16/10/2024 | Yazar: İris Mozalar
Modası geçmiş cis-normatif cam tavanlarınıza çarpmayı istemiyoruz. Biz trans modeller; yeteneklerimizle, trans bedenlerimizle, işimizle, hayatımızla, toplumsal olarak yaşadığımız trans deneyimimizle bir bütünüz.

Modanın politik olduğunu, yaşadığımız dönemin toplumsal ve ekonomik şartlarıyla içkin olduğunu düşünüyorum. Modadan bahsederken işçilerin, kadınların ve diğer transların yarattığı büyük değişimlerden bahsetmemenin artık imkânsız olduğuna inanıyorum. Modada feminizmin doğuşuyla başlayan bu dönüşüm süreci, geldiğimiz noktada transların ve non-binarylerin görünürlük kazanmasıyla devam ediyor. Bu dönüşümün devrim yaratan oyunbozan özneleri ise feminist modeller, siyah modeller, trans modeller, sakat modeller, şişman modeller, yaşlı modeller oluyor. Bu yazımda modanın anlamından ve tarihinden, modanın feminist/transfeminist tarihinden, trans modellerin moda endüstrisindeki mücadelesinden ve başarılarından, modanın ataerki ve kapitalizmle ilişkisinden, endüstri içindeki eşitsizliklerden, modanın son yıllarda konu edinmeye başladığı kapsayıcılık, çeşitlilik konularından ve kazanımlarımızdan bahsedeceğim. Konular çok fakat tüm bu konular birbirinden bağımsız düşünülemezdi.
Modanın ve moda endüstrisinin kavramsal, feminist ve "pre-trans" tarihi
Türk Dil Kurumu Güncel Sözlüğünde moda, "değişiklik gereksinimi veya süslenme özentisiyle toplum yaşamına giren geçici yenilik; belirli bir süre etkin olan toplumsal beğeni, bir şeye karşı gösterilen aşırı düşkünlük" olarak tanımlanmış. Bu kelime Türkçeye, İtalyancada "şekil, yenilik" anlamına gelen "moda" kelimesinden alınmıştır. Bu kelimenin kökeni Latince "değişim, yenilik, devinim, hareket, coşku" anlamlarında gelen movēre, mōtus, mōto kelimelerinden ve "miktar, ölçü, yol, yöntem, tarz, şekil, davranış" anlamına gelen modo, modus kelimelerinden gelmektedir.
Türkçe kaynaklarda ise modaya karşılık olarak kullanılan en eski kelime Namık Kemal tarafından kullanılan "tarz-ı cedit" yani "yeni tarz" kelimesidir. Moda kelimesinin çıkış noktasından da anlaşılacağı üzere; moda, sürekli bir devinim halinde olan yenilikleri özellikle dış görünüş ve ifade alanlarına yansıtma biçimidir. Dış görünüşümüzü toplum içerisinde isteyerek veya istemeyerek kullandığımız temel bir sözsüz ifade biçimi olarak ele alırsak; ifade biçiminin yapı taşının ise sınıfa, toplumsal cinsiyete, ırka, yaşa, beden biçimine bağlı olarak oluşan ve değişen kıyafetler olduğunu söyleyebiliriz. Bu sebepten kıyafetler modanın temel imgesidir.
Sanayi Devrimi’ne kadar pahalı kumaşlar, değerli taşlar ve madenlerle soyluların tekelinde olan moda; bazı moda tarihçilerine göre Sanayi Devrimi ile başlamıştır ve bu devrim modayı soyluların tekeli olmaktan çıkarmaya başlamıştır. Sanayi Devrimi toplumların tüketim ihtiyaçlarını yeniden belirlerken modanın ayrılmaz bir nesnesi olan kadının toplumsal konumunu, onu özel alanda tecrit ederek yeniden belirlemiştir. 1870'lerin başlarına kadar kadınların belinden aşağısına doğru metaforik bir şekilde kafes şeklinde inen krinolin etekler ve yine kadın belini iç organların yerini değiştirecek kadar inceltip memelerini düzleştiren korseler ön plana çıkmıştır. Kadınların giydiği eteklerin kabarıklık ve yüksekliği kocalarının sosyoekonomik düzeyini göstermiş, kadın bedeni ve kıyafetleri erkeklerin güç gösterme aracı olmuştur.
