29/02/2016 | Yazar: Erdi Ker

Evlilik kurumu veya evlenen nesil ne kadar modernize olsa da, evliliğin temel işlevi kendinden çok da fazla taviz vermemekte gibi.

Bu yazıda 40 yaş üstü, açılamadığımız, bir önceki nesle ait ailelerden değil, 30'larının civarında, Ben Bilmem Eşim Bilir'e katılan, yazın memlekete gitmek yerine tatile çıkan yeni nesil ailelerden bahsedeceğim.

Heteroseksüel homo sapiens sapienslerin evliliğe karşı bakışları çeşitlilik göstermektedir. Fakat beni bu yazıyı yazmaya iten bu çeşitlilikten çok, bir kısım heteroseksüelin dünyaya karşı ideolojik duruşlarının evlilik sürecinde “Ama o ayrı”ya dönüşmesidir. Kendini antikapitalist olarak tanımlayan biri maksimum düzeyde olmasa da evlilik piyasasına faydada bulunmakta, feminist olduğunu savunan biri karşı tarafın ailesinde olumsuz bir intiba uyandırmamak için kız isteme törenini kabullenmekte, ‘ben hiç evlenmem’ci liberal “Artık yaşı geldi” deyip, hiçbir açıklama yapma ihtiyacı hissetmeden evliliğin meşruiyetinin kaymağını sıyırmaktadır. Peki evliliğin hangi toplumsal ve bireysel dinamikleri, bireyleri devlet ve toplum tarafından tanınan bir ilişkiye sahip olmanın dayanılmaz hafifliğinden vazgeçiremiyor? Heteroseksüel yaşam biçimi ne kadar esnese de, evlilik müzedeki en kutsal ve sahip olunması avantajlı parça gibi korunmaya çalışılıyor. Demek ki gerçekten evlenince bir şeyler değişiyor. Belki hikayeye biraz algoritmik bakmak gerek.

Evli çiftler birbirleriyle çeşitli yollardan tanışırlar. Bir kısım üniversite eğitimi sırasında tanışırken, lise aşkı* olup bunu evliliğe taşıyanlar da mevcut. Bu güruh genelde ilişkiye evlenme niyetiyle başlamıyor. Bu evlilik sürecine yönelik daha muhalif bir tavır takınmalarını sağlayabilir. Diğer bir kısım artık çalışmaya başlamış, sosyal hayatı kısıtlansa da çöpçatanlık müessesesi (Ki LGBT kültürde eksikliğinin ciddiye alınması gerektiğini de düşünüyorum, o ayrı) tarafından kırmızı listeye alınır. İşyeri eğer devlet kurumuysa kişinin bekar kalma süresinin daha az olacağı muhtemeldir. Geçiştirici şakalar başlarda sempati uyandırsa da ilerleyen süreçte sisteme başkaldırmakla bir tutulabilir. Bu kesim bilinçli ya da bilinçsiz evlenmeyi kabullenmiş, evliliğe düzülen methiyelere yeterince maruz kalmış, zaten üniversitede sevgili olan arkadaşları çoktan evlendiği için yalnız da kalmıştır. Yani modern zamanlarda ne şekilde olursa olsun bir flört sürecinden geçilmekte ve ardından evlilik kararı alınmaktadır. Fakat flört döneminin uzamaması gerekir. Bu etrafa ve taraflara evliliğe hazır olmamakla ilgili bir şüphe uyandırabilir. Evliliğin hayatını tamamlayacağı, daha işlevsel ve anlamlı hale getireceğine olan inancını ne çok kısa ne da çok uzun bir süre içerisinde, adeta bir Mario oyunu gibi zaman aşımından da bir canından olmadan göstermelidir.

Evlilik kararı için günümüz nesli ebeveynlerinden daha farklı açıklamalar yapabiliyor. Ailesinin çenesinin kapanması, iki ayrı kira vermek yerine aynı evde yaşayıp kalan parayla yurtdışı seyahatleri yapmak, altın toplayıp altınlarla tatile gitmek gibi daha çok sosyal ve finansal olarak avantaj yaratan sebepler gün yüzüne çıkartılıyor. Sanki içten içe evlilik kurumunu ilişkilerine bir ihanet, buna ihtiyaç duymayı ilişkiye yönelik bir zayıflık olarak değerlendiriyorlar veya böyle görünmesini istiyorlar ama netice değişmiyor.  Bir kısım dürüst arkadaş "Artık vakti gelmişti”, “İlişkimizin yeni bir boyut kazanmasını istiyorum”, “Benim neyim eksik de ben evlenmeyeceğim” diyebiliyor. Zaten dananın kuyruğunun koptuğu yer burası. Evlilik yaşa gelmiş bir genç yetişkinsen ve bir ilişkin varsa sistem tarafından açık hedef haline geliyorsun. Belki de heteroseksüellerin eşcinsellere yönelik en sağlıklı empatiyi duyabilecekleri dönemin bu olduğunu düşünüyorum. Bir ilişkin var ve bununla ne yaptığına (veya yapmayacağına) herkes burnunu sokuyor. Evlilik aklında bile yokken, buna gerek duymamanın bir bağlanma problemi olup olmadığını düşünmeye başlayabiliyorsun. Sistem dışına çıkmaya çabaladığında seni sadece toplumsal prestijini elinden almakla değil, senin kendini normal bulup bulmamanla da ağlarını örüyor. Artık pes ettiğinde de aslında mesele bir an önce bitsin istediğin ritüelleri gerçekleştirmekten çok daha büyük bir bedelle karşına çıkmış oluyor.

