14/06/2023 | Yazar: Sa Bahattin

Bu yönetim Millet’e kütüphane yaptım, herkes gitsin faydalansın falan diye düşünüyor herhalde; ama belli ki milletine ‘kütüphane kültürü’ öğretmek gibi bir gayreti yok.

Millet Kütüphanesi’ne kuir temas Kaos GL - LGBTİ+ Haber Portalı

Ankara’da kütüphane deyince aklıma Millî Kütüphane gelir. 2000-2004 yılları arasında, Ankara’da lisans öğrenimimi tamamlarken, birçok vize ve final sınavıma o kütüphanede hazırlanmıştım. Kantininden hiç hoşlanmasam da sessizliği, temizliği ve düzeni beni hep cezbetmiştir. Ancak Millî Kütüphane’nin artık bir rakibi var. En azından öyle olması bekleniyor. Cumhurbaşkanlığı Külliyesi’nin hemen yanında bulunan Millet Kütüphanesi bu.

Geçenlerde, bulunduğum şehirden sıkılıp bir günlüğüne Ankara’ya geçmeye karar verdim. Sonuçta deprem hasarının yüksek olduğu şehirlerden birinde ikamet ediyorum. Vegan yemek bulmak, iyi bir tıraş makinesi almak, hatta takip etmek istediğim dergilere ulaşmak burada zorlayıcı olabiliyor. Ben de o yüzden ara sıra (aslında sık sık) başka şehirlere kaçıp kendimle güzel vakit geçirmeye çalışıyorum.

İşte bu son Ankara ziyaretimde, artık yapmam gerektiğine kesin kanaat getirdiğim şeyi yaptım ve Millet Kütüphanesi’ni görmeye gittim. Öncelikle kütüphanenin adının neden Millet Kütüphanesi olduğunu düşündüm. ‘Millet’, sonuçta, daha çok sağ siyasetin kullanmayı tercih ettiği bir kelime. İşin ilginç yanı, bu Cumhurbaşkanlığı seçiminde yarışan ittifaklardan birinin de adı ‘Millet İttifakı’ydı. Halbuki orası görece ‘sol’ bir kanat. İsim üzerine daha çok tartışma yapmak istiyorum aslında, ama yazı çok uzamasın diye Türk Dil Kurumu’nun websitesi, sozluk.gov.tr’den aldığım tanımı aşağıya aktarıp gideceğim. Buyrunuz:

Millet (isim, arapça) : 1. Çoğunlukla aynı topraklar üzerinde yaşayan, aralarında dil, tarih, duygu, ülkü, gelenek ve görenek birliği olan insan topluluğu, ulus. 2. Herkes, bir yerde bulunan kimselerin bütünü. 3. Halk ağzında Benzer özellikleri olan topluluk.

Peki, diyeceksiniz ki, “E sen bu kütüphaneyi Millî Kütüphane’nin rakibi saymıştın. O zaman Millî’nin anlamını ver de onu da değerlendirelim”. Valla haklısınız. Alın o da burada:

Millî (sıfat, arapça): Milletle ilgili, millete özgü, ulusal.

Yalnız bu kelimelerin ikisinin de öz Türkçe olmadıklarını görmek (özellikle anlamları düşünülünce) oldukça ironik geldi bana.

Evet efendim, bu kısa sözlük karıştırma hareketliliğinden sonra yazının asıl konusuna dönebilirim. Dedim ya, ben yakın zamanda Millet Kütüphanesi’ni ziyaret ettim. Girişte yeni Türkiye Cumhuriyeti kimliğimi turnikelerde (okutucu yüzeye temas eder vaziyette, kendime doğru çekmek suretiyle) okuttum ve paravan açıldı. Aynı zamanda çantamı ve üzerimdeki tüm eşyaları (“Pusulayı da mı memur bey?” “Ne pusulası” “Ben böyle pantolonuma pusula asıyorum da” “Evet, evet, her şeyi koy, güneş gözlüğünü de.”  O esnada iç sesim: Niye bana sen diye hitap ediyor bu?) X-ray cihazına bıraktım ki kütüphane içerisinde bir saldırı gerçekleştirmeyeceğim kesin olsun.

Evet, karşımda fazla yeşilliği olmayan büyük bir alan var. Binaya dıştan bakıyorum, ön tarafı biraz çirkin. Arkadaki ‘düz’ yapı fena görünmüyor. Hadi bakalım.