18. yüzyılda kadının toplumsal konumundan rahatsız olmasıyla feminizmin ayak sesleri duyulmuş. Ardından ilk kez Amelia Jenks Bloomer'ın -şalvar benzeri- pantolon giymesiyle başlayan bir reform; kadınların kravat takması, kadın sanatçıların sahnede daha rahat hareket etmek için pantolon giymesi ve bunu açıkça savunmaları ile devam etmiştir. 19. yüzyılda Viktoryen elbiselerden vazgeçmeyen kadınlar, kabarık etekler giymeyi bırakıp yüksek bel etekler giymeye başlayarak 40 yıl kadar sürecek bir ampir modası başlatmıştır. II. Dünya Savaşı sonrasında kadın işçilerin işten çıkarılmasının ardından, kadınların bu dönem çalışırken giydikleri rahat kıyafetleri günlük hayatlarına da uyarlamaya başladıklarını görüyoruz.
Krinolin etekler, sağlıksız korseler ile kadın modası adı altında olan bu "erkeklerin kadını modası"; işçi kadınların giydikleri kıyafetlerin büyük etkisiyle ve feminizmin ivme kazanmasıyla artık "kadının modası" olmaya başlamıştır. Bu reformların ardından kadın modasının günümüze kadar hızla değişip geliştiğini ve kadınların özgürleşme aracı olarak kullanıldığını görebiliriz.
20. yüzyıla gelindiğinde ucuz işgücü olan işçi kadınlar "erkeksi" ve rahat kıyafetleri günlük hayatta da giymeyi sürdürürken Paul Poriet adlı terzi tasarımlarıyla günümüz moda anlayışının temellerini atıyor. Ardından Burberry'nin yazılarını, gazetelerde moda eklerini ve Gucci'yi görüyoruz. O dönemlerde ilk modern sutyen piyasaya sürülürken, kadınlar spor kıyafetlerle hemhal oluyor. 20'lerde Chanel, Salvatore Ferragamo, 30'lara Rene Lacoste, 40'larda Christian Dior…
40'larda kot pantolonlar, rahat takımlar ve elbiseler; 50'lerde Hippi akımıyla oversize ve aşırı salaş kıyafetler moda anlayışında yer etmiştir. 60'lar ve 70'lerde romantik look'lar, Paco Raben ve metal elbiseleri, Versace, Japon modacılar Mitsuhiro Matsuda ve Kenzo Takado…
Oyunbozan translar cis-normatif modaya adım atıyor
60'ların başında David Bailey tarafından British Vogue için fotoğraflanan İngiliz bir kadın modelle karşılaşıyoruz. Hatta kendisi The Road to Hong Kong (1962) adlı filmde oynuyor. 1961 yılında kadın modelin bir arkadaşı onun hikayesini medyaya satıyor ve The Sunday People gazetesi kadın modelin trans deneyime sahip olduğunu ifşa ediyor. Büyük bir skandal sonrası, oynadığı filmin künyesinden adının silinmesine kadar moda camiası ve toplum tarafından itibarsızlaştırılarak birkaç yıllık kariyeri sona eriyor. Bu ilk başarılı trans kadın modelin adı: APRIL ASHLEY! Kendisini geçtiğimiz aylarda kaybettik.
70'lerde bohem tarzlar görülmeye başlanıyor, Gotik akımı ortaya çıkıyor. Aynı zamanda moda dünyasında bizler adına tarihi bir olay gerçekleşiyor. 1975'te İtalyan Vogue için çekim yapan moda fotoğrafçısı Irving Penn ile gizlice bir fotoğraf çekimine girdikten sonra keşfedilen Afro Amerikalı bir kadın model tanıyoruz. Çok geçmeden bu modeli kozmetik markalarının yüzü olarak görüyoruz. 1980 yılında Essence Magazine çekimleri sırasında çekimin saç tasarım asistanı André Douglas kadın modelin trans olduğunu öğreniyor ve sette bulunan editör Susan Taylor'a ifşalıyor. Ardından bunun toplumsal olarak kabul edilemeyeceği gerekçesiyle kadın modelin fotoğrafları yayınlanmıyor ve o dönem tüm markalar bu modelle bir daha çalışmıyor. Moda endüstrisinde öne çıkan o ilk trans -kadın- modelin adı: TRACEY "AFRICA" NORMAN!
