08/04/2021 | Yazar: Seyhan Arman

Hayatta yaptığım her şeyi abartılı buldu diğerleri. İlk defa kaşımın ortasından birkaç tel aldığımda babam hastanelik oldu. Hiç abartısız söylüyorum gerçek anlamda acile kaldırdılar.

Miss Abartı Kaos GL - LGBTİ+ Haber Portalı

Ta buralardan duydum hakime neler söylediğini. Her yerde var bu dedikoduculardan zaten. Kulaktan kulağa da olmuştur ha kesin. O bir söylemiştir de ben bin duymuşumdur. Gerçi duyduklarımın biri bile yetti beni incitmeye.

O zaman kulüpten içeri girdiğimde ilk bunu gördüm. Hani filmlerde falan olur ya herkes donar, ışıklar kararır, abuk sabuk hareketlerle kalmıştır millet ama bir kişiye tepeden ışık yanmış gibi… Hah tam olarak aynısı oldu ilk gördüğümde. Tabii ben o zaman pek havalıyım. Attırmışım belime kadar kaynakları güneş sarısı, aralarda ışıltılar, bakanın gözü kamaşıyor, o derece ya da bana öyle geliyor bilemiyorum. Bak buraya geldikten sonra anlıyorum o saçların sadece bana öyle göründüğünü. İlk olanlar hep kıymetlidir ya; hani uzun süre istemişsindir de elde edemediğin için daha bir kıymetli olmuştur, bir şekilde ulaşınca da abarttıkça abartmışsındır.

Ay bu kelimeyi de hiç sevmem aslında. Hayatta yaptığım her şeyi abartılı buldu diğerleri. İlk defa kaşımın ortasından birkaç tel aldığımda babam hastanelik oldu. Hiç abartısız söylüyorum gerçek anlamda acile kaldırdılar. Evin önüne ambulanslar geldi, sirenler, ışıklar, bütün komşular pencereye balkona çıktı. Sanırsın Saddam Hüseyin gaz bombası attı haberi yayılmış mahallede. Herkeste bir soru:

“Ne oldu?”

“Yok bir şey, dükkanda çok sinirlenmiş bugün, herhalde ondan tansiyonu düştü.” dedi annem Medine Teyze’ye. “Zaten bir serum takıp hemen eve gönderdiler geri.”

Küçük odada kilitli kaldım o gün. Tuvaletim geldi seslendim seslendim de duyan olmadı, bütün gece çıkamadım dışarıya. Bir ara annem geldi yanıma, sormadığım halde o anlattı böyle böyle oldu diye. Acele acele sen de çok abarttın demeyi de unutmadı. Zaten şimdi ki aklım olsa adımı Miss Abartı koyardım.

460'lık yaptırdım ilk silikonlarımı, doktorum bile çok abartı değil mi dedi. Kendimizi satmak için yan yana durduğumuz arkadaşım bile: “Kız milletin gözüne girecek bokunu çıkarmışsın sen de” dedi.

Bir tane adam vardı böyle kısa boylu zayıf, hiç sevmem. Bilmem ne partisinin bilmem neyiymiş, ilçe bilmem nesi işte. Kulüp sonrası saat dört beş gibi Çorbacı Nizam’a gelirdi haftada üç dört kere. Adam bizle mesai yapardı neredeyse. Sabah kalkıp nasıl partiye gidiyordu bilmiyorum. O böyle boş boş konuşup hava yapardı sürekli. Bizimkilere kanat ısmarlardı, çorba söylerdi, kola ısmarlardı yalaka. Ay ben de oldu bitti hiç sevmem ya bu zayıf adamları gelip gidip bana iltifat ederdi. Çok güzelsin bilmem ne. İki üç kere de verdi parasını sabahlık kaldım ben bununla. Ay baktım çok yediriyor, e kaşarım tabii o zamanlar "Kocacığım" çektim ben buna. “Kiram geldi kocacığım, ayakkabı alacağım kocacığım, koltuk eskidi kocacığım.” Baktım cukka sağlam, topladım bir gün cesaretimi:

“Ay dedim ben sana layık değilim. Giyinikken tamam da soyununca aynı senin gibi kalıyorum, hiç kadın gibi değilim. Barış Manço gibi saçım uzun sadece, memem bile yok.”

