğinde büyüttüğünü… Dirençli olmak, güçlü olmak lazım.

Biliyorum ki bu sınırlar bir yerde bitmiyor. İçine, içimize kadar geliyor; seni de boğuyor, senin bedenini de, beni de… Direnmiyorum, kaçıyorum, direnmiyorum esniyorum, şekil değiştiriyorum. Kendini ne kadar yalnız hissettiğini tahmin edebiliyorum. Bu kararı veren insanların bizi nasıl bir nesneleştirmeden geçirdiklerini biliyorum; konuşmuyorum, bağırmıyorum, mutluluğumla gösteriyorum 'Bu aşktır' diye. Yani yalnız değilsin. Ben senin bedeninim, sen benim ruhum. Kim demiş doğal değiliz diye? Kim demiş birbirimizde olamayız diye? Bir şey oluyorsa, oldurulabilmişse 'doğal'. Hayatta ne kötü, incitici şeyler oluyor; ne insanlar neler yapıyor, onlar doğal; kanser çok kötü şey; o doğal; ensest insanlık dışı bir şey, ama doğal, o yazılıyor... Benim zararsızca âşık olmam, doğal değil! Kim demiş! Gelsin görsün, göremez! Gözleri yok! Açsın okusun, anlayamaz!

Sözün özü aşkın hali, canım, sen sakın yılmayasın. Bir kalp, bir beden var senin için. Birden çok kalp, birden çok beden var senin için. Başkasının canını yakmadın sen, başkası kendi canını yaktı sana attı suçu, o da onun derdi. Sen işini yap, mutluluk getir, heyecan getir, sevgi getir, neşe getir. Biz insanlara anlatacağız, sen merak etme.
Sevgiyle kal,
Ada Özgür
 
Aşkın M* Hali,
 
Haberi bugün okudum ve ilk tepkim bir sözlük açıp “müstehcen” kelimesinin anlamına bakmak oldu. Sanırım yurt dışına biraz fazla alıştım; nasıl oluyor da hâlâ iki kelimeyi bir araya getirip müstehcen öykü yazabiliyorum ben de anlayabilmiş değilim.
Müstehcen: Açık saçık, edebe aykırı, yakışıksız…
Edep (evet, burada hemen bakılması gereken sözcük): Toplum töresine uygun davranma.
Ne kadar ilginçtir ki sözcüğün ecnebice anlamı “pornografik”. Sanırım cinsellikle ve onu dile getirmekle ilgili bir sorunumuz var ve bu sözlüğümüze bile yansımış. Ne dersin? Biz, diyorum; çünkü güvendiğim kaynaklardan öğrendiğime göre Fransa’da, nadiren de olsa kimi kitaplara soruşturma açılıyor ama hiçbir zaman pornografik olduklarından dolayı değil. Genelde soruşturmaları açan bir birey oluyor ve söz konusu eserdeki şahsına hakaret içeren ifadelerden gücenmiş oluyor. Bizim ülkemizde ise bir eserin sadece “müstehcen” olması bile birilerini gücendirmeye yetiyor olsa gerek.
Peki, nasıl bir ülke edebi eserlerinin “toplum töresine uygun” olmasını dayatır? Edebiyat ve sanat kendini topluma göre şekillendirmez ki. O zaman sanat olmaktan çıkar. Eğlence olur. Majestelerinin huzurundaki soytarı gibi…
Her şeyden önce sanatı değerlendiren kimselerin “insan”ı tanıması gerekir diye düşünüyorum. İnsan’ı ve onun doğasını az da olsa bilen bir kimse lezbiyenliğin “doğal olmayan cinsel ilişki” olmadığını bilebilir. Bunun için eşcinsel olmaya ve söz konusu durumu yaşamış olmaya gerek yok. Yanlış hatırlamıyorsam biz öykülerimizde aşkı anlatmıştık. Burada sorun yaratan unsurun “cinsellik” ve birilerinin cinselliğe olan tepkisi olduğu ortada. Birileri bize “İstediğiniz her şeyi yazamazsınız, okuyamazsınız” demek istiyor ve bunu başarıyor da. Saklandıkları yerden yüzlerini seçebiliyoruz. İşte tam orada “toplum töresi”nin arkasındalar. Sobe! Kimileri kitap sansürlüyor, kimileri masum gençlerimizi kesiyor, kimileri ateş dansı ya da yağmur dansı yapıyor (Bir dakika, yağmur duası mıydı yoksa?)
Her ne kadar sen de, hepimiz gibi, sinirlensen de merak etme. Baskı her zaman kendi mezarını kazar. Rahmetli Newton’ın da bahsettiği gibi: etki-tepki. Buradaki arkadaşlarla “yasaklanan” kitapları konuştuğumuz sırada sevgilimin annesi çok önemli bir noktaya değindi: “Bir kitaba yapabileceğin en iyi reklam hakkında soruşturma açmak değil midir?” bence haklı. Bilakis birilerinin gücüne gitmiş olmamız bile şu toplumu, töreleriyle birlikte bir gün daha ileri, daha açık görüşlü, daha anlayışlı, insanları oldukları gibi kabul edebilecek ve belirli kalıplara uymayanlardan korkmayan bir hâle getirebileceğimizi gösteriyor. Bu uğurdaki öncelikli davranışları için İrfan Sancı’yı ve Kaos GL’yi bir kez daha tebrik etmek istiyorum.
Rüzgar Akın
 
