29/01/2010 | Yazar: Mehmet Karabel

Danıştay 8. Dairesi, iki velinin, çocuklarının, zorunlu olan Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi dersinden muaf olması amacıyla açtığı davaları sonuçlandırmıştır.

Danıştay 8. Dairesi, iki velinin, çocuklarının, zorunlu olan Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi dersinden muaf olması amacıyla açtığı davaları sonuçlandırmıştır. Bu dersin kaldırılması veya en azından zorunlu olmamasını destekliyorum. Yine eğitim sisteminden kaynaklı bir sorun olarak bu dersin hemen kaldırılması bazı kesimlerce olumsuz karşılanabilir. Bu ayrıntı da gözden kaçırılmamalıdır.

Dinler veya din olarak tam benimsenmemiş ama bu amaca yönelik yaşam biçimleri tarihin çok öncelerinden beri var olmuştur. Zamanla sosyal yapıda olan dinler ayakta kalmıştır; ama yine de dünyanın birçok yerinde toplamda 3000’e yakın inanç sistemi hâlâ varlığını sürdürmektedir.
 
Ayakta kalan ve tarihsel anlamda kültür sentezine sebep olabilecek düzeyde olan, büyük kitlelere hitap edebilmiş dinlerde ise peygamberinin ardından fikir ayrılıklarına düşen yöneticiler, farklı mezheplerin oluşmasına yol açmıştır. Farklı mezheplerle din zenginleşmiş ve farklı yaşam biçimlerine ev sahipliği yapmıştır.
 
Günümüz Türkiye’sinde okullarda “Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi Dersi” amaç olarak farklı dinleri ve dini-felsefi öğretileri öğretmek ve zamanla yok olmaya başlamış genel ahlak kavramını ayakta tutmak için zorunlu olarak okutulmaya başlanmıştır. Ancak görülen o ki amacına uygun hizmet vermemektedir.
 
Bu dersin kitabı içerik olarak yalnızca Sünni İslam’ı kapsamaktadır. Sünni İslam’ın dışında kalan tüm mezhepler yok sayılmaktadır. Türkiye’de nüfusun büyük çoğunluğunun Müslüman olduğu doğrudur ancak bu Müslüman nüfusun tamamı Sünni değildir. Ülke üzerinde yaşayan diğer mezheplere mensup öğrenciler de bu dersi zorunlu olarak görmektedir. Bu da Anadolu’nun Sünnileştirilmesi amacında olduğunu gösterir.
 
Ayrıca Alevilik’i mezhep saymayan bir tavırla müfredat belirlemesi de ülkede Alevilerce büyük tepkiyle karşılanmıştır. Çoğu konuda olduğu gibi dinin gerekleri gibi hassas konularda da sadece Sünni merkezli bir müfredata sahip bir derstir.
 
Bu ders 4. sınıftan itibaren zorunlu olarak okutulmaktadır. Ancak bir bireyin soyut kavramları algılayabilme becerisi kişiye bağlı olarak ortaokulun sonu ve lisenin başı yani ergenliğin ortalarına tekabül etmektedir. Öğrenciler bu yaşta dinin içinde yer alan “Tanrı, melek, cin, ahiret…” gibi kavramları tam anlamıyla yorumlayamazlar. Bu da dersin öğretilmesini, yakın anlamıyla bir “beyin yıkama” işlemine dönüştürür. Bu ise öncelikle çocuk hakları evrensel bildirgesine ve ayrıca insan haklarına aykırıdır.
 
Öğrenciler ‘bilim’i konu alan fen bilgisi derslerinin yanında din derslerini de almaktadırlar. Bir taraftan metafizik konuları kavramaya çalışırken diğer yandan fen ile gerçekliğin önemini kavramaya çalışmaktadırlar. Bu ise kişiyi büyük bir ikileme sokar. Sistem, Gılgamış destanındaki tufanla İslam’daki tufanın aynı olduğunu göstermekle de büyük bir ikileme kendisi düşer.
 
Bu ders kaldırılmalıdır. Birey dini öğrenmek isterse daha sonra kendisi öğrenmelidir. Laik devlet anlayışı bunu kabul eder. Sonra da nüfus cüzdanında gereksiz olarak gördüğüm “Dini” bölümüne kendine en yakın olan dini seçerek yazdırır veya boş bırakır. İnanç özgürlüğü ise tam anlamıyla yaşanmış olunur.
 
Hukuksal açıdan bakarsak; AİHM ve Danıştay, bu yönde açılan davalar sonucunda bu dersin “laik düzene” ve “eşitlik ilkesine” aykırı olduğuna karar vermiştir. Ancak bu kararlar AB yolundaki Türkiye’nin yöneticileri tarafından görmezden gelinmiştir. Bu ders kaldırılarak daha eşit ve anayasaya uygun bir eğitim olanağı verilmiş olur. Bu dersin kaldırılması bir boşluğa neden olacaksa da yerine dinler tarihini anlatan veya dinler ve mezhepler arası farklılıkları konu alan dersler konulabilir.
 
İstanbul 5. İdare Mahkemesi, Alevi Bektaşi Federasyonu Genel Başkan Yardımcısı Ali Kenanoğlu’nun ilkokul dördüncü sınıfa giden oğlunun zorunlu din derslerine girmemesi için açtığı davada “zorunlu olarak okutulan Din Kültürü ve Ahlak Öğretimi dersinin dava dilekçesinde dini ve felsefi inancına uygun olmadığını belirten davacının herhangi bir din mensubu olduğuna bakılmaksızın, temel hak ve hürriyetlerden olan dini inanç özgürlüğünün uygulanması kapsamında çocuğunun zorunlu sayılan Din Kültürü ve Ahlak Öğretimi dersinden muaf tutulması gerektiği sonucuna varmıştır.” kararıyla sonuçlanmıştır.
 
Danıştay 8. Dairesi, iki velinin, çocuklarının, zorunlu olan Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi dersinden muaf olması amacıyla açtığı davaları sonuçlandırmıştır. Bu içerikte zorunlu Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi dersini hukuksuz bulan Daire, “Devletin, eğitim ve öğretimle ilgili olarak üzerine düşen görevleri yerine getirirken, müfredatta yer alan bilgilerin nesnel ve çoğulcu bir şekilde aktarılmasına dikkat etmesi ve ebeveynlerin dini ve felsefi kanaatlerine saygı göstermesi gerekmektedir.” kararını vermiştir.
 
Bu kadar örneğin sonucunda da çoğullayıcılık ilkesine göre ve danışma kurullarının kararları doğrultusunda bu dersin kaldırılması veya en azından zorunlu olmamasını destekliyorum. Yine eğitim sisteminden kaynaklı bir sorun olarak bu dersin hemen kaldırılması bazı kesimlerce olumsuz karşılanabilir. Bu ayrıntı da gözden kaçırılmamalıdır.


Etiketler: yaşam, din/inanç
İstihdam