06/05/2009 | Yazar: Kerem Öktem

Yakın coğrafyada öteki olma halleri: Irak LGBT hareketinden Ali Hili ile röportaj

Yakın coğrafyada öteki olma halleri: Irak LGBT hareketinden Ali Hili ile röportaj

Amerikan işgalinin başladığı 2003 yılından beri, Irak’ta bir milyona yakın insan hayatını kaybetti. Bu sayıyı hayal etmek bile zor. Ve bu bir milyonun karşısında sayılar üzerinden konuşmak belki de anlamsız. Yine de, son günlerde Irak’ta yaşanan ve devletle bağlantılı ölüm mangaları tarafından işlenen gey ve transseksüel cinayetleri hakkında haberler artınca, posta kutuma gelen maillere daha bir dikkatle bakmaya başladım. Eşcinsellerin katli vacip olduğunu buyuran Ayetullah Al Sistani’nin 2005 yılındaki fetvasından beri yüzlerce eşcinsel ve travesti öldürülmüş. Çoğunun ölü bedenlerine, Kafka’nın Ceza Kolonisi’ndeki gibi, isnat edilen suç olan ‘sapkın’ kelimesi kazınmış. Bu haberlerin uzun bir sessizlikten sonra batılı basına yansımasının ise bir nedeni var: ‘Iraqi LGBT’ adlı dayanışma hareketi ve bu hareketinin temsilcisi Ali Hili.
 
Ali Hili ile on yıldır yaşadığı Londra’da görüştüm. Şehrin genç mahallelerinden Notting Hill’deki bir kafede yer bulup, Saddam döneminde cinsellik ve eşcinsellikten başlayıp, İran etkisiyle derinleşen toplumsal muhafazakârlık ve Iraqi LGBT derneğinin öyküsünü konuştuk. Ali, Irak’ın kırılma noktalarının tam orta yerinde durmuş. Uluslararası siyasetin, bölgesel toprak kavgalarının ve ulusal nefretlerin iç içe geçtiği noktada. Irak gibi kendisi de kırılıp parçalanmış. Hayata, maruz kaldığı cinsel istismarla başlamış, hemen hemen her Iraklının sadece kısık sesle telaffuz ettiği ‘Muhaberat’ adlı istihbarat servisinde çalışmaya mecbur kalmış, memleketten kaçabilmiş ama ölüm fetvasından kaçamamış. Bir yandan Irak’ta, kendi deyimiyle ‘içerde kalmış’lara yardım etmeye çalışırken, kendi hayatının dağılmış parçalarını birleştirmeye çalışıyor. Ali ile Irak’ta farklı olmanın bedeli üzerine konuştuk.
***
Avrupalı ve Amerikalı gazeteciler bu aralar en çok ‘İslam ve eşcinsellik’ konusunu merak ediyor. İstersen biz başka bir yerden girelim konuya. 1970’lerde, 1980’lerde Bağdat’ta farklı olmak, eşcinsel olmak nasıl bir şeydi?

Bugünden çok başkaydı aslında, daha çok Türkiye gibiydi. Daha özgürdü. Bağdat’ta içki de içilirdi, aynen İstanbul’da gibi. Ama ben çok erken tanıştım cinsellikle. Aile içinde yaşadığım bir istismar olayı nedeniyle. Bilirsin, Müslüman ve Arap toplumlarında çok yaygındır. O olay benim her şeye bakışımı değiştirdi, hem küçük yaşta cinselliğe gözümü açtı, hem de çok yaraladı. Ama tabii o zaman farkında değildim bunun. Zaten bunun bir adı, bir ismi de yoktu. Gey kelimesini ilk 18 yaşındayken duydum, bir arkadaştan. 1980’lerin sonlarıydı. O zaman Bağdat’taki beş yıldızlı otellerde hep yabancılar çalışırdı. Ben o dönemin ilk Iraklı DJ’i olmuştum. Otelin diskoteğinde çalışıyordum. Bir yandan da bir müzik dükkânında tezgâhtarlık yapıyorum. O zaman erkeklerle ilişkilerim oluyordu, ama pek kimse karışmazdı. Dükkâna kadınsı geyler de gelirdi. Çevredeki erkekler laf atardı, takılırdı, bazen dalga geçerdi. Ama kesinlikle bir saldırı, bir nefret olayı olmazdı.
 
