03/02/2022 | Yazar: Kerem Dikmen
LGBTİ+ hareketin gözümde önemli iki tarihsel özelliği var. İlki yargılamamak. LGBTİ+ hareket sizi “ocak dışı” ilan etmeden evvel dönüştürmek için uğraşır. İkincisi, hareket dönüştürürken kendi de dönüşür esasında.

Başlığın çarpıcı geldiğinin farkındayım. Beni tanıyanlar için değil belki ama tanımayanlar için. Geçen yazıda, sonraki yazının konusunu TİHEK, bir sonrasında da muhipleri olarak ilan etmiştim. Pek parmaklarımı oynatmak istemedim bu sevimsiz kuruma, konuya. Onun yerine bir avukat olarak ne zaman travesti olduğumu yazmak daha ilgi çekici geldi. Şu son cümlede var mı bir sorun? Sona saklayayım.
2012, İzmirli yerel lubunya derneği Siyah Pembe’nin hukuk danışmanlığını yapıyorum, birkaç başarılı işte katkım var, yerel basının dikkati üstümüzde. Tam o sıralar bir köşe yazarı bana ulaşıp, haber yapmak istiyor ama dernekteki mesai arkadaşım bunu önermemiş, ben de hep oyalıyorum, çağrılara falan geri dönmüyorum. İzimi kaybettirmişim, rahatım. Zaten yolda denk gelsek birbirimizi tanımayacağız.
O günler bir yandan da bağlı olduğum baronun müzik grubunda saksafon çaldığım günler. Sıkıcı bir meslek grubu olan avukatlardan müzik grubu kurunca ister istemez dikkat çekiyor. Yerel basın da bizi merceğe almış, prova devam ederken stüdyonun kapısından grupla röportaj yapmak için iki kişi girdi, girenlerden birini başka bir haberden tanıyorum, ikinci kişiyi ise ilk kez gördüm. Girmeleriyle birlikte tanıdığım muhabir yanındakine döndü ve “Kerem Bey, Kerem Bey diye sorup duruyordun, bak işte burada denk geldik” deyip güldü. Yanındaki ise bir taşla iki kuş vurmanın taşkın sevinciyle ellerini yanaklarına götürerek “Travesti Kerem Bey” diye hafif bir çığlık attı. Beklemiyordum doğrusu, ne diyeceğimi bilemedim, böyle anlarda hep kilitlenirim zaten, ben de güldüm, müzisyen arkadaşlar da bana güldü. Bir şey söylemeyi elbette gerekli görmedim, hala yönelimim veya cinsiyet kimliğimle ilgili tahminlere yanıt vermeye gerek görmem. Muhtemelen o kişi de esasında zihninde heteroseksüel olmayan bir erkeği tasavvur etti ama ağzından travesti kelimesi döküldü. Doğrusu, bu olaydan şöyle yedi on sene geriye gitsek benim de transeksüel ( O zamanki ifade biçimiyle. ), biseksüel, eşcinsel kavramlarını bilmeden kullandığım örnek vardır, doludur. Şimdi barolarda LGBTİ+ 101 semineri düzenleyen ben, bundan 10 – 15 sene önce yazdığım dilekçelerin diline bakıyorum; yazanı LGBTİ+ 101 sınavına soksanız “0” ı çakar dersiniz. “Müvekkilim biyolojik olarak erkek ama kendini kadın olarak tanımlıyor” mu ararsınız, “o sırada kadın kıyafeti giyerken” mi ararsınız; bugün görsem transfobi, heteronormativite deyip suratına bakmayacağım, “iflah olmaz, yeniden yaz bu dilekçeyi” diyeceğim bir dil.
İnsan dönüşüyor, hareket dönüşüyor. LGBTİ+ hareketin gözümde önemli iki tarihsel özelliği var. İlki yargılamamak. Evet kavramlar yanlış kullanılabilir, sözcükler ağızdan yanlış çıkabilir, dahası -cinsel yöneliminizden bağımsız- gizli fobik de olabilirsiniz. LGBTİ+ hareket sizi “ocak dışı” ilan etmeden evvel dönüştürmek için uğraşır. İkincisi, hareket dönüştürürken kendi de dönüşür esasında. İfadem bir dış unsur olarak algılanmama yok açabilir, açmasın, gayet iç unsur olarak ve içten yazıyorum.
Nitekim Kaos GL’nin çok eski sayılarına baksanız, hareketin bugünkü diline oldukça yabancı metinler de görürsünüz. Geçmişin inkarına, onu yok saymaya, üstünü örtmeye gerek yok. Evet bir zamanlar dilekçeme “müvekkilim biyolojik erkek” yazan benim ve hayat beni güzelce çitiledi. Ama işte hareketin bana öğrettikleri, kattıkları sayesinde şimdi İnsan Hakları Avrupa Mahkemesi başvuru formuna yazdıklarım; Adalet Bakanlığını, elinin altındaki nüfus kayıtlarından bağımsız olarak müvekkilime “kadın” olarak hitap etmek zorunda bırakıyor, bu zorunda bırakma hali, başvurunun başarı elde edip etmemesinden ayrı bir hoşluk katıyor.
Gelelim ilk paragrafın son cümlesine. Bir avukatın avukat olması ne kadar ilgi çekebilirse, travesti olması da o kadar ilgi çekebilir. Dil böyle kurulduğunda normaller devreye girer. Normallerin devrede olduğu bir dilse önce dilde, sonra da hayatta anormalleri türetir. Anormalin olduğu, anormalin olma halinin ise normalleştirildiği bir hayat ise ayrımcı bir hayattır, eşitlik lafazanlığı tıpkı bugünün Türkiyesinde olduğu gibi ancak anayasada hoş görünen bir cümle olur.
*KaosGL.org Gökkuşağı Forumu’nda yayınlanan yazı ve çizimlerden yazarları ve çizerleri sorumludur. Yazının ya da çizginin KaosGL.org’ta yayınlanmış olması köşe yazılarındaki veya çizimlerdeki görüşlerin KaosGL.org’un görüşlerini yansıttığı anlamına gelmemektedir.
* Bu yazı, Avrupa Birliği'nin mali desteği ile hazırlanmıştır. İçeriğin sorumluluğu tamamıyla KAOS GL’ye aittir ve AB’nin görüşlerini yansıtmamaktadır.
Etiketler: yaşam