26/04/2011 | Yazar: Erdal Partog
Heteroseksüel dünyanın kutsadığı klasik aile, dünyanın birçok yerinde olduğu gibi ülkemizde de AKP iktidarı tarafından kutsanıyor.
Heteroseksüel dünyanın kutsadığı klasik aile, dünyanın birçok yerinde olduğu gibi ülkemizde de AKP iktidarı tarafından kutsanıyor. AKP’ye göre bir ailenin kutsallık payesine erişebilmesi için her ailenin üç çocuk sahibi olması gerekiyor. Bu yolla AKP muhafazakâr liberal bir yaklaşımla devletin yeniden üretimini garantiye alacağını ve piyasa ekonomisi için halen vazgeçilmez olan iş gücü piyasasını canlandırmış olacağını düşünüyor. Tabii ki bu durum muhafazakâr liberal politikalar açısından temel bir soruyu da beraberinde getiriyor. Aile değerlerini kutsamak piyasayı canlandırmak için mi yoksa manevi değerleri yaşatmak için mi? Sanırım muhafazakâr liberal AKP için her iki değeri birlikte düşünmekte ve uygulamakta bir sakınca görmüyor.
12 Haziran genel seçimleri öncesi AKP, boşanan çift sayısının artışından da endişe duyuyor olsa gerek ki yeni seçim beyannamesinde yeni evlenecekler için birçok ekonomik avantaj vaadinde bulundu. Böylece gençleri evlenmeye teşvik etmek için somut önerileri seçim beyannamesine koydu. Ailenin kutsallığını kutsamak için de yeni dönemde Aile Bakanlığı kuracağını açıkça ifade etti.
Tabii ki aileyi kutsayan bu yaklaşımlar sadece bu topraklara özgü değil. Dünyanın birçok yerinde aynı anlayışı görebiliyoruz. Söz konusu aile değerleri olduğunda muhafazakâr düşünce kendine dini, liberal düşünce ekonomiyi referans alıyor. Bundan dolayı aile kurumunun devlet ve vatandaş arasındaki eşitlikçi ilişkiyi aşıp, kendine daha korunaklı bir mevzi kazanması muhafazakârlar için kaçınılmaz olarak temel politik bir tutum oluyor. Evli olmayan; bekâr ve dul vatandaşlar muhafazakâr hükümetlerin gözünde ikinci sınıf vatandaşlar oluyor. Daha vahim olanı muhafazakâr liberal siyasi yaklaşımlar yoksulluktan çok aile değerlerini baş tacı ediyor. Bunun en tipik örneğini İngiltere’de görebiliyoruz.
Dünyanın en liberal ekonomisine sahip İngiltere’de de çocuk sahibi olmak devlet tarafından maddi ve manevi olarak destekleniyor. İşsiz olduğu için evlenmek zorunda kalan 18 yaşındaki gençler aileye sağlanan birçok haktan faydalanmak için hemen evlenip çocuk sahibi oluyor. Birçok ekonomik avantaja sahip bu genç çiftler kutsal ailenin avantajlarından böylece faydalanabiliyor.
Bu durumun aksine İngiltere’de yüz binlerce göçmenin güvencesiz çalışmasına devletin göz yumulduğunu biliyoruz. Ayrıca İngiltere’de işsizliğin arttığını da biliyoruz. Böylesine bir ortamda evlilik kurumuna sağlanan bu avantajlar siyasi ideolojik tercihler olarak beliriyor. Bu yaklaşımlar devletlerin ırk temelinde heteroseksüel ailenin yeniden üretimi politikaları ile örtüşüyor. İngiltere ya da Türkiye örnekleri birbirinden farklı yapılarda olsa da ailelere göre tek başına yaşayan bireyler sosyal güvenceden yoksun bırakılıyor.