* Müstehcen (editör notu)
 
Doğal Olmak Ya da Olmamak
 
KaosKadın’ın 4 yıldır düzenlediği ve kadın kadına ilişkileri konu alan "Kadın Kadına Öykü Yarışması"na katılan öykülerden derlemelerin yayımlandığı "Aşkın L Hali" kitabı, Bakırköy Savcılığı tarafından müstehcen bulunup soruşturma başlatıldı.
 
Soruşturma gerekçesi olarak da; "Doğal olmayan cinsel ilişkiden bahsedilmesi ve müstehcen olması" gösterildi.
 
“Doğal” kelimesi Türkçede ne anlam ifade eder? Doğada bulunanı, doğada görüleni değil mi? Türk Dil Kurumu doğal kelimesini "Doğada olan, doğada bulunan" olarak tanımlamış. Ya Türk Dil Kurumu ya sayın Savcılık yanılıyor. Eşcinsellik hayvan ve insan türünde görülen, gerçekliği bilinen, bu anlamda doğada bulunan bir durum. Türk Dil Kurumu'nun tanımı esas alındığında eşcinsellik gayet doğal. Sanırız sayın Savcılık Türk dilinden başka bir dil kullanıyor. Ya da homofobik önyargılar insana kendi dilini bile unutturacak düzeyde.
 
Eşcinselliğin doğal olup olmaması eşcinsel hareketin bir tartışması da değil esasen. Doğal olduğu, doğada bulunduğu tartışma gerektirmeyecek kadar ayan beyan ortada. Eşcinselliğe yönelik önyargılar da doğal olup olmamasından değil; ataerkil ve homofobik kültürden ileri geliyor. Bunca zaman kadın kadına ilişkilerin olumsuzlandığı ve heteroseksüel erkeklerin pornografik malzemesi olmadığı sürece inkâr edildiği bir kültürde, lezbiyenlerin bu kültür dolayısıyla yaşadıkları şiddet bir kere dahi soruşturma konusu edilmezken, kadın kadına aşkı anlatan ilk olumlu yayın da rahatsızlık yaratıyor. Gizlenip saklandığımız, şiddet gördüğümüz, metalaştırıldığımız, dilsizleştirildiğimiz zaman sorun yok, kendimize dair olumlu bir söz etmek istersek sorun başlıyor. Bu adaletsizliğe boyun eğeceğimizi mi sanıyorsunuz gerçekten?
 
Cinsellikten bahsetmeyi müstehcenlik olarak algılayan bir toplumda cinsel şiddet suçlarının bu derece yaygın olması nasıl açıklanabilir acaba? Mesele kadın bedenini denetlemek olunca cinsel yolla gösterilen şiddete adeta prim veren, cinsel saldırıyı erkeklik payesi sayan, saldırganlara ceza indirimi vermek için binbir bahane bulan ahlakımız, kadın kadına ilişkiden bahsetmeyi müstehcen bulmuş. Hangi ahlakınızla sorguladınız müstehcenliğini? Tecavüzü erkeklik gösterisi sayan ahlakınızla mı?
 
Haklarını isteyen işçilere cop, örgütlenme isteyenlere kapatma, sendikacılara hapishane, kadın katillerine ceza indirimi, lezbiyenlere ahlak kılıcı; kime hizmet ediyor bu yasalar?
 
 
İsteseniz de istemeseniz de buradayız ve olmaya devam edeceğiz. Biz değil, varlığımızı müstehcen bulan tecavüzcü-işbirlikçisi ikiyüzlü ahlakınız değişecek.
 
Kadın kadına aşk güzeldir.
Yasemin Öz


Etiketler: kültür sanat
nefret