Evlilik ritüellerinin özellikle kadınları hedef alan ciddi bir pazar olduğu aşikar. 3000 tl'lik gelinlikler, 8000 tl'lik düğün salonu kiraları. Ailenin desteğini almak işten değilken, bu destek yanında bazı imtiyazların verilmesini de kapsıyor. Modern çiftlerimiz geleneksel ritüeller konusunda daha çok bitsin gitsin havasındalar. Gelinlerin çok hevesli davranması evlilik isteğinin ilişkisinin önüne geçmiş olması imajı yaratacağı için çok istenen bir durum değildir. Bir önceki nesil de arzularını belli eden bir kadına duyulabilecek hoşnutsuzlukla karşılar. Artık yapılacak harcamalar göze alınmış, onun dışında çiftler dışında ciddi bir arkadaş ve akraba kitlesinin emeğiyle organizasyon sağlanmıştır. Bu da demek oluyor ki bu evlilikten artık sadece birbirleri için sorumlu değillerdir. Bebeğini bakıcıya bırakmış amcasının oğlu, bileziklerini bozmuş annesi, 500 km uzaktan düğününe gelmiş uzaktan akrabası, baştan sona yeni mobilyalarla döşeli ev, adeta evliliği geri dönülemez bir sürece sokmak için canla başla çalışmayı şiar eylemiştir. Çift fonlarını halka arz eden bir şirket gibi artık asla ilişkileriyle ilgili tek söz sahibi olamayacaktır.

Düğün olur, göbekler atılır, yaşanan tüm lüks, şaşaa, görgüsüzlük, kapris, kibir bir süreliğine meşrudur. Artık çiftle ilgili olumsuz bir yorum yapmak kimsenin haddi değildir. Onlar, devletin tanıdığı, toplumun onayladığı bir çiftken sana artık laf düşmezdir. Virüs programına takılmış bir trojen kadar anlamsız ve tehlikelidir artık karşıt sözler. Bundan sonra ilişkileriyle ilgili tavsiye veren arkadaşları karşısında arkadaşından çok evli birini görecektir. Arkadaşının ruhsal ihtiyaçları evliliğinin muhafaza etmesinin önüne geçemeyebilir de. Bu desteklenmez çünkü ailenin bölünmez bütünlüğüdür vardır. Yuva yıkanın yuvası olmazdır. Bir yandan modern çiftler eskilere nazaran ailevi meselelerini daha rahat dışarıya getirebilmektedir de. Ama gene de iki kere düşünmesi gerekir. Artık muhafaza etmesi gereken resmi bir mahremiyet vardır. Partnerine yönelik bir eleştiri kendisine gelmiş sayılır, bir aile olarak ortak hareket edilmesi, eşlerin haksız olsalar da birbirlerinin arkasından durması, kol kırılsa da yenin içinde durması gerekir. Nitekim çiftler evlilik sorunlarını dışarıya çok yansıttığında evlilik müessesini yürütememekle suçlanabilir, kendilerini suçlayabilir. Bir noktadan sonra artık çiftler başbaşadır, sorunları büyürse aile büyüklerine danışmaz, çift terapistine gider.

İşin bir de psikolojik boyutuna bakalım. Bu konuda gelişim psikoloğu Erik Erikson'ın psikososyal gelişim kuramını ele alacağım. Kuram, insanın ruhsal gelişimini içinde bulunduğu sosyalizasyon süreciyle birlikte ele alır ve her yaş dönemi için belli kazanımların edinmesini öngörür. Bunları elde edememek asla telafi edilemeyecek bir durum değilse de ruhsal olarak bireyi zorlar. Ben bu kuramdan iki dönemi ele alacağım.

İlki ergenlik dönemini kapsıyor. Biz bunun bitişini üniversite hatta iş hayatının ilk bir kaç yılına kadar genişletebiliriz artık. Bu dönemin görevi kimlik kazanmaya karşı rol karmaşasıdır. Artık bir yetişkin olma yolunda ilerleyen ergen, ben kimim sorusunu sormaya başlar. Kendine dair kalıpları kıyafet dener gibi yaşayarak üzerinde görür, beğenip beğenmemesine, sosyal olarak avantajlı olup olmamasına göre dolabına kaldırır. Bu dönemin sosyal geçmesi, ergenin farklı insanlar, farklı ilişkiler deneyimlemesi onu yetişkin dünyasındaki sürprizlere karşı daha donanımlı biri yapacaktır. Ekseriyetle grup halinde hareket edilir, kolektif bir grup içerisinde olmak ergene birey olmaktan daha güvende gelir. Çünkü böylelikle kendiyle ve kim olduğuyla yüzleşmekten uzaklaşabilir. Artık ergenin bir birey olarak kendi mizacını keşfetmesi ve kendini en iyi gerçekleştirebilecek şekilde kimlik edinmesi beklenir. Fakat kolektif değerlere sahip bir toplum olduğumuz için ergenin özerkliğinin desteklenmemesi bu süreci zorlaştırmaktadır. Diğer kutbu olan rol karmaşasını sınır kişilik bozukluğuna benzer tepkiler gösteren ergenlerden gözümüzde canlandırabiliriz. Bunu niye anlattığım bir sonraki gelişim dönemiyle daha iyi netleşecek.