Bunun yanında 80'ler ile birlikte kapitalizmin modaya etkisi yoğun bir şekilde görülmüş oluyor, moda artık kapitalizmin oluşturduğu bir ihtiyaç haline gelmiş, neon renkler kullanılmaya başlanmış, Georgio Armani moda dünyasına estetik kavramını kazandırmış. Moda dünyasında tüm bunlar olurken 1978'de trans deneyime sahip olduğu öğrenildiği için kendisini kariyerinde geri çeken, 1981'de Playboy Magazine'e poz verdikten sonra James Bond filmi olan For Your Eyes Only'de oynamış, ardından hakkında "James Bond'daki Kız Erkekmiş" manşetleri ile trans deneyime sahip olduğu ifşa edilmiş, hatta o dönem intihar etmeyi düşünmüş olan ama kariyerine devam etmiş, evlenme hakkı için mücadele etmiş İngiliz bir kadınla tanışıyoruz. 1991’de tekrar dergilerde gördüğümüz, Playboy Magazine'e poz veren ilk trans -kadın- model: CAROLINE COSSEY! Namı diğer TULA!
Bu döneme dair çok önemli bir detay eklemek istiyorum. Jean Paul Gaultier bu dönemdeki defilelerine dövmeli ve piercingli modeller çıkartmaya başlıyor ve en önemlisi bu defilelerde Kanadalı ve podyuma çıktığı bilinen ilk açık kimlikli trans kadın modeli görüyoruz: ÈVE SALVAIL! Jean Paul Gaultier'in bu "cesur" adımı ile Salvail, modanın trans tarihinde bir devrim yaratıyor. Bununla birlikte, New York gece kulüpleri sahnelerinden punk defilelere ve ardından Chanel, Thierry Mugler ve Jean Paul Gaultier defilelerine uzanan kariyeriyle TERRY TOYE adlı bir trans kadın model daha görüyoruz. Aynı yıllarda kabarelerle başlayan kariyerinde Brazilian Playboy'a poz veren Brezilyalı kadın model ROBERTA CLOSE'u görüyoruz. Kendisi aynı zamanda Vogue'a poz vermiş ve Thierry Mugler, Guy Laroche, Jean Paul Gaultier defilelerinde yürümüştür.
90'larda ise ekoloji ve çevre sorunlarının gündeme gelmesiyle modaya sadelik eklenmiş, grunge görünümlü kıyafetler yoğunlaşmıştır. Moda dünyasında kadınların imzaları sık görünür hale gelmiş, feminist kadın sanatçılar gerek sahne kostümleriyle gerek yaptıkları açıklamalarla moda dünyasına feminist bir rüzgâr estirmeye başlamıştır. Bu dönem, Alexander McQueen 1995 İlkbahar/Yaz defilesinde erkek modellere etek giydirerek moda dünyasında bir reforma imza atmıştır.
Son yüzyıllarda kadınlar kendilerini kıyafetleriyle ifade ederken, feminizm modaya yön vererek kadınlara çeşitli ifade yolları yaratmıştır. Erkeğin toplumsal konumuma ve heteroseksüel zevkine göre biçimlenen moda anlayışı, feminizmle birlikte yerini kadınlara göre de biçimlenen bir moda anlayışına bırakıyor. Feminizm -dönemde cis deneyimli- kadınların modasına yön verip onları özgürleştirirken, transların günümüzde moda dünyasına girişine de büyük etki etti. Çünkü nihayetinde feminizm sadece cis kadınlar için değil aynı zamanda tüm translar içindir. Bunu hepimiz biliyoruz.