Çok üzülmüş gibi yaptım. Bir hafta on güne kalmadan elime saydı trink keş para "Git yaptır memeni". Ay ben nasıl delirdim, nasıl kabıma sığamıyorum anlatamam. Hayatında ne zaman abarttın de, bak o geceyi söylerim. O zayıf, kısa boylu adam oldu bana Yeşilçam’ın “gavur karıyı” kurtaran Tarkan’ı.

Sabah 9'da Mecidiyeköy'de Züfranbeyli’nin muayenehanesindeydim. Adam ta öğleden sonra geldi. Ertesi gün akşam üstü hastanenin güvenlik görevlisiyle Sibel’in oynaşmasına uyandım. Üstümden kamyon geçmiş gibiydim. Sibel’e sesleniyorum, doktoru çağırıyorum, hemşire diye bağırıyorum gelip ilgilenen, sesimi duyan yok. Neden sonra güya refakatçim Sibel hanımın işi bitti de duydu beni. Ama nasıl bir ağrı anlatamam, göğüslerim patlayacak sanki. İşte doktor o zaman bana: “Sen de abarttın.” dedi. “Tabii gerildi derin, çok büyük bir protez bu, ondan. Ama esner, merak etme.” Ay dedim sonunda en çok istediğim şeye kavuşmuşum bu gerilme bana vız gelir, tırıs gider. Koy götüne rahvan gitsin.

İfadesiz ifadesiz baktı suratıma, sabah duruma bakar taburcu ederiz dedi. Şimdi de Amerika’da yaşıyor o ifadesiz para delisi herif. O zamanlar silikon milikon çok zordu ama sonradan açıldı herkes. Şimdilerde neredeyse kaşının ortasını bile almadan meme yaptırır oldu herkes. Eskiden bırak memeyi ev bile kiralayamıyordu hiç kimse. Bir şekilde yalanla dolanla kiralanan evlerden de komşuların şikayetiyle atılıyorlardı. Giriş kattaki kadın az şikâyet etmedi beni ev sahibime. Allahtan ev sahibim paragöz bir adamdı da 2 katı ödediğim kiradan vazgeçemedi, umursamadı kadının bitmek bilmez şikayetlerini. Gürültü oldu, çok gelen oldu, giren çok kaldı falan. İşi gücü yok pencerede oturup kim kime gelmiş ne yapmış ona bakardı.

Bir keresinde evde dayak yemiştim bir adamdan da gelip soran olmamıştı ama. O kadar bağırdım çağırdım, “İmdat!” diye yeri göğü inlettim Allah'ın bir kulu bile duymadı sesimi. Adamın yanına beni dövmesi, telefonum ve o geceki hasılatım da kar kaldı.

Yine de erken bulunmama sebep oldu, o kadının şikâyet merakı.  Erken dediğim de 10 gün. Koku var apartmanda koku diye kendini yırtmış, her gün aramış karakolu.

Onun inadına kapısının önünden geçerken sağa sola sallardım o koca memelerimi. Sallamama gerek yoktu gerçi, kendinden yaylı sistem yapmıştı sanki doktor. Benim memelerin büyüklüğü ve dikkat çekiciliği sayesinde bütün fesatlar Züfranbeyli’ye gitti, Züfranbeyli'de cukkalayıp paraları, on yıl sonra Amerika’ya. Zaten kesin benimkini o memelerle tavladım, biliyorum. Onu ilk gördüğümde vurulmuştum; hani bütün kulübün ışıkları sönmüş sadece onu aydınlatan bir spot yanmış gibi olmuştu ya o zaman. Gerçi o pek umursamamıştı bile. Memeden sonra ilk böyle gümbür gümbür görünce yine ilgilenmiyormuş gibi yaptı ama yer miyim ben. Koca kulüpte beş on memeli kızdan birisi bendim. Hem de ortama yeni girenler arasında ilk bendim.