Biraz dolanarak girişi buluyorum. Büyük bir giriş. “Ama bu kalabalık da ne? İnsanlar burayı park sanıyorlar herhalde. Çocuklu aileler geziniyor. Yuh! Bebek arabasıyla gelen olmuş. Hem de dışında değil, tam olarak kütüphanenin içerisinde bulunuyor bunlar. Yerlerde çok halı var. Yumuşaklık hissi güzel de, nasıl temizlenecek bu? Yazık, bir sürü insan çalıştırmak lazım bunun temizliği için. Eh neyse, iş kapısı diyelim. Buranın masrafını kim ödüyor? Vergilerimizden ödeniyordur. O zaman herkesin gelmeye hakkı var mı? Ama gerçekten çok kalabalık. Giriş katında Yemek Salonu diye bir yer var. Çok susadım. Gidip bir su alayım bari. Aa, suları dizmişler öyle. Bedava belli ki. Cık cık cık, içip içip kaplarını etrafa atmışlar. Ayıp yahu“

Yukarıda, tırnak içerisinde sunduğum monologumu dinleyebildiyseniz, ilk anlarda gerçek bir hayal kırıklığı yaşadığımı anlayabilirsiniz. Kütüphanelerin, kitaba/okuyucuya saygı duyan havasından pek bir eser yoktu orada. İnsanların gerçekten gezmeye geldikleri belli oluyordu. Umarım zamanla bu ziyaret arzusu tükenir, ya da kütüphane yönetimi bunu daha makul bir hale getirir. Konu üzerine bir kütüphane görevlisiyle yaptığım fısıltılı konuşmada da benzer fikirlerin/hislerin olduğunu görmek beni sevindirdi: Çalışan kadın memur da bu durumdan hiç memnun olmadığını, aslında sadece hafta sonları bu ziyaretlere izin verseler daha iyi olacağını düşündüğünü söyledi.

Kütüphane büyük, çok büyük. Ama kitaplara biraz uzak bir düzeni var. Yani bazı odalarda birkaç raf var. Raflarda kitapların yanında çokça boşluk da var. Ve bu bahsettiğim odalarda bebek arabalı aileler gezinebiliyorlar. Kendimi orada ders çalışmaya gayret eden kişilerin yerine koydum, pek iyi şeyler hissetmedim.

Şimdi bu yönetim Millet’e kütüphane yaptım, herkes gitsin faydalansın falan diye düşünüyor herhalde; ama belli ki milletine ‘kütüphane kültürü’ öğretmek gibi bir gayreti yok. Nasıl ki camide, okulda, mezarlıkta, ve dans kulübünde belirli bir davranış düzeni vardır; bu kütüphane için de geçerli sevgili yöneticim. Herkesin akın akın kütüphaneye gelmesi o kütüphanenin kalitesini ve saygınlığını arttırmıyor maalesef. Sadece populist yaklaşımın bazı şeylerin içini nasıl boşalttığının bir temsili oluyor. 

Kütüphaneye kitaplarla temas etmeye gelinir. Yürürken çıkarılan ayak sesinden bile utanırsın. Orada kitaba, okuyucuya, okuma eylemine bir saygı vardır. Ve buralar (hakikaten ama ya!) ailecek gezilecek parklar değildirler.

Evet, bu ‘ringonun ahırı’ muamelesi beni biraz üzdü. Ama olsun dedim, Ben de bu Millet’in bir evladıyım. Hadi bu ‘kültür’ zırvasıyla gereksizce elitizm yapıyorum diyelim; bir bakalım Millet Kütüphanesi miletin öğrenme arzusunu hakikaten önemsiyor mu? Duvarlarda kocaman ekranlarda, online olarak ‘Katalog Tarama’ yapabılabiliyor. Yani aradığınız bir kitabın kütüphanede olup olmadığını tarayabiliyorsunuz. Gittim o ekranların birine, tarama çubuğuna dokundum ve aktif hale gelen klavye aracılığıyla “Queer” yazdım (gurur ve tabii ki biraz da korkuyla).

Bu tarama iki sayfa sonuç verdi. İkinci sayfada sadece iki öge sıralanmıştı. Toplamda 14 kayıt ediyor sanırım (Bu taramaya ilişkin videoyu yazının sonuna yüklemeye çalışacağım). Ben tüm listenin en başındaki ürünü gözüme kestirdim (Queer: resimli bir tarih; Meg-John Barker, 1974- ).  Yer bilgilerini de ayrıyeten not ettim (Cihannümâ Salonu, 3. Kat, HQ 76.25…).

Evet, şimdi yapmam gereken Cihannümâ Salonu’nu bulmak. Bu yazı dahilinde fotoğrafını göreceğiniz, dünyalı bir oda burası. Odanın ışıklandırması, mobiyaların rengi, düzeni vs çok hoş gerçekten. Ama oturanlar dışında ‘gezmeye gelmiş’ insanların aralarında konuşmaları, çocukların koşturmacaları ‘dumur edici’ hareketler atmosfere büyük zarar veriyor maalesef.