21. yüzyıla geldiğimizde sadece pastel renkler, minimal akımlar ve seksi kıyafetleri değil; 80'lerden, LGBTİ+ hareketinden ve transfeminizmden yani feminizmden alınan güçle moda dünyasına transların alenen girdiğini görüyoruz. İlk dalga trans kadın modeller, örneğin CONNIE FLEMING, drag gösterilerden, eğlence kulüplerinden moda sektörüne ve kamera önüne doğru bir yolculuk yaşadı. Fakat 2000'lerle birlikte translar; kabareler, drag gösteriler olmadan da moda dünyasına atılmaya başladı. Bu yıllarda ilk göreceğimiz isimlerden biri, dünyanın ilk androjen süper modeli unvanıyla tanıdığı Bosna-Avustralyalı model ANDREJA PEJIĆ! Kendisi Jean Paul Gaultier ve Marc Jacobs gibi birçok markanın defilesinde yürüdü, birçok markanın yüzü oldu. 2013'te cinsiyet uyum operasyonu geçirdikten sonra trans kadın olarak açıldı. Mayıs 2015 sayısında Vogue'un öne çıkardığı ilk trans kadın model oldu ve aynı zamanda bir kozmetik sözleşmesi imzalayan ilk açık kimlikli trans kadın oldu. Pejić, 2016 yılında GQ Portugal tarafından "En İyi Uluslararası Kadın Model" ödülüne layık görüldü ve ertesi yıl GQ'nun kapağında yer alan ilk trans kadın olarak tarihe geçti. Pejić dışında, 70 yıllık tarihinde Cannes Film Festivali'nde sunularak, bir filmde oynayan ilk "renkli" trans kadın olan model LEYNA BLOOM; 2009'da America's Next Top Model'de yarışan ilk trans kadın model olarak moda dünyasında kartların yeniden dağıtılmasını sağlayan Amerikalı model, oyuncu ve moda tasarımcısı ISIS KING; Luis Vuitton'un kreatif direktörü Nicolas Ghesquiere tarafından keşfedilen, 2017 de trans olarak açılan, seçkin tasarımcılar için yürüyen, 2019'da "Chanel tarafından işe alınan ilk açık kimlikli trans kadın" model olarak tarih yazan ve models.com'da ilk 50'de yer alan Amerikalı model TEDDY QUINLIVAN ve Vogue dergisi kapağında yer alan ilk açık kimlikli trans kadın model olan, Ağustos 2019'da Victoria's Secret'ın ilk açık kimlikli trans kadın modeli olarak moda tarihine bomba gibi düşen Brezilyalı model ve oyuncu VALENTINA SAMPAIO!
Trans erkek modellere gelecek olursak ne yazık ki onları ilk olarak 2000'lerde görüyoruz. Trans erkeklerin günümüz modasındaki yerine baktığımızda Fashion Magazine'in dediğine göre dünyanın ilk trans erkek süper modeli olarak Kanadalı KROW KIAN çıkıyor karşımıza. Görünür olan ve gözümüze çarpan isimlerden diğeri Dominik asıllı Amerikalı model LAITH ASHLEY! Instagram'dan keşfedilen Ashley, Diesel kampanyasında yer alan ilk trans erkek model olmasıyla birlikte, Calvin Klein çekimleriyle ün kazandı. Kendisini neredeyse tüm ana akım dergilerin kapaklarında görebildik. 2013'te Marc Jacobs ve Nicolas Ghesquière için yürüyerek dünyanın en gözde modellerinden biri olan NATHAN WESTLIG... İşitme ve konuşma engelli olan trans maskülen ve non-binary model CHELLA MAN…
Trans non-binary modeller arasında görebileceğimiz isimler: Kendisini Pose dizisinden tanıyacağımız Amerikalı oyuncu ve model INDYA MOORE; Amerikalı oyuncu, dansçı, müzisyen ve model KAT KUNNING; İngiliz oyuncu, şarkıcı ve model CARA DELEVİNGNE; podyumda ve çekimlerde dönüşümlü olarak kadın ya da erkek "olarak" bulunan, subversive moda çalışmalarıyla bilinen, Amerikalı oyuncu aktivist ve gender non-conforming model RAIND DOVE; tasarımcı, sanatçı ve LGBTİ+ hakları aktivisti olan Amerikalı model NATS GETTY; oyuncu ve sunucu, Avusturalyalı model RUBY ROSE, Fijili-Yeni Zellandalı aktivist SHANEEL LAL; Amerikalı oyuncu ve model BOBBI SALVÖR MENUEZ; Amerikalı drag queen ve makyaj sanatçısı MISS FAME; Amerikalı yazar fotoğrafçı ve model RICHIE SHAZAM; New York'un Latin ve Siyah ballroom topluluklarında yer alan, AIDS aktivisti Amerikalı model OCTAVIA ST. LAURENT; Amerikalı oyuncu ve başarılı top model LIO TIPTON.