Sosyal adalet ve eşit paylaşım anlayışı bireyler üzerinden değil kutsal aile değerleri üzerinden yürütülüyor. Nitekim bu kervana aile sigortası seçim vaadi ile CHP de katılmış oldu. Bu yaklaşım da ister istemez aile olmayan bireylerin devlet gözünde ikinci sınıf bir vatandaş olduğu anlamına geliyor. CHP’nin aile sigortası bağlamında vatandaş yerine aile kelimesini seçmiş olmasını muhafazakârlık değerleri ile açıklayabiliriz. Çünkü CHP de vaatlerini vatandaşlık değerleri üzerinden değil, aile üzerinden tanımlayarak heteroseksüel aile modelini açıkça desteklemiş oluyor. Böylece makbul vatandaşlar heteroseksüel aile olurken makbul olmayan vatandaş evli olmayan herkes oluyor.
Heteroseksüel evliliğin devletle uzun zamandır yaptığı ittifak bekârları dışlamaya devam ederken bu ittifaka dâhil olmak isteyen eşcinsellerin de olması oldukça düşündürtücüdür. Heteroseksüel ailelere sağlanan avantajlar her zaman bu kadar açık devlet tarafından destek bulurken eşcinsel bireylerin de evlenip bu haklardan yararlanmak istemeleri masum bir talep gibi görünebilir. LGBTT bireylerin bu bağlamda vergi indirimi, miras hakkı, hasta hakkı gibi hakları talep etmeleri kulağa hoş gelebilir.
Bütün bunların aksine ne yazık ki batıda LGBTT mücadelesi medeni haklar üzerinden iktidarın nimetlerinden faydalanma anlayışını oldukça hâkim bir hak arama biçimi olarak benimsiyor. Ekonomik eşitlik talepleri unutuluyor.
LGBTT mücadelesi hakların bütünlüğünü parçalara ayırdığı için hakları konusunda fotoğrafın bütününü gözden kaçırmış oluyor. Devlet ve vatandaş arasındaki hak ilişkisini heteroseksüel ve eşcinsel avantaj ve dezavantaja indirgemiş oluyor. Evlilik üzerinde sağlanan avantajları evli olmayan ya da evlenip boşanan kişilere karşı sinsice kullanmış oluyor. Çocuk yapmanın bir üretim biçimi olarak kutsanmasını, cinselliğin özel alana sıkıştırılmasını gözden kaçırmış oluyor. Bir anlamda LGBTT mücadelesi muhafazakâr liberal çizgiye savrulmuş oluyor.
Bu yüzden yeni bir siyasi ve ekonomik eşitlik talebini herkes için düşünmeliyiz. İnsan haklarını gölgeleyen ve bölen devlet politikalarını vatandaşlık temelinde yeniden düşünmek hem heteroseksüel hem de eşcinsel bireyler için ufuk açıcı olabilir. Bu anlamda sosyal adalet ve vatandaşlık temelli bir sosyal devlet ilkesi üzerinden hak meselesini açımlamalıyız. Bunun için evliliğin kimleri dışarıda bıraktığına LGBTT mücadelesinin evlilik talebinin kimlerle ittifak yapmasının önünde engeller yarattığına bakmalıyız. Evlilik hakkını elde ederek kendimize korunaklı alanlar yaratırken, korunaklı alanlara sahip olmayanlarla ilişkimizi yeniden sorgulamalıyız.
Yoksul evli olmayan ya da evlenmek istemeyen kimselerin evlilere sağlanan bu ayrıcalıklardan yararlanmadığını biliyoruz. Ya da Türkiye’de seks işçiliği yapmak zorunda kalan binlerce travesti ve transseksüelin evliliği akıllarından bile geçiremediğini biliyoruz. Sırf sakat olduğu için evlenmeyen birçok sakat olduğunu da biliyoruz. Evli olmayan dezavantajlı grupların aynı zamanda diğer kimlikleri dolayısıyla ayrımcılığa uğradığını da biliyoruz. Bu yüzden ekonomik ve sosyal ayrımcılığa karşı bu dezavantajlı toplumsal kesimlerin sosyal devlet ilkesi altında birey üzerinden sosyal güvenlik şemsiyesi altında eşit vatandaşlar olarak gözetilmesi hem devletin hem de toplumsal hareketlerin etik yaklaşımı olmalıdır. Devlet kimin aile olup olmadığı üzerinden değil vatandaşlık bağı üzerinden ekonomik eşitliği herkes için sağlamalıdır.
Etiketler: yaşam, siyaset