Kafamı kaldırıp tavana baktığımda hafif bir hayal kırıklığı yaşadığımı da belirtmek isterim. Oraya bir cümle yazılmıştı. Cümle Kur'an-ı Kerim'in Alak Süresi'nden alınmış, ve Allah'ın insanla temasına (O, kalemle yazmayı öğretendir, insana bilmediğini öğretendir) ilişkin bir ayetti. Özellikle ülkemizin mevcut konjektürü düşünülünce, bu seçimin 'siyasal islam' bağlamında yapılmış bir hamle olduğunu, mekanı tasarlayanların islam dışı inançları (ve inançsızlığı) kapsamak gibi bir gayretleri olmadığını düşündüm. Buranın 'kütüphane' gibi kapsayıcılık beklenen bir mekan olduğunu da hesaba katınca, bir agnostik olarak 'sanki burada yerim yokmuş' gibi hissettiğimi de itiraf edebilirim.

Her neyse, ben yine monologa daldım. Kendime geleyim: Bir kitap arıyordum. Bilgilerini almıştım. Neydi? Hah, Cihannuma Salonu, 3. Kat. Şimdi salondayım. O halde katı bulmam lazım. Soruyorum. Cevap olarak öyle bir tarif alıyorum ki resmen şokintoş: “Salondan çıkın, dördüncü kata gidin. Orası aslında 2. Kat. Oradan salona geri girin. Rafların arkasında merdiven var. O merdivenleri kullanarak bir üst kata çıkın.” “Kulağa 5. Kata çıkıyormuşum gibi geliyor (gülüyorum)” “Yok. Burası aslında zemin kat. Siz 4’e çıktığınızda 2’ye çıkmış olacaksınız” “Anladım. Teşekkürler”. (O esnada iç sesim “Bizi delirtmeye çalışıyorlar herhalde? Ya da kimse aradığı kitabı bulamasın istiyorlar. Belki de kitapları korumanın özel bir yoludur bu. Gerçi çok fazla kitap da yok gibi ama. Ölmeden şuradan çıkarsam iyi”)

İlgili katı buluyorum. Rafların arkasında olmak çok hoş. Merdivenler de daracık. Gizemli bir hava var. Harry Potter gibiyim. Derken kitabı da buluyorum, oley! Barker’in son derece keyifli görünen kitabını heyecanla ve gururla karıştırarak yürüyorum biraz. Normalde, kütüphanelerde, incelediğiniz kitapları bırakabileceğiniz bir masa, raf vs. olur. Bakıyorum: yok! Biraz daha yürüyorum, bakıyorum: hâlâ yok. Öylesine bir rafa bırakıyorum. Hem ‘böyle düzensiz kütüphane olmaz’ protestom anlaşılsın hem de ‘görevlilerden biri kuir bir kitaba dokunmuş olsun ve onun hiçbir zarar vermediğini anlasın’ diye.

Sonrasında kütüphaneyi biraz daha dolaştım. Birkaç görevliyle daha fısıldaştım ve öğrendim ki doktora ve üstü için ayrı bir salon varmış. Özel kilitlenebilir salonlar içinse en az iki kişi olmak gerekiyormuş. Başka bir şehirde yaşadığım için kitap ödünç almadım. Aslında çok istedim, yapmam an meselesiydi; ama sonra postayla vs uğraşmayayım diye vazgeçtim.

Özetle, başıma hiçbir şey gelmeden sağ salim, kazasız belasız, olaysız madiliksiz kütüphaneden ayrıldım. Birileri bana kötü gözle bakmıştır illa ki de, gelip sataşan olmadı. Bazı görevlilerin biraz gergin olduğunu fark ettim, ama bunu kütüphanenin GEREKSİZ kalabalığına bağladım. Her şeye rağmen, kitaplar arasında kendimi(zi) görmek ve kitabı (böylesi bir ortamda) elime alıp dolaşabilmek güzel bir duyguydu. Belki de kuirler olarak böyle yerlere daha çok gidip bizim de ‘Millet’i oluşturan bir unsur olduğumuzu hatırlatmamız iyi olur. Nitekim ‘Millet’ tanımı bile hiçbir cinsiyet kimliği ve/veya cinsel yönelimi dışarıda bırakmıyor sonuçta.

Hepinize esenlik sabır ve hoş görü dolu günler dilerim.

Dayanışmayla.

* KaosGL.org Gökkuşağı Forumu’nda yayınlanan yazı ve çizimlerden yazarları ve çizerleri sorumludur. Yazının ya da çizginin KaosGL.org’ta yayınlanmış olması köşe yazılarındaki veya çizimlerdeki görüşlerin KaosGL.org’un görüşlerini yansıttığı anlamına gelmemektedir.


Etiketler: yaşam, gezi/mekan
2024