18/01/2010 | Yazar: Ece Dorsay

Yalnızlığımıza biraz olsun merhem olan şeyler televizyon ve internet değil, şiir, müzik, fotoğraf çekmek kısacası üretmek olmalı diye düşünüyorum.

Yalnızlığımıza biraz olsun merhem olan şeyler televizyon ve internet değil, şiir, müzik, fotoğraf çekmek kısacası üretmek olmalı diye düşünüyorum. İnternetin tek faydası ürettiklerini paylaşabilmek. Bu açıdan bağımlılık yaratabiliyor kesinlikle. Bir de çoğunluk işyerinde ve eve geldiğinde interneti tercih edince başka çareniz kalmıyor paylaşmak adına.

En hızlı paylaşım yeri internet ağı. Beri yandan en yalnız yer… Beyaz bir camla baş başa olduğumuzu bize unutturan şizofrence bir yönü var.

Senelerdir interneti kendi lehime kullandım, hatta 2000 yılında mp3.com adlı global müzik sitesinde şarkılarını tanıtan ilk Türk müzisyen oldum ve bu sayede ülkemde bir albüm anlaşmasına imza atabildim. Şimdi de kendi montajladığım eski konser görüntülerimle mütevazi klipler yapıp Facebook ve Dailymotion gibi sitelerde paylaşıyorum. En son, Yavuz Çetin’in 2000 yılında solo gitarlarını çaldığı ilk demo şarkım ‘Tutkuların Peşinde’ye sepya ve siyah-beyaz eskimiş tonlardan oluşan bir deneme klip yaptım. Tabii bu klipler profesyonel ölçeklerde kaliteli klipler değil ama internet için gayet işimi gören, paylaşım adına yeterli klipler. Buna inanıyorum. Yılbaşı hediyesi aldığım fotoğraf makinemle de evdeki türlü eşyayı ve enstrümanlarımı hatta 10 saniyelik geciktirme tekniğiyle kendi portrelerimi çektim.

Hızımı alamayıp ‘stop motion’ tekniği dediğimiz fotoğraf karelerini birleştirme tekniğiyle minik bir klip dahi yaptım. Varmak istediğim nokta şu: teknoloji, eğer teknik terimlerle ve matematiğiyle boğulmazsanız, üreten insan için büyük bir nimet.

Profesyonel bir fotoğrafçı veya yönetmen olma iddiam falan yok. Sadece şuna inanıyorum: Günümüzde bir sanat dalıyla uğraşan insan, kendini tanıtmak ve taviz vermeden yolunda emin adımlarla yürümek istiyorsa, yaptığı işten keyif de alıyorsa çok yönlü olmaktan ve işinin tüm sorumluluğunu üstlenmekten korkmamalı. Diğer yolsa büyük patronların sanatsal faşizmine göz yummak. Amerika’da bir terim vardır: D.I.Y. yani ‘Do it Yourself’: ‘Her şeyi Kendin Yap’ manasına gelir kabaca. Bu tarz bir sürü kitap bile satılır: bahçıvanlıktan tutun, gitar tamirine kadar.

Etrafınızda sizi giydiren, enstrümanlarınızı akort eden bir sürü insan olması gerekmiyor demek istiyorum. Star döneminde yaşamıyoruz. Hâlâ burnu kaf dağında olan rock gruplarımız ve sözde starlarımız yok değil tabii. Rock müzik yaptığını sanan ama muhalif olmanın ne olduğundan bihaber hatun şarkıcılarımız da var. Arkasında sağlam ekiple hâlâ dokusu değişmemiş ve artık bayatlamış, ölmeye yüz tutmuş bir sound’la sevgiliye çemkirme sözleri yazmaya devam eden de var. Rock müziği, bol makyaj ve sevgiliye çemkirip, distorsion’lara abanmak, dövme yaptırmak sanan da var.

Yaşamı farklı çerçeveden algılamaktan bihaber olanlar da var. Habire tarz değiştiren ve bir türlü kendi sound’unu, çizgisini bulamamış samimiyetsizler de var. Ait olmadığı ve hatta inanmadığı hayatların destekçisi gibi gözüküp prim yapmaya çalışan da var. Var olan erkek-egemen statükoya yaranıp sığ gözlere hitap eden ve birilerinin altına yatıp kısa yoldan şöhret olan, daha sonra bihaber olduğu hayatların destekçisi gibi gözüküp her kesimi yakalamaya çalışan da var.

İsim vermek bana yakışmaz çünkü zaten anlayan anlıyor ne demek istediğimi. Samimi müzikle sabun köpüğünü ayırt edemeyenlere zaten isim vermek yersiz. Bugün Facebook’ta derdimi çok güzel özetleyen bir alıntı gördüm aynen yazıyorum: “İnsanlar, çabuk yükselenlere değer verirler, halbuki hiçbir şey toz ve tüy kadar çabuk yükselmez...”

Her şey seçimlerle ilgili… Gerçekten çok kolay formülleri ve yolları var bazı başarıların ama inatla reddettim o yolları ve etmeye de devam edeceğim. Hele de bir kadın için çizilmiş öyle basit planlar, şablonlar var ki, uysanız hemen yarın en alkışlanan kişi olursunuz kaba bir kalabalık tarafından. Ben o tür kalabalıkların alkışını seçmedim ve hiçbir zaman da bundan pişmanlık duymadım. Bu da benim Pazar günü itirafım olsun. Zaten dostlarım biliyor.

Yersiz didişmelere de bulaşmak istemiyorum, tek derdim, ak koyunla kara koyunu ayırt etsin insanlar. Müzikle paralel giden meslek hayatımda yani bir eğitimci olarak gördüğüm kadarıyla da yeni gelen nesil, samimiyetli işleri takdir edecek kadar zeki ve sağduyulu, her ne kadar çürükler heryerde olsa da…


Etiketler: kültür sanat
nefret