27/06/2009 | Yazar:

‘AKP’yi ve Gülen cemaatini bitirme planı’ adlı belgenin kim tarafından hazırlandığı hâlâ tartışıladururken taraflardan AKP bu durumu bir ‘koz’ olarak kullanıp yine mazlum rolüne bürünüyor -’Bakın b

‘AKP’yi ve Gülen cemaatini bitirme planı’ adlı belgenin kim tarafından hazırlandığı hâlâ tartışıladururken taraflardan AKP bu durumu bir ‘koz’ olarak kullanıp yine mazlum rolüne bürünüyor -’Bakın bize hep darbe planlıyorlar’-  ama bu sefer dik başlı, hakkını arayan bir mazlum. Diğer taraftan ‘Asker’ ise, bunların ‘TSK’yı yıpratma planı olduğunu söyleyip belgeleri yalanlıyor. Peki, bilinen şeyleri belgelemek veya belgeyi yalanlamak, olası bir kaosu önlemek için midir? Ne içindir? Tarafların ağzını açıp gözünü yumması nasıl olur? Zaten biz o ağızlardan ne çıkacağını az/çok tahmin etmiyor muyuz? Daha da ötesi, her iki taraf da, ‘adları’ kadar emin değiller mi? Nedir bu ‘belge’ merakı peki? AKP artık durumu psikolojik harptan çıkarıp somutlaştırmaya mı çalışıyor? Eğer somut harpa yeltenecek kadar cesur bir AKP varsa karşıda, yargı yolunda ve Yüksek Askeri Mahkeme’de örgütlü bir AKP mi var acaba? Ya da bu ve bunun gibi belgelerin (genellikle Taraf gazetesinin yayınlama şerefine nail olduğu, TSK-AKP-Darbe belgeleri) bu gazeteye nasıl servis olduğu ve nedense bu belgelerin sadece belirli dönemleri kapsaması AKP’nin Askeri örgütlenmesinin hiç de ‘asgari’ olmadığını mı gösteriyor?

… gibi sorular kafada beyin fırtınasına sebep olurken, CHP lideri Baykal’dan ilginç bir çıkış geldi: ‘Eğer darbecileri yargılayacaksanız önce 12 Eylül’den başlayalım, Anayasa’nın 15. Maddesini –darbecilerin yargılanmasını engelleyen madde- kaldıralım’. Seçim dönemi ve sonrası yaptığı ‘Kürt sorunu’, ‘Ergenekon’, ‘Mayınlı araziler’ konusunda CHP’den beklenmeyen ‘ilerici’ bir ağız geliştiren CHP; son hamlesi ile ‘Darbe karşıtı’ çevreyi şoka uğrattı. Hatta ve hatta AKP’yi bile! Başbakan Erdoğan, Baykal’ın bu önerisine ‘sulu şaka yapma’ diyerek inanmak iste/ye/medi.
 
Peki, CHP son dönemdeki söylemlerinde samimi mi? Yoksa son dönemde AKP’nin kendisinden daha ‘demokrat’ görünmesini gururuna yediremeyip, yapmayacağı ‘yapması gerekenleri’ mi yapıyor? Eğer bu durum yani, AKP’nin ‘kendine demokratlığı’ CHP’yi kapsayıcı demokrasiye götürmeye zorlayıp, sağ/gerici ağzını kapayıp, sol/ilerici/halkçı ağzını açması Türkiye Demokrasisi ve çevresi adına hayırlı değil midir? Yoksa ‘sözde demokrasi’ artık ‘gerçek demokrasinin’ tetikleyicisi mi olmuş, CHP kendinden utanıp aslını mı bulmuştur? CHP en iyi sınavını zamana karşı verecektir! Göreceğiz!
 
