25/10/2021 | Yazar: Gözde Demirbilek
ve aslında yaşadıklarımla birlikte sürekli olarak kendimle taşıdığım bir şey daha var: düşünmekle değişmeyen bedenim.
bu yazıya başlamam beş yılımı aldı... diye aklımca okuyanı yakalayabilecek bir giriş yaptığımı düşününce yeniden fark ettim: kendim tarafından olduğu sürece yoruma süresiz açık tuttuğum bir özgeçmişim var, hâliyle benim için yaşadığım çoğu şey geride kalmıyor. yani benliğimi kurcalayarak ve bozarak kurabildiğim için, aslında şimdi bir "yük" olarak okunabileceğini ve bundan hoşlanmayacağımı bildiğim hâlde, şunu söylüyorum: yaşadıklarımı sürekli olarak kendimle taşıyorum.
bu anlattığımı, deneyimlerimi sürekli olarak kaydettiğim yazılabilir bir DVD olarak düşünebiliriz. kaydediyorum, yeniden açıyorum, üzerine çalışıyorum, yeniden kaydediyorum, bazen uzun süre açamıyorum, yeniden açıyorum ama bu sefer kaydedemiyorum, kaydedemediğim çalışmayı bu sefer kapatamıyorum, bir süre sonra üzerine yeniden çalışıp kaydediyorum ama kapatamıyorum, kapatıyorum, kaydetmemek üzere açtığım bilinciyle bu sefer özgüvenle açıyorum, kapatıyorum, açıyorum... gibi sırası her ayrı dosyada değişen bir süreç gibi. bu sürece dair yazmadan önce kişisel belleğime dair bu somutlaştırmayı neden CD, harici bellek ya da bulut yerine yazılabilir DVD üzerinden yaptığıma da şöyle değinmek isterim: hayatımın, deneyimlerimden doğru yazdığım düşük boyutlu CD'leri değiştiremediğimde kırıp atmanın dışında yollarını önemsediğim ve kovaladığım bir dönemindeyim ama DVD'ye oranla daha az hasarla çalışabilecek (ve veri kaybı ihtimali de daha az olacak) bir belleğin içine bu deneyimleri harici hâle getirip sürekli göz önünde ve kurcalanabilir olmaktan çıkarmam gerektiğine henüz ikna değilim. bulut için hiç uzatmadan şunu söyleyebilirim: kendi hayatımın paris hilton'uyum ve benim dışımda gelişen bir hata ile tüm nude'larımın erişilebilir hâle gelebileceği bu sisteme güvenmiyorum.
kendime açtığım dosyaların bir önceki versiyonlarını asıl tutarak üstüne yeni şeyler koyma fikriyle ilgili bir derdim var benim; düşünsel olarak sürekli olarak değişip dönüştüğümü çok sık hatırlatan bir dert bu. bunun benim için bir dert olmasının sebebi, hayatlarımızın çoğunlukla "ilerleme" temel alınarak okunması, bunun hakim okuma biçimi olması. benim hayatımın üzerine çalışabildiğim kısmı (mevzuyu biraz açabildiysem anlayabileceğiniz üzere) artık geride bıraktığım kısmı olduğu için doğrudan geleceği hedefleyen "10 yıl sonra kendini nerede görmek istersin", "5 yıl sonra nasıl bir hayatın olsun istersin" gibi soruları da uzun süredir yanıtlayamıyorum. bilmiyorum nerede nasıl görmek isterim, görmek ister miyim açıkçası. bunları hiç düşünmedim diyemem, kendime hayatlar biçtiğim ve çokça daydreamingle geçen bir çocukluğum oldu. hayal kurmak ve plan yapmayı şu ana göre daha kısıtlı okuyabildiğim bi dönem olduğu için kurduğum hayallerin gerçekleşmemesinin beni ne yönlerden sarsabileceğine dair farkındalığım yoktu belki. dediğim gibi, bilmiyorum. olayım yaşayacaklarım değil de yaşadıklarım oldu gibi bi yerde işte.
ve aslında yaşadıklarımla birlikte sürekli olarak kendimle taşıdığım bir şey daha var: düşünmekle değişmeyen bedenim.
uzun süredir yapmadığım, eski sığınağım olan kendim için yazma eylemine “bedenimle aramda ne var?” ismini verdiğim beş bölümlük bu seriyle dönüyorum. kendimi bir yerden yakalamayı hedeflediğim bu serinin bazı yerlerinde yakın zaman deneyimlerimden yola çıkıp bazı yerlerinde daha geçmiş deneyimlerimi tartışarak bir trans non-binary olarak hem yaşadıklarıma hem henüz yaşamadıklarıma hem de belki yaşayamayacaklarıma maruz kalan bedenimle aramda neler olduğunu bulmaya çalışacağım.
bu yazıya başlamamın neden beş yılımı aldığını ilerleyen yazılarda anlatmaya devam edeceğim, şimdilik hoşça kalın.
*KaosGL.org Gökkuşağı Forumu’nda yayınlanan yazı ve çizimlerden yazarları ve çizerleri sorumludur. Yazının ya da çizginin KaosGL.org’ta yayınlanmış olması köşe yazılarındaki veya çizimlerdeki görüşlerin KaosGL.org’un görüşlerini yansıttığı anlamına gelmemektedir.
Etiketler: yaşam