Körfez Savaşından sonra, 90’larda, en azından benim için durum değişti biraz. O aralar Bağdat’a çok batılı diplomat yerleşmişti. Bir tanesiyle arkadaşlık kurdum. İşte o zaman Muhaberat ailem üzerinden bağlantı kurdu benimle. Onlar için çalışmamı istediler. Ben de Muhaberat için çalışmaya başladım. Başka şansım yoktu. ‘Ya bizimle çalışırsın ya da hem seni, hem aileni yok ederiz’ dediler. Alternatifim yoktu. 18 yaşındaydım. On sene boyunca onlar için çalıştım. Ama her şeye rağmen çevremde birçok arkadaş topladım. Bir yandan da DJ olarak devam ettim. O kulüp hem Bağdatlı geylerin, hem yabancı geylerin mekânı oldu. İstihbarat da bunun farkındaydı tabii. Hatta beni destekliyorlardı.
 
İstihbarat senin üzerinden yabancılara mı ulaşmaya çalışıyordu?

Evet, sanırım öyle bir şeydi. Daha çok yabancı diplomat ile bağlantı kurmam için, bilgi almak için. Bilirsin, Arap dünyasında, Ortadoğu’da, yabancı erkeklerin, özellikle batılı erkeklerin eşcinsel olduğuna dair bir kanı vardır. O nedenle desteklediler yani. Ama o yıllarda, doksanlı yıllarda birçok mekân açılmıştı, hepsi de lüks otellerde. En iyi yıllardı bunlar. Toplumsallaştık bir anlamda. Çocuk olarak yaşadığım acıları başkaları yaşamasın diye çabaladım. İki defa devlete başvurdum, eşcinseller için bir dernek kurmak için.
 
Bu oldukça cesur bir adım olsa gerek?

Belki, ama unutma ki, ben Muhaberat için çalışıyordum, devletin bana zararı olamazdı kolay kolay. Herkes bizden korkardı. Başvurumu kabul etmediler, ama incelemek zorundaydılar. Arkamdakileri biliyorlardı çünkü. Ama teşkilattakilerle de zaman zaman sorun yaşadım. Üç defa hapis yattım, işkence gördüm, tecavüze uğradım. Teşkilattakiler zaten beni genelde ilişkiye zorluyorlardı. Buna rağmen Bağdat’ta olmak güzeldi. Bir arkadaşım vardı mesela, travesti. İstediği yere gidebiliyordu, kimse karışmıyordu. Tabii fuhuş da vardı, sinemalarda, kahvelerde, parklarda, her tarafta birilerini bulabiliyordun. Polisler, travestileri durdukları yerlerden alıp, birlikte olmak için şehir dışına götürür, sonra yine aynı yere bırakırlardı. O zaman daha yaşlı arkadaşlarla da tanışmıştım. Onların dediğine göre, altmışlı, yetmişli yıllarda ortam daha da rahatmış. Cinsel özgürlük varmış, ama tabii ismi konmaksızın.
 
Ta ki 1995’e kadar. Benim için bir şeyler kırıldı o zaman. Bahsettiğim travesti arkadaş, ailesi tarafından vurulmuştu. Tamam, fuhuş yapıyordu. Ama devlet yine de soruşturmasını yaptı. Kimse cezalandırılmadı, ama soruşturma açtılar en azından. Yani Saddam döneminde devletin düşmanca bir yaklaşımı yoktu bize. 2001 yılında eşcinselliği ceza kanununa göre suç ilan ettiler, yedi yıllık da cezası var. Ama o zamanlar da uygulandığını sanmıyorum.
 
1995 yılı sadece senin için mi bir dönüm noktasıydı, yoksa toplumsal değişimlerin bir habercisi miydi?