Belçikalı model HANNE GABY ODIELE ise ilk görünür interseks modeldir; bunun yanına aynı zamanda bir film yapımcısı ve interseks hakları aktivisti olan Salvadorlu-Amerikalı model RIVER GALLO'yu da ekleyebiliriz.
Moda endüstrisinde trans görünürlüğüne dair merceği Türkiye'ye odakladığımızda karşımıza ilk çıkan isim, aynı zamanda oyuncu olan ve Türkiye'nin ilk açık kimlikli trans -kadın- modeli ÇAĞLA AKALIN. Kendisi aynı zamanda oynadığı Köpek adlı film ile Türkiye'nin ilk açık kimlikli trans -kadın- başrol oyuncusu unvanına sahip. Kendisini köşe yazılarıyla, aktivist kimliğiyle ve Trans Güzellik Yarışması birinciliğiyle de biliyoruz. Akalın'ın ardından Pınar Bent'in gelinlik defilesinde yürüyerek büyük ilgi gören, aynı zamanda oyuncu ve koreograf olan SUDESU DEMİREL'i görüyoruz. Bundan bağımsız olarak sahnelerde, kamera önünde trans görünürlüğü açısından önemli olan; oyuncu ve şarkıcı AYTA SÖZERİ ile oyuncu ve drag queen SEYHAN ARMAN'ı görüyoruz. Türkiye'de yeni nesil açık kimlikli trans mankenler arasında ise ilk yıllarda SEZER ALTUN'u ve çok geçmeden ben (IRIS MOZALAR) ve NORA ŞENKAL'ı görüyoruz. Nora, sadece Türkiye ile kalmayıp Birleşik Devletler ve Avrupa'da birçok moda haftasında çeşitli ünlü markalar için yürüyerek yurt dışında podyuma çıkan ilk Türkiyeli trans -kadın- model oldu. Ben önce kliplerde ve reklam filmlerinde oynayarak kamera önüne geçtim. Sonrasında Elle Türkiye, ID Magazine gibi dergilerin çekimlerinde bulundum. 2019 İstanbul Moda Haftasında DB Berdan defilesinde yürüdüm. 190cm boyumla Türkiye'nin en uzun kadın modeli olarak cisnormatif kadın beden standartlarına rağmen hayallerimden vazgeçmeyerek yoluma devam ediyorum. Türkiye'deki non-binary modelleri ise Casting Killer ajansından görüyoruz: Türkiye'nin ilk açık kimlikli non-binary modeli PARS LOREN; influencer ve YouTuber olan ÇAĞLAR ALMENDİ ve Casting Killer ajansın diğer non-binary modelleri CEREN DEMİRİM, EFE, MELİH MIZRAK, OZAN YILDIZ, SUDE BON.
Moda ve özellikle modellik endüstrisi 50-60 yıl öncesine göre farklı gözükse de saydığım onlarca isim olmasına rağmen bu endüstrinin cinsiyet kimliği, cinsiyet ifadesi ve kapsayıcılık konusunda hâlâ yapması gereken çok fazla işi var. Trans modeller yıllarca trans deneyimlerini gizleyerek modellik yapmak durumunda kaldı, daha önceleri de yukarılarda bahsettiğim gibi trans modellerin trans deneyimleri ifşa edilince kariyerleri bitirildi. Şimdilerde ise açık kimlikli trans modeller olarak kariyerlerimizde basamak atlarken "cisnormatif bir cam tavan"a çarpmaktayız.