Peki ya AKP? Kendine Müslüman/Demokrat AKP, CHP’nin bu beklenmedik tavrı karşısında, şaşkınlığını atlatıp, ‘darbenin’ ve benzeri girişimlerin sadece kendine dokunan uçlarını bırakıp, tüm ‘darbecilerin ve darbelerin’ yargılanması konusunda ne yapacak? Kendine Müslüman/Demokrat AKP ‘gururuna yediremeyip’ geri adım atmayıp 1980 cuntasını gerçekleştiren Kenan Evren ve ‘darbe arkadaşları’nın yargılanması konusunda ‘pek samimi’ davranacak mı? Yoksa yazar ‘Nihat Genç’ in (pek güvenilir bir yazar olduğunu düşünmemekle birlikte bu savını paylaşmak istiyorum) dediği gibi :‘12 Eylül döneminde Fethullah Gülen’in ‘Sızıntı’ dergisinde Kenan Evren’i ’kucaklayan ve kutsal kurtarıcı bir melek diye karşılayan yazılar var’ dediğiyle örtüşecek şekilde bu yasanın kaldırılması konusunda çekimser/sinik mi kalacak?

‘Darbecileri koruma yasasının’ en önemli adamı Kenan Evren 1980’de Darbeyi ‘halk oylamasına sunarak yaptıklarını, şimdi de yasa için oylama yapılması gerektiğini’ belirtiyor ve ekliyor ‘Eğer halk evet derse, 15. Madde kaldırılırsa, yargılanmama gerek yok, ‘intihar ederim’’… Peki burada sorulmaz mı Sayın Evren’e ‘Halkın oyuyla’ darbe yapmayı, işkence tezgahlarından gencecik bedenleri geçirmeyi, nice anaların yüreğini yakmyı, 17 yaşındaki Erdal Eren’in uyduruk mahkeme kararıyla idam etmeyi ‘bir görev’ saydınız da, yine ‘halk oylaması’ ile yargılanmayı neden gururunuza yediremiyorsunuz?
 
Ben hep derdim/yazmıştım zaten, Kenan Evren ölmesin! Şu Türkiye mahkemelerinin en büyük sınavını görmek isteyenler/ şu ‘halk’ın için de olsa intihar etme Paşam! E, Koca Paşaya intihar yakışmaz ki zaten!
 
Eklenti…

’İbne’liğin en zor olduğu yıllar, 80’ler…
 
Bundan bir-iki yıl önce Sırrı Süreyya Önder’in yazısında aktardığı bir yaşanmışlığı aktarıp yazıyı noktalayayım…
 
Yıl 80’ler… Anadolu’nun küçük bir kasabasında Cunta komutanına bir ihbar gelir, ihbarda kasabanın tek hamamı ve sinemasında erkeklerin birbirleriyle aşk yaşadıkları belirtiliyordur. Askerler derhal sinema ve hamamı basıp tüm erkekleri gözaltına alır, kentte siyasi sorgulamaya bir anda ara verilir, Askerin işi artık ‘ibne’ aramaktır.
 
Gözaltında hamamdan ve sinemadan getirilen tüm erkeklere: ‘Kim ‘aktif’ kim ‘pasif’ oldu diye sorulur’… İşkence tezgâhlarından sonra ‘failler’ bulunur, ne gariptir bu sefer failler ‘yapan’(!) taraf değil, ‘yaptıran’(!)lardır! Bu durumun ‘ciddiyeti’ kasabada öyle bir hal alır ki, birbirini sevmeyen insanlar, birbirlerini ‘erkek aşkı’ iftirasıyla Komutana ihbar eder.
 
Kısa süre sonra da, kasabada ‘erkek’ nüfusu dibe vurur.’Aşk’ yaşayanlar bu ayıbıyla tüm kasabaya teşhir edilir, hamam ve sinema ‘aşk’ın kurbanı olur, ‘aşk yüzünden’ kapanan ilk hamam ve sinema olarak kapatılır…
 
O zamanlar işkencede ‘mal benim değil mi? İstersem dinamit koyar patlatırım’ diyen adamı o kadar döverler ki geri kalan yaşamını yarı delirmiş olarak geçirir...
 
Şimdi bakınca ‘eşcinsellik’ sağ’dan sol’dan ne kadar da ‘öteki’ bir kavrammış, ne kadar da tehlikeliymişiz anlaşılıyor sanırım…
 
Ah! Ah! O zamanlar işte o zamanlar, ‘popo’nun kamu malı olduğu zamanlar, her yerde patlayan dinamitlerin ‘söz gelimi’ dahi patlayamadığı yerlerin olduğu zamanlar...

80’ler…

Belki de ‘ibne’liğin en zor olduğu yıllar! 


Etiketler: yaşam, siyaset
nefret