02/05/2011 | Yazar: Ali Erol

Avukat Yasemin Öz: “Hukuki açıdan tasarıda LGBT bireylerin anılmaması, LGBT bireylere yönelik nefretin ve bu nefretin meşru görüldüğünün kanıtıdır

Avukat Yasemin Öz: “Hukuki açıdan tasarıda LGBT bireylerin anılmaması, LGBT bireylere yönelik nefretin ve bu nefretin meşru görüldüğünün kanıtıdır bence.”
 
Avukat Öz, yasada açıkça tanımlanmayınca “diğer” grupların yargı makamlarının inisiyatifine terk edildiğini belirtti. Nefret suçları söyleşi dizimizde sorularımızı cevaplayan Öz, “Bu durumda yasa yapıcıların benimsemeye gerek duymadıkları grupları, yargı makamlarının benimsemesini umut ediyoruz!” dedi.

“Nefret suçları hiyerarşiye tabi tutularak mücadele edilebilecek eylemler değildir. Nefreti hem onaylayıp hem onunla mücadele edemezsiniz, bu çelişki ile kendi sonunuzu kendiniz tayin etmiş olursunuz. LGBT’lere gelince nefret etmek normal, başkalarına gelince kabul edilmez olmaz. Nefreti normalleştirmek nefretin hedefi olmaya razı gelmektir.”
Nefret Suçları söyleşi dizimizi Kaos GL Derneği Hukuk Sekreteri Avukat Yasemin Öz ile tamamlıyoruz.

 
İnsan Hakları Araştırmaları Derneği (İHAD), “Nefret Suçu Yasa Tasarısı Taslağı” hazırladı. Çok kapsamlı olduğu halde, LGBT (Lezbiyen, Gey, Biseksüel, Trans) bireylere yönelik işlenen nefret suçlarına ilişkin bir düzenlemeye taslakta yer verilmemiş. “Türkiye’de özellikle son yıllarda yeniden tırmandırılan milliyetçilik, etnik ve dini gruplara yönelik hoşgörüsüzlük ve ayrımcılığın artması, Gayrimüslimler, Aleviler, Sünniler, Kürtler, Türkler, Romanlar, kadınlar ve diğer farklı kimliklerin nefret suçu mağduru olmalarına yol açmıştır.” denilen yasa tasarısı taslağına LGBT’lerin dahil edilmemiş olmasını nasıl değerlendiriyorsunuz?
LGBT bireylere yönelik nefret suçları bu denli sık ve şiddetliyken, tasarıya LGBT’lerin dâhil edilmemesi, nefret suçları ile mücadele ettiğini düşünenlerin dahi LGBT’lere yönelik nefretleriyle yüzleşmediğinin, bunu sorunsallaştırmadığının göstergesidir. Nefretin bir kısmına dokunmadan, olduğu gibi bırakarak nefretle mücadele edilmesinin imkânsız olduğu, LGBT bireylere yönelik nefrete dokunulmadan, diğer nefret biçimlerinin de ortadan kalkmasının beklenemeyeceği gerçeğine uzak kalınmasını, hatta kendi içindeki nefretle hesaplaşmayanların dışarıdaki nefretle hesaplaşmaya çalışmasının da ironik olmaktan öteye gidemeyeceğini göstermek anlamında da umutsuz ve kendini yalanlayan bir girişim olarak kalmaya mahkûm olacağını düşünüyorum tasarının bu haliyle.
 
İHAD’in taslağında, “kişilerin, farklı kimliklerinden ötürü zulüm görmemeleri ve daha etkin biçimde korunmaları sağlanmalıdır” denilirken bu kişilerin “farklı dilsel, dinsel, etnik veya diğer kimliklere mensup” oldukları belirtiliyor. Yine nefret mağduru gruplar tek tek sayılırken de “diğer farklı kimlikler” şeklinde ekleniyor. Bugüne kadar Anayasa ve TCK başta olmak üzere yasalar ve düzenlemelerdeki “diğer” veya “ve benzeri” gibi göndermelere LGBT’lerin hak ve özgürlükleri ile önlenmesi gereken cinsel yönelim ve cinsiyet kimliği ayrımcılıklarının dahil edildiği bir vaka görüldü mü?
Böyle bir vaka görülmedi henüz. Zaten “diğer” grubu olarak tanımlanarak varlıkları görünmezleştiren ve sorunsallaştırmayan gruplar, gerçekte sahiplenilmeyen ve korunmayan gruplar kapsamına da giriyor bir yandan. Yasada açıkça tanımlanmayan “diğer” gruplar, yargı makamlarına yasa yol gösterici olmadığından, yargı makamlarının inisiyatifine terk ediliyor. Bu durumda yasa yapıcıların benimsemeye gerek duymadıkları grupları, yargı makamlarının benimsemesini umut ediyoruz!
 