İş hayatına başlama ve 30'lu yaşları bulan dönem yakınlığa karşı yalıtılmışlık olarak tanımlanıyor. Bu dönemde, artık kim olduğuyla ilgili çok da fazla meselesi kalmamış bireyin bir yakın ilişki bulması ve bir yakın ilişki içerisinde kendini var edebilmesi bekleniyor. Birey artık sadece kendi ruhsal ihtiyaçlarını değil, partnerinin ruhsal ihtiyaçlarını da karşılayabilecek beceri ve duygusal gelişimdedir. Nitekim bu durum bireyin anne baba meselelerinden çok da farklı yürümez. Birçoğumuz için ilk ilişki gözlemimiz kendi ebeveynlerimizdir (Ve evet heteroseksüel bir çift.). Bu dönem bireyin duygusal yatırımını dışarıdan birine,  sağlıklı bir şekilde yapıp ebeveyniyle ayrışması için de bir fırsattır.  Yakın ilişki ihtiyacını karşılayamayan kişiler kendini insanlardan yalıtır, duygusal ihtiyaçlarını farklı üretim alanlarına kanalize ederek telafi etmeye çalışır.

Bu iki dönemi birlikte ele aldığımızda evli çift artık ona kimliğini bulmasına yardımcı olan, belki bazen de kendinden kaçmasını sağlayan sosyal çevresine veya gruplara artık eskisi kadar ihtiyaç duymamaktadır. Çünkü artık o kendine yetebildiğini ve olduğu halinde yakın bir ilişki için de tercih edilebilir biri olduğunu kendine ve herkese ispatlamıştır. Artık bekarken kendine layık bulmadığı apartman dairesine taşınabilir, istediği beyaz eşyaları kullanabilirdir.  Bundan sonra ruhsal dünyasını, dış dünyayı deneyimlemeyi partneriyle yapmayı tercih edecektir. Çünkü bu hem duygusal anlamda daha yoğun bir haz vermekte, hem de yapılan onca maddi ve manevi yatırım güven hissini arttırmaktadır. Evli veya evlenme yolunda olan kişilerin bekar arkadaşları olarak size de artık, arkadaşınızın değişen ruhsal frekansı ve ihtiyaçlarını kabullenmek kalır. Onunla eskisi kadar sık görüşememek sizin kendi aşmanız gereken bir meseledir. O evli biri olarak artık her alanda iltimas talep edebilir. Ailesine karşı olan sorumluluğu her şeyden önce gelir.  Kendi iradesi yerine eşininkini devreye sokarak konuyu tartışılmaz hale getirebilir. Artık siz farklı ruhsal ihtiyaçların insanısınızdır. Onlar da evli çift arkadaş bulup onlarla takılır.

Evlilik kurumu veya evlenen nesil ne kadar modernize olsa da, evliliğin temel işlevi kendinden çok da fazla taviz vermemekte gibi. Çünkü evlilik ilişkiyi muhafaza etmenin devlet ve toplum tekeline alındığı muhafazakar bir eylemdir. İlişkisini devletsiz (Devletin nüfus ettiğin her türlü organsız) muhafaza edip edememek, bu dezavantajlı pozisyonda bulunup bulunmamak çiftlerin kendi vereceği bir karardır. Fakat bayramlarda ailesinin yanı yerine 5 yıldızlı otele giden çiftlerin de kendilerini devrimci zannetmesinin bir manası yoktur. Yağmurdan kaçarken kapitalizme tutulmak böyle bir şey olsa gerek. Bize dayatılan ataerki, toplumsal cinsiyet ve heteronormate Kaos GL'nin en başından beri mottosu olan sözü hatırlatıyor tekrar: “EŞCİNSELLERİN ÖZGÜRLEŞMESİ, HETEROSEKSÜELLERİ DE ÖZGÜRLEŞTİRECEKTİR.” Sizi özgürleştiren ilişkiler yaşamanız dileğiyle.

* Türkiye gibi ilişkilerin yapışık bir zeminde ilerlediği ve bunun meşru olduğu bir ülkede kimlik inşaası için çok temel bir dönemde bir kişiye yapışıp evlenmeyi çok sorunlu buluyorum açıkçası. Bir izin ver karşındaki kim olduğunu tanısın, kimse kaçmıyor.

Not: Bu yazıda bana farkında olmadan ilham olan heteroseksüel evli ve evlilik yolunda olan arkadaşlarıma teşekkür ederim.


Etiketler: insan hakları, aile
İstihdam