2020'lere gelirken Pierre Davis (New York Moda Haftası), Josephine Jones (Londra Moda Haftası) gibi moda haftalarında defileleri olan ilk trans moda tasarımcıları görmeye başlıyoruz. Translar için üretim yapan markalar ve translar için tasarlanan koleksiyonlar da ön plana çıkmaya başlıyor, örneğin Gogo Graham. Ayrıca ana akım moda ve dergi çekimlerinde Texas Isaiah (Vogue) gibi bir trans moda fotoğrafçısıyla tanışıyoruz. Fakat ben cisnormatif moda endüstrisinin asıl oyun bozanlarının trans modeller olduğunu düşünüyorum. Çünkü modeller toplumsal hayatta mükemmellik ve nihai güzellik ile ilişkilendirilirken translar moda endüstrisinde model olarak bulunarak "cisnormatif nihai güzellik"e asıl çomağı soktu. Bu yüzden trans modellerin adları tarihe büyük harflerle yazılmalı ki yazıda da öyle yaptım.
Peki son yıllarda neler değişti?
Kesişimsel feminizm ile; beden utandırma, ırkçlık, yaşçılık, sağlamcılık gibi ayrımcılık biçimlerinin de hayatın her alanına ve tabii ki moda endüstrisine de kadın düşmanlığı ve ataerki ile el ele nüfuz eden ayrımcılık biçimleri olduğunu görmeye başladık. Moda endüstrisi de güzellik algısı, ideal beden ve cinsiyetli kıyafetler üzerine tekrar tekrar düşünmeye başladı. Top model, süper model olma kriterleri sorgulanmaya başladı. Gucci ve Zara gibi ünlü markalar cinsiyetsiz koleksiyonlar üretmeye başladı. Pek tabii bu dönüm noktalarının birçoğu, translar adına kat etmemiz gereken yola bakılınca çok yavaş ilerleyen küçük adımlar olarak kalıyor.
Tüm bu dönüşümler castinge akışkanlık kazandırıyor. Moda tasarımcılarının defilelerde ve kampanyalarda sadece cis, beyaz, sağlam, şişman olmayan ve genç modelleri tercih etmeleri eleştiriliyor. Gelen feminist eleştiriler ve trans modellerin mücadelesiyle dönüşümler başlıyor.
Artık markaların kapsayıcı olmamaya dair bir bahanesi kalmamalı. Fakat markaların çeşitlilik ve alan açmaya dair çalışmaları ne yazık ki yetersiz ve theFashionSpot'un çeşitlilik raporuna baktığımızda; pandeminin başlarında online düzenlenen moda haftalarında trans model sayısında bir rekor kırılırken (cis modellere oranla ~%1 trans model), pandeminin etkilerinin azalmasıyla trans model sayısının azalmasıyla anlıyoruz ki trans model kapsayıcılığı dengesiz bir skorla ilerliyor.
Peki moda endüstrisi gelişimine nasıl devam edecek?
Öncelikle moda endüstrisi trans modellerin trans kimliğini vitrinlemeyi, bizleri yalnızca Onur Ayı içinde hatırlamayı bırakmalı. Trans kimliğimiz bizim görünürlüğümüz açısından çok önemli ve değerli evet ama biz trans modeller trans deneyimimizden çok daha fazlasıyız. Moda endüstrisinde de ne yazık ki ataerki ve kapitalizm iş birliğiyle görünmez bir alanda kalabiliyoruz. Trans modellere yeteneklerini rahatça sergileyebilmesi için alan tanınmalı. Gerekirse trans modellerin bu sektör içindeki toplumsal dezavantajları için geçici özel önlemler alınmalı; markalar, tasarımcılar, ajanslar kendilerini eğitmeli, kapsayıcılık politikalarında samimi davranmalı ve en temelde bunun bir insan hakları meselesi olduğunu tüm endüstri anlamalı. Cast direktörü Brisa M. Alvarez'in dediği gibi: "Görünüşe göre moda endüstrisinin ve global reklam şirketlerinin kapsayıcılık, ırkçılık ve azınlık hakları meselesine takılmış olmasının sebebi kapitalist tüketim sistemini korumak. Bununla birlikte, bunları önemsemelerinin gerçekten tek nedeninin hâlâ pazarlamayla ilgili olduğu ve kapsayıcılığın insan haklarından çok para meselesi olduğu görülüyor."
