01/12/2010 | Yazar: Selçuk Candansayar

Mahremiyet, ‘ben’ ile ‘ben olmayan’ arasına inşa edilen sınıra benzer bir şekilde ‘sadece benim olanla’, ‘benden başkalarının da olabilen’ arasınd

Mahremiyet, ‘ben’ ile ‘ben olmayan’ arasına inşa edilen sınıra benzer bir şekilde ‘sadece benim olanla’, ‘benden başkalarının da olabilen’ arasındaki sınırı belirleyen bir kavramdır. Koruduğunun tekelinde, gözetim ve denetiminde kalan alandır mahremiyet. Bu özelliğiyle kapladığına özgür olduğu yanılsaması yaşantılatır. Aynı zamanda mahremiyet daha kurulma aşamasında sahipliği de zorunlu kılan bir yapı taşır.

Beni belirleyenin bana ait olanla eşleşmesi demek olan bu ilişki inşa edilme sürecinde bir çelişkiyi içinde barındırır. ‘Ben’e ait olanın örtük ve başkalarınca bilinemez/ ulaşılamaz olmasının gerekmesiyle ‘ben’in başkalarınca bilinme, tanınma ihtiyacı arasındaki çelişki. Ben, sahip olduklarınca kurulmaya başlandığında sahip olunduğunun da başkalarınca bilinmesi, tanınması dahası kabul de edilmesi gerekir.

Böylece mahremiyet hem örtülen, saklanan ve fakat aynı zamanda gösterilen, açığa çıkarılan da olmak zorunda olanı kapsar.

Beden örneği bu çelişkili yapıyı gösterebilir. Her insanın kendi bedeni hem ona ait olan hem de onu belirleyendir. Beden hem ortada, görünür olandır hem de kişisel mülkiyette olduğu için sahibinin rızası olmadan üzerinde herhangi bir eylem yapılamayandır. Bu rıza şartı bireysel alan kavramında kendisini gösterir. Bir insana onun izin verdiği ölçüde yaklaşabilirsiniz. Bu mesafe farklı çağ, zaman, kültür ya da üretim ilişkilerinde farklılaşır.

Birinin bedenine onun rızası olmadan dokunulamaz,  bedeni göz önünde olmasına karşın. ‘Kucak dansı’ ritüelinde neredeyse çırılçıplak bir kadın, diğer müşterilerin arasında bir erkeğin önünde, erkeğin bedenine dokunma mesafesine kadar yakınlaşarak erotik bir dans yapar ve fakat erkeğin kadının bedenine dokunması şiddetle cezalandırılır.    

Bu ilişki bedenin ne kadarının görülebileceği boyutunda da aynı şekilde belirleyicidir. Çarşafla kapatılmadan mini şorta kadar değişik oranlarda görülmeye izin verme, beden mülkiyetinin sınırlarıyla birlikte mahremiyeti de inşa eder.

Kişi, kendisine ait olan gibi yaşantıladığı mahremiyetin sınırlarını ve sınırın içinin nasıl ve nelerden oluştuğunu kendisinin belirlediğini sanar. Kendi istediği kadarını açacaktır, kendi istediklerini içeriye alacaktır vb.

Ama her tür mülkiyet ilişkisinde olduğu gibi mülkün sahibinin mülkünü kullanma biçimi aslında onun özgür iradesince değil, mülkiyet ilişkisinin yapısınca belirlenir. Hiç bir kapitalistin işçilerini zengin edecek bir geliri onlara vermesinin mümkün olmaması gibi, hiç kimse de kendi mahremiyet alanının sınırlarını ve içeriğini kendisi belirleyemez.

Mülkiyet ilişkisi doğası gereği iktidarı zorunlu kılar ve iktidar, mahremiyeti gösterme ve anlatma üzerinden her defasında yeni baştan inşa ederek denetler. Neyin gösterilebilir ya da anlatılabilir olmasıyla neyin yaşanabilir olması arasındaki belirsizliği iktidar belirler.

Çünkü mahremiyet alanının sınırları ve içeriğinin ne olacağı konusunda her tekil birey sahip olma ile gösterme arasındaki çelişki nedeniyle kararsızdır. Bir yanda tanınarak varolma arzusu öte yanda mahremiyet alanına sokarak gizleme zorunluluğu, bu kararsızlığı içinden çıkılmaz hale getirir.

Göstermezsen yoksun ile gösterdikçe varolursun zorlaması mahremiyeti her kurma çabasında aslında onu ortadan kaldıran, ortalığa ve kullanıma açan bir işlev görür. Göstermeden ve görünmeden yoklaşmak korkusu görünüp gösterdikçe birörnekleşmeye, belirsizleşmeye, yok olmaya yol açar.


Etiketler: yaşam
İstihdam