Var ya o ilk 1 yıl falan acayip güzel günler yaşadık. Beraber böyle lokantaya gidiyoruz, sinemaya gidiyoruz. Yolda elimi tutuyor falan. Zaten bir tek o bana abarttın dememiştir şu hayatta.

Gündüz gözüne bile ful dekolte giyerdim, acayip makyajlar yapardım ama hiçbir şey demezdi. Ağzını açacak olanında ağzını kapatırdı anında. Onun yanında yürürken güvende hissederdim ama aynı yollarda tek başıma yürüdüğümde acaba başıma ne gelecek diye tedirgin olurdum, panik atak yaşardım. Onunlayken ama hiç düşünmezdim, tadını çıkartırdım. Keşke abartmasaydım kulüpten çıkarttırmasaydım onu.

Bu garson diye tabii pek umursamıyordu bizim kızlar, benimle sevgili olunca kıymete bindi. Benim aldığım en janti kıyafetlerle, en güzel parfümlerle çocuğun kaporta yenilenince dikkatleri üstüne çekti tabii. Önceleri ben de umursamıyordum ama bu şerefsiz gitgide yakışıklı oldu, bakımlı oldu. Yolda, orada burada falan bakıyordu herkes. Bizim gibi olmayanlar bile. E ben kıskançlığı abartıp kulüpten kovdurunca bunu bozuldu bütün büyü. En azından garsonken kendini geçindirecek parayı kendisi kazanıyordu, özgüveni vardı. İşi bırakınca berber parasını bile benden istemesi, evde boş boş oturması canını sıktı.  E bir de o salondayken ben yatak odasına müşteri alıyordum.

İlk başta hiç kıskanmazdı aslında sonradan başladı. Gittikçe de abarttı. Neredeyse evde bile ne giyeceğime karışıyordu. Kime süsleniyorsun diyordu. O bana huzursuzluk çıkardıkça, benimle kavga ettikçe, elimden gitmesin diye hediyeler almaya başladım. Parfümler, telefonlar, ayakkabılar aklınıza ne gelirse. İşi araba almaya kadar götürdüm. Tipo SLX mavi.

Bak o arabadan sonra da güzel günlerimiz oldu. Ormana, denize, pikniğe çok gezmeye gittik. Çok eğlendik. Sonra yetmedi işte.

Bir gün eve çiçek geldi, böyle ben diyeyim otuz kırk sen de elli yüz tane gül. Dellendi bu "Sen sevgili yaptın kesin!" diyor. Vallahi billahi desem de inanan yok. Kimden geldi kimden acaba derken gecesine Nizam’ın orada benim bu parti başkanını gördüm. Ben memeleri yaptırdıktan sonra bir süre daha görüşmüştüm bununla ama kendini sahibim sanmaya başlayınca da siktiri çektim. Baktım zorluyor, dedim gelir seni parti de rezil ederim. Tabii aslında bizimkine âşık oldum diye postalamıştım bunu ama farkına varmam çok sonraları oldu.

Yine bu bana kanat ısmarladı 1.5 porsiyon, közde tatlı biber falan hepsi var. Ne sevdiğimi biliyor, unutmamış. Ay dedim yazık ya, demek bu da beni seviyor. Bari arada görüşeyim kendini tatmin etsin diye düşündüm.

“Çiçekleri nasıl buldun?” demez mi? Ay kan beynime sıçradı, sanki adam bana çiçek değil de kurşun göndermiş. “Sen benim evliliğimi mi yıkacaksın! Mutluluğumla mı oynuyorsun?” diye kendimi yırtıp camları indirmem bir oldu. Adam da neye uğradığını şaşırdı. Tabii olan benim bileğime oldu. Ben o sinirle cama vurunca soluğu Taksim İlk Yardım Hastanesi’nde aldım.