Ben kendi adıma modelliği ve oyunculuğu çok severek yapıyorum. Hayalimin işini yaptığım ve trans bir kadın olduğum için trans deneyimimden ötürü de ön plana çıkmaktan/çıkarılmaktan rahatsızlık duymuyorum. Benim için sorun trans olmak dışında başka bir özelliğimin yokmuş gibi davranılması oldu her zaman. Buna ek olarak ciddi bir değişimden ve kapsayıcılık/çeşitlilik gibi konulardan bahsediyorsak marka/şirket içinde kaç tane transın yönetici pozisyonda çalıştığını sormak gerekir. Büyük mesele bu sorunun cevabında. Ayrıca artık modellerin kusursuza en yakın bedene sahip olması gerektiği, zayıf ve fit olması gerektiği, trans modellerin kabul edilmesi ve başarılı olması için cis-normatif beden algısına uyması gerektiği, trans-binary modelleri ısrarla androjen giydirme fikirlerinin "modası geçti"! Tüm bu ayrımcılıklara seyirci kalmanın da modası geçti! Modası geçmiş cis-normatif cam tavanlarınıza çarpmayı istemiyoruz. Biz trans modeller; yeteneklerimizle, trans bedenlerimizle, işimizle, hayatımızla, toplumsal olarak yaşadığımız trans deneyimimizle bir bütünüz.
Endüstri içinde translar için güvenli alanlar inşa etmek mümkün. Son yıllarda bu güvenli alanı inşa etmek için sadece translar için kurulan ajansların varlığını görüyoruz. Bu kısa vadede kazanç getirse de uzun vadede moda endüstrisi içinde gettolaşmayı ortaya çıkaracağını düşünüyorum. Trans modeller olarak moda endüstrisindeki her alanda cis modellerle eşitlenmemiz gerek.
Buna ek olarak, geldiğimiz noktada şirketlerin/markaların kapsayıcı ve çeşitli olma konusunda adım atmaması, endüstri içinde markaların zarara uğrayabilmesi ihtimalini bile doğurabilir. Çünkü insanlar kapsayıcı ve çeşitlilik sahibi markaları desteklemeye ve kullanmaya önem vermeye başladı. Modanın toplumsal olarak en büyük etkileri yaratan ve toplumsal/ekonomik/politik olaylardan çok etkilenen bir endüstri olduğunu da düşünürsek; moda sektöründeki kapsayıcılığın, çeşitliliğin ve trans görünürlüğünün doğru yöntemlerle artması durumunda transların hak mücadelesi alanında büyük toplumsal dönüşümler ve farkındalıklar yaşayacağımızı düşünüyorum.
Modanın ataerkil beden standartları gerçekçi değil; gerçekçi ve kapsayıcı bir moda için önümüzde ne yazık ki hâlâ çok uzun bir yol var. Translar olarak hayatımızı zindana çeviren kadın düşmanlığına, transfobiye rağmen; yaşamlarımız ve haklarımız için mücadele ederken moda endüstrisinde yadsınamayacak kadar çok değerli kazanımlar elde ettik. Kreatif direktör ve fotoğrafçı Kevin Amato'nun dediği gibi "Herkesin en özgün benliğini sunma hakkı vardır."
Translar olarak moda endüstrisinde özellikle modellik alanında görünürlüğümüzün artacağını, hayatımızın her alanında talep ettiğimiz eşitliğin modada da yankı bulacağını umuyorum ve moda endüstrisinde var olan, eşitliğe önem veren herkesle birlikte modanın standartlarını kapsayıcı, çeşitli ve gerçekçi bir noktaya getireceğimize inanıyorum.
Kaos GL Dergisi bir tık uzağınızda
Bu yazı ilk olarak Kaos GL Dergisi'nin Moda dosya konulu 183. sayısında yayınlanmıştır. Dergiye kitapçılardan veya Notabene Yayınları’nın sitesinden ulaşabilirsiniz. Online aboneler dergi sitesinden dergiyi okuyabilir.
*KaosGL.org Gökkuşağı Forumu’nda yayınlanan yazı ve çizimlerden yazarları ve çizerleri sorumludur. Yazının ya da çizginin KaosGL.org’ta yayınlanmış olması köşe yazılarındaki veya çizimlerdeki görüşlerin KaosGL.org’un görüşlerini yansıttığı anlamına gelmemektedir.
Etiketler: kadın, kültür sanat, yaşam, moda