En son Irkçılığa ve Milliyetçiliğe Durde! ve Sosyal Değişim Derneği'nin İstanbul’da düzenlediği "Uluslararası Nefret Suçları Konferansı"nda da “Nefretin siyaseti” altında “islamofobi”, “anti-semitizm” ve “milliyetçilik” programa alınırken “homofobi” bu başlığa dahil edilmedi. İHAD’ın yasa tasarısı taslağında da nefret suçu mağduru gruplar tek tek sayılırken cinsel yönelim ve cinsiyet kimliği nedeniyle işlenen nefret suçları görmezden gelinmiş. LGBT’lere yönelik işlenen cinayetlerde ve diğer suçlarda homofobik/transfobik önyargılı saik ortadayken, homofobi/transfobik nefretin anılmamasının sonuçları neler olabilir?
Yukarıda da belirttiğim gibi, nefretle mücadele ettiğini düşünenler dahi nefretle gerçek bir hesaplaşmaya soyunmazlarsa, istisnasız her gruba karşı nefrete cephe almazlarsa, nefretin hiç kimse için ortadan kalkmasının mümkün olmadığını düşünüyorum. Nefretin önü bir kez kapanmadığında, kavramın kendisine karşı gerçek bir karşı çıkış olmadığında, o kavramın dolaşımı engellenemez. Ve dolaşımda olan nefret, belki önce en korumasız bırakılan LGBT grupları vurur ama nefret edebilmek ortada salındığı sürece, bir grubu feda ederek nefretten kurtulunamaz. Nefret suçları öncelik vererek, hiyerarşiye tabi tutularak mücadele edilebilecek eylemler değildir. Nefret suçlarına verilecek taviz, nefretle mücadelenin tümüyle içini boşaltır. Nefreti hem onaylayıp hem onunla mücadele edemezsiniz, bu çelişki ile kendi sonunuzu kendiniz tayin etmiş olursunuz. LGBT’lere gelince nefret etmek normal, başkalarına gelince kabul edilmez olmaz. Nefreti normalleştirmek nefretin hedefi olmaya razı gelmektir.
 
LGBT örgütler uzun süredir, anayasal eşitlik ve TCK ayrımcılık düzenlemesi talep ediyorlar. Homofobik/Transfobik şiddet ile birlikte cinayetlerin artmasına karşı da özellikle “nefret suçu”nun tanımlanması için mücadele halindeler. Gerektigi gibi nefret suçu mağduru diğer grupları korumaya alan ama LGBT’leri dışarda bırakan bir nefret suçu yasa tasarısını hukuki açıdan nasıl değerlendirmek gerekir?
Yasalar toplumsal yaşamı düzenlemek ve ihtiyaca cevap vermek için çıkarılır. LGBT bireylerin nefret nedeniyle öldürüldüklerinde tereddüt olmadığına göre, apaçık olan şiddeti engellemek için irade göstermemek açık bir tercihtir. Bu tercih “Dini, etnik vs” nedenlerle öldürülenlere karşı koruma gösterileceği, cinsel yönelimi veya cinsiyet kimliği nedeniyle öldürülenlerin ise mesele edilmeyeceği şeklindedir. Hukuki açıdan tasarıda LGBT bireylerin anılmaması, LGBT bireylere yönelik nefretin ve bu nefretin meşru görüldüğünün kanıtıdır bence.
 
Sosyal Psikolog Göregenli, Ceza Hukukçusu Kurşun, Avukat Özsoy
 
Nefret Suçları söyleşi dizimizde daha önce Sosyal Psikolog Göregenli, Ceza Hukukçusu Kurşun ve Avukat Özsoy sorularımızı cevapladı.
 
İlkin, Sosyal Psikolog Melek Göregenli ile İstanbul’da yapılan “Nefret Suçları Konferansı”ndan niye çekildiğini konuşmuştuk.
 
Prof. Dr. Melek Göregenli, “Neredeyse her hafta bir insanın bedeniyle, cinselliğiyle ilgili bir nedenle" öldürülmesine dikkat çekmiş, “bu nefretin siyasi kaynaklarını görmezden gelmek bence nefret siyasetlerinin ve suçlarının, genel hegemonik siyasetlerden beslendiğini hiç anlamamış olmayı gerektirir.” demişti.
 
Söyleşi dizimizin ikincisini ise Ufuk Üniversitesi Hukuk Fakültesi Öğretim Görevlisi Günal Kurşun ile yapmış ve ceza hukukçusu Kurşun’a, “nefret suçu” yasa tasarısında LGBT’lerin görmezden gelinmesinin ne anlama geldiğini sormuştuk.
 
Hazırladığı “Nefret Suçu Yasa Tasarısı Taslağı”nda LGBT’lerin maruz kaldığı nefret suçlarına yer vermeyen İnsan Hakları Araştırmaları Derneği’nin (İHAD) bu yaklaşımını ikinci olarak Avukat Özsoy ile konuşmuştuk.
 
“Homofobik Olmayan Bir Milliyetçilik Söz Konusu Bile Olamaz”
Sosyal Psikolog Melek Göregenli, “Nefret Suçları Konferansı”ndan niye çekildiğini Kaos GL’ye açıkladı.
 
Ceza Hukukçusu Kurşun: “Telaffuz Etmeyi Bile Ayıp Kabul Ediyoruz!”
Ufuk Üniversitesi Hukuk Fakültesi Öğretim Görevlisi Günal Kurşun ile “nefret suçu” yasa tasarısında LGBT’lerin görmezden gelinmesinin ne anlama geldiğini görüştük.
 
 
“Kimliğinize Yapılan Saldırının Altındaki Saiki Cezalandırmıyoruz”
İzmir Siyah Pembe Üçgen Derneği Avukatı Elif Ceylan Özsoy, Kaos GL’ye yaptığı açıklamada, kimliğinin açıkça koruma altına alınmamış olması, ayrımcılığa uğrayan kişileri yargı yoluna başvurmaktan alıkoyduğunu söyledi.


Etiketler: insan hakları, nefret suçları
nefret