06/10/2022 | Yazar: Eylem Çağdaş
Meczup, lümpen deyip geçmemeli, tek başlarına belki sıfırlar, zavallılar ancak arkalarına devlet gücünü aldıklarında gündemi belirleyebilecek, yasaları iptal ettirebilecek bir güce erişiyorlar. Faşizm de lümpen ve meczup sever zaten, hatta “faşizm bir tür meczuplar koalisyonudur” desek yanlış olmaz.
Gösteri hiçbir zaman salt kendisinden ibaret değildir. Hatta hakikat-sonrası çağda gösterenin de, gösterilenin de önemi giderek azalıyor zaten. Önemli olan o ışıltılı sahnenin arkasında dönen dolaplar ve yürütülen pis işler. Bunun neye tahvil edileceği, neye payanda yapılacağı.
Bunu herkesin gözleri önünde, korkulu bir şiddet gösterisi gibi vuku bulan 15 Temmuz’dan biliyoruz. Gerçekten söylendiği gibi mi oldu? Plan neydi? Bütçe, mühimmat, organizasyon şeması açık bir biçimde ortaya kondu mu mesela ortaya? Bu soruların önemi yok. İnandırıcılık kan ve gözyaşıyla sağlandı nasılsa. Bizim çocuklar bu işi güzel kotardılar! Görev tamam! Şehrin orta yerinde onlarca insanın öldüğü, vücut uzuvlarının kesildiği kanlı bir film gösterildi kalabalıklara ve bunun yeterli olacağı düşünüldü. İtiraz edenler, sorgulayanlar da “ulan o kadar şehit verdik! Sen ne demeye çalışıyorsun hain!” denilerek susturuldu.
Herkesin önünde vuku bulan bu kanlı gösteri, sonrasında yaşanan her türden haksızlık ve zulme gerekçe oluşturdu, dayanak yapıldı. Yaygın deyişle “darbeden darbe” çıkarıldı. 2016 sonrasında neler yaşandığını zaten biliyorsunuz, biliyoruz.
Bu nefret mitingini, Fatih Saraçhane’ye yapılan çağrıları başlangıçta ben de ciddiye almamıştım. Çünkü bu cenah daha önce de yine LGBTİ+ düşmanı bir basın açıklaması için çağrı yapmıştı Sultanahmet’e. Yüz küsur derneğin imzacı/çağrıcı olduğu eyleme 30-40 kişi dahi gelmemişti. İstanbul Sözleşmesi’ne karşı yürüttükleri kampanyadaki halleri de içler acısıydı mesela. Hem İstanbul Sözleşmesi’ni yürürlükten kaldırmayı başardılar hem de gerçekleştirdikleri nefret mitingiyle önümüzdeki dönemin anti-LGBTİ+ politikasının temellerini atmış oldular. Meczup, lümpen deyip geçmemeli, tek başlarına belki sıfırlar, zavallılar ancak arkalarına devlet gücünü aldıklarında gündemi belirleyebilecek, yasaları iptal ettirebilecek bir güce erişiyorlar. Faşizm de lümpen ve meczup sever zaten, hatta “faşizm bir tür meczuplar koalisyonudur” desek yanlış olmaz.
Akıl, mantık aramamalı bu ucuz tiyatroda. Akıllara zarar çünkü, aklımıza yazık. Onlar dahi utanır gibilerdi bu her tarafı dökülen ucuz gösterinin parçası olmaktan. Bu yüzden apar topar sahneye kondu, önemli olan da öyle ya da böyle gerçekleşmesiydi. Asıl olay ondan sonra başlıyordu, başlayacaktı zaten.
Peki ne olacak bundan sonra, ne olabilir? Örneğin iktidar bundan böyle "çocukları/aileyi korumak gerekir", “aileler rahatsız” diyerek her türden hukuksuzluğa, hak gaspına yol verebilir. Ya da bizzat kendi icra edebilir bu zulmü. Hakları iptal edilmiş, düşkün-sapık ilan edilmiş, kendisine her türlü keyfi muamelenin yapılabileceği bir alt-insan grubu var artık elde. Bundan böyle ev ve iş bulmaları çok daha zor olacak. Patronlar ve ev sahipleri çok daha pervasız olacaklar onlara karşı. Gizli servislerin arka bahçelerinde katillerin, çetelerin eline silahlar tutuşturulacak belki.
Seçim öncesi tabanını konsolide etmek, ekonomik bunalım altında inleyen dışlanmış ve yoksul insanların öfkesini LGBTİ+’lara doğru kanalize etmek gibi hesaplar da var tabii işin içinde. Bir taşla birkaç kuş birden vurulmuş olacak.
Masum bir şakayı bahane edip Gülşen’i apar topar hücreye atan, bir tweet yüzünden Aleyna Tilki’yi kara listeye alan bu nobran güç, her devrin, her coğrafyanın günah keçisi olan LGBTİ+’lara neler yapmaz? Varın siz hayal edin.
Evet TERF’ler, RTÜK, Abdurrahman Dilipak, mücahit Tuğçe Kazaz, Vatan Partili Kadınlar, Alp Erenler, kimi Goşist yapılar, bağnaz tarikatlar ve daha bilumum reaksiyoner unsurdan oluşan bir meczuplar koalisyonu var artık karşımızda.(sen aklımızı koru Tanrım!) Normalde birbirlerini bir kaşık suda boğacak olan tüm bu unsurlar LGBTİ+ nefretinde buluştular, uzlaştılar. Birlik ve beraberliğe en çok ihtiyaç duyduğumuz şu günlerde en güzel, en realist, en sahih uzlaşı zemini LGBTİ+ düşmanlığıymış meğer. Çok şükür bunu da gördük, Türkiye Tanzimat’tan beri bu günleri bekliyordu.
*KaosGL.org Gökkuşağı Forumu’nda yayınlanan yazılardan yazarları sorumludur. Yazının KaosGL.org’ta yayınlanmış olması köşe yazılarındaki görüşlerin KaosGL.org’un görüşlerini yansıttığı anlamına gelmemektedir.
* Bu yazı, Avrupa Birliği'nin mali desteği ile hazırlanmıştır. İçeriğin sorumluluğu tamamıyla KAOS GL’ye aittir ve AB’nin görüşlerini yansıtmamaktadır.
Etiketler: insan hakları, nefret suçları, siyaset