O yıllarda Birleşmiş Milletlerin yaptırımları başlamıştı, hayatımız altüst oldu. İş yok, para yok. Bir yandan da rejimde yavaş yavaş çözülmeler görülüyordu. O yıllarda, Saddam aşiretlere daha fazla güvenmeye başlamıştı. İstihbarat da üzerimdeki baskıyı arttırıyordu, artık devam etmek istemediğimi, rahatsız olduğumu, bitirmek istediğimi fark ediyorlardı. Kaçmaya çalıştım, kuzey sınırı üzerinden Türkiye’ye geçmeyi denedim. Yakalandım, ama nihayet 2000 yılında, tam da savaş başlamadan önce çıkabildim Irak’tan. Ordan Dubai, sonunda da Londra. Burda ilk başlarda sosyal bir çevre yaratmak için bir araya geldik Iraklı geyler olarak. Sonra baktık ki memleketten kara haberlerin ardı kesilmiyor. Transseksüel bir arkadaşın ölüm haberi geldi. Ameliyat öncesi Haydar, ama Maha diye değiştirmişti ismini. Sokaklarda çalışıyordu. Önce dövmüşler, sonra da diri diri yakmışlar. Bağdat sokaklarında yanan bir travesti. 2004 yılı sonlarındaydı bu olay. Tabii, bu arada Irak’ta durum tamamen kontrolden çıkmıştı, her gün yüzlerce insan ölüyordu intihar saldırılarında. Ama burda özel bir durum vardı, uzakta olsak da hissediyorduk bunu. Gey ve transseksüeller hedef seçilmişti.
 
Geyleri hedef seçen kimdi peki? Güvenlik güçleri mi? Aşiretler, aileler mi?

Irak toplumunda aşiretler çok önemli tabii, Saddam’ın son yıllarında daha da güç kazandılar. Aşiret içi cinayetler oluyor, namus cinayetleri oluyor. Ama niye durup dururken arttı? İşin siyasi yanı daha önemli bence. Aşiretlerden çok İran’a yakın adamlardı. Ve de İran tarafından desteklenen mollalar. Çünkü tam da o sıralara, Şii din adamları İslami ahlak hakkında ve de eşcinselliğin ahlaksızlığı hakkında mesaj vermeye başlamıştı. Özellikle de Bağdat’ta ve Güney’de. Cuma vaazlarında, eşcinsellik temizlenmesi gereken bir pislik, toplumdan kesilip atılması gereken bir hastalık olarak sunuluyordu. Şiilerin elinde olan İçişleri Bakanlığına bağlı kuvvetler de saldırıyordu geylere. Bedir Milisleri, Mükteda El-Sadr’ın adamları, Mehdi Ordusu. Vaazlardan etkilenen herkes. Sadece eşcinsellere değil, karşıt fikirli olan herkese saldırıyorlardı, kadınlara, en başta da Sünni Müslümanlara. O an işte bir dönüm noktasıydı. Irak başka bir yer olmuştu, fanatik, saldırgan; bildiğimiz Bağdat yoktu artık. Memleket Şii fanatiklere teslim olmuştu.
 
Saldırılardan İran destekli siyasal İslami sorumlu tutuyorsun?

Kesinlikle öyle. Bak, ben dinimi çok severim, iyi bir Müslüman olmaya çalışıyorum her şeye rağmen. Ama bu olanlar bizim bildiğimiz din değil ki. İran’ın desteklediği mollalar yüzünden, Irak fanatiklere teslim oldu, hükümet de onların eline geçti. Biz de o zaman karar verdik, birkaç arkadaş bir şeyler yapalım diye ve Irak LGBT’yi kurduk. Tabii ki sadece Londra’da kurduk derneği, Irak’ta mümkün değil. Ama amacımız, Irak’ta hayat mücadelesi veren geylere ulaşmaktı. Bazılarının kaçmasına yardımcı olduk. Ama ben daha çok kalmak isteyenler üzerine yoğunlaşmak istedim. İçerdeki, yani Irak’taki arkadaşlara sürekli ölüm tehditleri geliyor, korku içinde yaşıyorlar. Sistani’nin fetvasından beri en az 600 kişi öldürülmüş, çoğu da milisler tarafından. Biz de burdan güvenli evlerin oluşturulması için kaynak aramaya başladık, Irak’ta evi olan bir kaç arkadaş bulduk. Kısa bir süre içinde dört beş tane ev açtık. Kendi aramızda para topladık, Hollandalı bir gey grubundan kaynak bulduk, Amerikalı bir senatörden yardım aldık. Birçok insana imkân sağladık, bir süre iyi gitti. Ama arkasını getiremedik projelerin, ilk baştaki heyecana rağmen kaynak bulmakta zorlandık. Ekonomik krizle birlikte gelirlerimiz düşünce, evleri kapatmak zorunda kaldık. Şu anda sadece bir tane ev var, onun da parası bitmek üzere. Artık kaçmaktan başka bir alternatif olmayacak Irak’lı geylerin.
 