Doktor bir kadın var çok severim; o zamanlar sürekli olay çıkardı da habire İlk Yardım Hastanesi’ne taşınırdık. Gide gele tanış olduk tabii. Ağzıma sıçtı kadın, sen manyak mısın, biraz daha şöyle kesilse ölürdün, yok bilmem ne olurdu diye.

Ay kabus gibiydi o gün. Bak başka bir abarttığım olay da odur. Ama iyi ki de abartmışım, benim ki geldi hastaneye. Ay nasıl korkmuş, öpüyor, seviyor beni, özür diliyor falan.

O gün anladım ki her şeye rağmen gerçekten seviyor bu çocuk beni. Ben de onu tabii. Kaderimiz sanki bir yazılmış. Aynı ayda doğmuşuz, benzer mahalleler, benzer ailelerde büyümüşüz. İkimiz de okuldan aynı dönemde atılmışız.

Bak şimdi de aynı anda sorguya çekiliyoruz ikimiz. Ben burada o hakim karşısında.

Gerçi benim sorgum günler önce bitmiş olmalıydı ama çekyatın altına bakmak kimsenin aklına gelmemiş. Tabii sonradan öğrendim, Ebru ayak ucuma oturup bir bir anlattı her şeyi. Bunu nasıl yakalamışlar, kim saklamış falan. Hangi arkadaşlarım oh olsun demiş, hangileri hiç umursamamış bir bir. Gerçi arkadaşlarımdan beni önemseyenler daha çokmuş öğrendim. Birkaç gün ortalıkta göremeyince eve kadar gelmişler, iş yerlerinin kameralarına falan bakmışlar, komşulara sormuşlar, karakol hastane gezmişler. En sonunda evimin kapısını bile kırmışlar ama bulamamışlar hiçbir yerde.

E insanın hoşuna gidiyor tabii merak edilmek. Bir yandan da olaylar nasıl bu raddeye geldi anlayamıyorum.

Ailesi avukat bile tutmuş en pahalısından. Önce ağır tahrik yırtarsın demiş de avukat, çekyat olayı işi bozmuş. “Biraz abartmışsın ama!” demiş.

Avukatın haberi var mı ki kendisine ödenen paranın mutfakta düdüklü tencerenin içinde duran benim biriktirdiğim dolarlarım olduğunu. Gerçi, biraz da altın vardı televizyonun yanındaki buda heykelinin içinde. Onları da bozdurup ödemiş olabilirler. Yoksa nereden para bulacak da ödeyecek o ayyaş babası.

Evlerindeki çamaşır makinesini bile annesine acıdım da ben aldım. Yazık dedim kadın bu yaşta elinde yıkamasın bu kadar kişinin çamaşırını. Halbuki onlar benim için neler demişlerdi de duymazlığa, bilmezliğe geldim. Sonuçta benim için önemli olan ailesi değil kendisiydi. İkimizde birbirimize her şeyden çok değer vermiştik.  O ailesine karşı geldi benim için, ben de yakın arkadaşlarımı bile sildim.

Ay niyeyse herkes de bizim ilişkimize karşıydı. Çok abartmışım da, resmen jigoloymuş da, ben aslında onu parayla elimde tutuyormuşum da. Tabii bilmiyorlar ne yaşadığımızı, birbirimizi nasıl sevdiğimizi. En çok da: “Parayla sevgiyi satın alıyorsun.” demişti bir arkadaşım. O çok zoruma gitmişti. Hem öyleyse bile benim kabulüm.

Hiç sevgi görmeden, bol parayla yaşayıp öleceğime satın alırım daha iyi.

Hem ben inanıyorum, gerçekten sevdi beni.

Babam bile kaşımın ortasını aldım diye yıllarca yüzüme bakmazken bu çocuk her halimi kabul etti, bir kere bile abartılı bulmadı beni. Ne beni, ne sevgimi, ne görünüşümü, ne de makyajımı. Olduğum gibi sevdi beni. Zaten erkeklerin hep yaptığı şey değil mi aldatmak. İçten içe yapıyordur mutlaka diye düşünüyordum ama yüzleşmek istemiyordum. Ben benimleyken bana verdiği ile yetiniyordum belki de. Duymuyorken, görmüyorken tamam da bile bile de insan kabul edemiyor işte. Bir de tabii arkadaşımla birlikte olması, herkesin bilecek olması falan delirtti beni.

Hayatımda belki de abarttığımı düşündüğüm, pişman olduğum bir olay da o gecekidir.

Keşke diyorum keşke sussaydım ya da duymamış gibi yapsaydım. Ne bileyim beraber başka yere taşınsaydık veya her zamanki gibi kuyruğu dik tutup umursamamış gibi yapıp ayrılsaydım. Keşke demekle olmuyor işte. Bir anlık sinir. O da istemezdi bunu.

Seviyordu bence beni. Kaç bıçak soktu sayısını bilmiyorum ama hâkime söyledikleri daha çok acıttı canımı. Beni kandırdı demiş. Çocuktum daha, arada sırada görüşüyorduk; bana para veriyordu o yüzden demiş. Olay gecesi bana ters ilişki teklif etti, istemedim ama zorladı, zorlayınca da tartışma çıktı, tartışınca bana bıçak çekti, kendimi korumak için elinden bıçağı aldım, nasıl oldu anlamadım, kendimi korumak için yaptım demiş. Yok hakim bey ne sevgilisi benim ne işim olur onun gibi biriyle, öylesine işte arada takılıyorduk demiş.

E tabii avukatın sözleri bunlar, yoksa onun aklına gelip de söylemez. O zaten bu cümleleri kuramaz. Sever beni, bana kıymaz biliyorum. Ben bunları söyleyince Ebru da sinirlendi bana. Keşke dedi keşke gerçekleri görseydin. Keşke azıcık lafımı dinleseydin de ona kapıyı gösterseydin.

Anlatmaya çalıştım, o kadar dil döktüm dinlemedi bile beni. Kendi bildiklerini, kendi inandıklarını söyledi söyledi sonra da ben gidiyorum yine gelirim dedi çekti gitti.

Kız ne kadar inatçısın, yine keçiliğin tuttu. Ay bir kere de birisi ne dediğimi duysun, dinlesin beni ay.

Dur bir dakika gitme anlatayım derken kalkıp kolundan tutayım dedim de kafamı tepedeki tahtaya çarpıverdim.

O an dank etti gerçekler, iş işten çoktan geçip gitti.

Belki de gitmedi. O da gelir mi acaba ziyaretime? Oturup ayak ucumda özür diler mi? Umarım takım elbiseyle çıkmıştır hakim karşısına. Ay o salak anlamaz ki böyle şeyleri. Gerçi avukat var o halleder. Dur dur ben yine de hazırlanayım, iki tarak vurayım saçıma, ne olur ne olmaz. Üff ne kadar boğucu bu kıyafet, sıfır dekolte. Ay ben boşuna mı yaptırdım bu memeleri? Memelerim? Ay memelerim yok, memelerim yok! Almışlar geri! İşte şimdi döndük başa…

*KaosGL.org Gökkuşağı Forumu’nda yayınlanan yazı ve çizimlerden yazarları ve çizerleri sorumludur. Yazının ya da çizginin KaosGL.org’ta yayınlanmış olması köşe yazılarındaki veya çizimlerdeki görüşlerin KaosGL.org’un görüşlerini yansıttığı anlamına gelmemektedir.


Etiketler: kadın, yaşam
İstihdam