Irak hükümeti nasıl yaklaştı size?

Devlet bu evlerden haberdar olsaydı zaten yaşatmazdı kimseyi. Hemen baskın düzenlerlerdi. Bizim dernek Irak’ta yasaklandı zaten, ben de yasaklıyım. Ayetullah Al-Sistani hakkımda özel ölüm fetvası çıkardı. Hem bütün eşcinsellerin katli vacip olduğuna ilişkin bir fetva yayınladı, hem de benim özel olarak katlimi istedi. Ondan beri polis korumam var burda.
 
Bütün bunlara bakınca, Saddam dönemini nasıl değerlendiriyorsun?

Çok daha iyiydi. Saddam döneminde, özellikle de 1980’lerde cinsel özgürlük vardı. Gerçek bir diktatördü ama siyasete karışmadığın sürece rahat bırakıyorlardı seni. Bağdat gece hayatının merkeziydi, sabah üçlere, dörtlere kadar gece kulüpleri tıklım tıklımdı. Üstelik polis koruyordu bu yerleri, bir şey olmasın diye. Arap dünyasında Kahire’den sonra ikinciydik. Fuhuş da çok yaygındı tabii. Bütün Arap dünyasından geliyorlardı eğlenmek için, Ürdün’den, Suudi’den, Emirliklerden. Bütün dünyadan fahişe geliyordu.
 
Saddam’dan sonra Amerikalılar geldi, ama Irak özgürlükten, insan haklarından daha da uzaklaştı. Farklı olanlara yaşam hakkı nasıl sağlanır sence?

Öncelikle korunmaya ihtiyacımız var. Irak’ta geylerin korunmaya ve güvene ihtiyaçları var. Hem anayasal koruma lazım, hem de fiziki olarak koruma gerek. İşgal, Amerikalıların getirdiği dini gruplar, bunlar berbat etti her şeyi. Ama seküler partilerden yana umudum var. Onlar belki bir şeyler değiştirebilir. Arap ve Müslüman toplumları batıdaki deneyimlerden öğrenebilmeli. Burda önemli kazanımlar var, onları görmezden gelemeyiz. Hepimiz bu dünyada yaşıyoruz. Tabii amacımız batı gibi olmak değil. Elbette ki bizim için hedef Bağdat’ta onur yürüyüşleri düzenlemek olamaz. Deli saçması bir şey, düşünmek bile mümkün değil. Elbette ki toplumumuzun değer yargılarına saygı duymak zorundayız, kimseyi rahatsız etmeye hakkımız yok. Onun için hedefimiz korunmaya alınmak. Bütün cinsel azınlıkların korunmasını talep ediyoruz. Onun için mücadele ediyoruz Irak LGBT olarak.
 
Saddam’ın ajanları için çalışmak, ‘kurtarılmış’ olmak, Amerikan işgali ile birlikte Irak’ın parçalanmasına şahit olmak. Bugün geriye baktığında neler hissediyorsun?

Acı var, ama olan olmuş. Acının hayatımı zehirlemesine izin vermiyorum. Olumlu bir şeye dönüştürmeye çalışıyorum. Burdan yardımcı olmaya çalışıyorum başkalarına. Her şeye rağmen de umutluyum gelecekten. Değişim yavaş olacak, yirmi, otuz sene gerektirecek belki de. Irak’ta hapisteyken de umudumu kaybetmedim. Tabii, bazen bu memlekete çok sinirleniyorum, ama seviyorum da. Hayatların kurtulması gerekiyor, devam etmemiz gerekiyor. Gönül isterdi ki sadece eşcinsellere değil, zulüm gören bütün Iraklılara da yardım götürsek.
 
Çok teşekkür ederim.


Etiketler: yaşam, dünyadan
2024