08/11/2010 | Yazar:

2009 yılının Eylül ayında Londra’nın işlek caddelerinden biri olan Trafalgar Meydanı’nda 17 yaşındaki Ruby Thomas ile Rachel Burke adlı genç kızlar, erkek arkadaşları Joel

2009 yılının Eylül ayında Londra’nın işlek caddelerinden biri olan Trafalgar Meydanı’nda 17 yaşındaki Ruby Thomas ile Rachel Burke adlı genç kızlar, erkek arkadaşları Joel Alexander’la birlikte bir gece eğlenmeye gittiklerinde rastladıkları 62 yaşındaki Ian Baynham adlı yaşlı bir adamı döverek beyin kanamasından ölümüne sebep oldular. Sözlü sataşmayla başladığı bildirilen olayda, gençlerin yaşlı adama saldırı nedeni olarak yaşlı adamın eşcinsel olması kayıtlara geçirildi. Kaos GL dergisinde de yayımlanan habere göre, Baynham olay sonrası kaldırıldığı hastanede sadece üç hafta dayanabildi ölüm kalım savaşına.
 
Bu olaydan yaklaşık bir yıl sonra, Nisan ayında İngiltere’deki üniversiteler caddesinde düzenlenen LBGT Onur Haftası’nda ise eşcinsellere yönelik sürdürülen nefret söylemi ve ayrımcılık tüm öğrenciler tarafından protesto edildi. Çok üzgün ve kızgın olduğu gözlemlenen öğrenci grupları; geçmişin bugüne aktığını belirterek, ayrımcılıkla mücadelenin en iyi yolunun karşı protesto olduğunu tekrarladılar bir kez daha. Bu gençler için önemli olan bir insanı kaybettikten sonra mücadeleye aralıksız protestolarla devam etmek ve bunun somut bir örneği olarak da eşcinsel oldukları için kan bağışında bulunamayan ve potansiyel Hiv taşıyıcısı oldukları düşünülen eşcinseller üzerindeki baskıyı kaldırtma talebiydi.
 
Gençlerin yargılanmasına ise, 2010 Mayıs’ında başlandı ve daha bugünlerde sonuçlanacağa benziyor. Görgü tanıklarının ifadelerine göre olay Stanley Kubrick’in 1971 yapımı filmi ‘Otomatik Portakal’ın şiddet görüntülerini andırır biçimde gelişti. Kubrick’in, modern dünyanın pırıl pırıl akıl toplumuna ağır eleştiriler getirdiği fırtınalar yaratan filminde, burjuva ailesinin bir dediğini iki etmeden yapan iyi eğitimli beyaz bir gencin sokaklarda Dr. Jeykıl’dan Mr. Hayde’a dönüşmesi anlatılıyor. 1960’lı yılları anlatan film, sokak çetelerinden birine mensup olan Alex’in hapishaneye düştükten sonra rehabilite edilirken dinlediği yüksek sesli Beethoven’in ‘Dokuzuncu Senfonisi’, Alex’e ailesi tarafından iyi bir eğitim alması için çocukken de dinletilir.
 
John Lennon ve Bizim 68’liler
Kara filmin en trajik sahnesiyse, Alex’in bir kadına tecavüz ederken dinlediği senfonin de yine aynı olmasıdır. Sanayi sonrası refah toplumunun apaydınlık gençlerinin devlet ve ideolojik aygıtları tarafından evde, okulda ve çeteler yoluyla sokakta nasıl çıldırtıldığını anlatan film geçtiğimiz yıl Londra’da yaşanan olayın 1970’lerden günümüze tekabül etmiş hali. Kubrick bu distopik filmi yaparken tabii ki 1968’lerin tüm dünyada öğrenci hareketleriyle başlayan ve sokaklara taşan özgürlük vaadinin denetçilerinin farkındaydı.
 
John Lennon’un bir fanatik tarafından öldürülmesinden, Viktor Jara’nın vahşice askerlerce katledilmesine ve Türkiye’de, 17 yaşında yaşı büyütülerek asılan Erdal Eren, Deniz Gezmiş, Hüseyin İnan ve Yusuf Aslan’a kadar idam edilen, sokaklarda katledilen hapishanelerde insanlık dışı işkencelere maruz kalan binlerce isimsiz insan ‘Büyük Ağabey’ Sauron’un kapanmayan gözünden kaçamadı. Gardiyanlar sokaklardan kampüslere sıçradı ve arkadaşları, kardeşleri birbirine düşürerek; eşcinselleri ‘erkekten’ ziyade insan dahi saymadı!
 
Arkadaş Z. Özger
Arkadaş Z. Özger de bunlardan biriydi. 1960’lardaki Ankara’daki öğrenci olaylarının içinde sol, eşcinsel ve muhalif bir şair olarak yer alan Özger ne solcu ne de muhalif kabul edildi. Kısacık yaşamında şiirleri ancak ölümünden sonra bir arada yayımlanabildi. Bir köşe başında beyin kanamasından öldüğü söylense de, sokak çatışmalarının hararetli günlerinde müphem bir ölümdü onunki. ‘68 Öğrenci Hareketi’ tüm dünyada olduğu gibi Türkiye’de de büyük bir coşkuyla başlamıştı ama bedeli dünyanın toplamından çok daha ağır oldu.
 
Beyaz-siyah-sarı demeden arkadaşlarıyla yola çıkan bu Türkiyeli fidanların tek başına üstlendikleri onurlu ölümler, yıllar sonra gizlice okul sıralarının altında gazete kâğıdına sarılı kitaplardan şaşkınlık, hüzün ve gözyaşlarıyla okundu. Dünya ölenlerinin yasını cunta denetimi olmadan şarkılara, filmlere konu ederek onların onurlu fedakârlıklarını onurlu bir biçimde anarak hatırlayarak yine bir 12 Eylül öncesinde Türkiye’de hâlâ tartışa duruyoruz kendi geleceğimizi kendi ellerimizle öldürdüğümüzü göremeyerek.
 
Hrant Dink
Bu kör bakış bir ülkeyi aydınlığa değil, disiplin toplumlarının karanlık kuyularına çıkardı. Binlerce öğrencinin üstüne savaş uçaklarıyla bombalar yağdıran bir ülkenin genelkurmayları yaşamı değil ölümü kutsadıklarını bir türlü idrak edemediler. Gençlere, yaşlılara, komünist olmakla yaftaladıkları eşcinsellere ve her kesimden muhalif insana yönelik bir nefret söylemi geliştirdiler. Bu nefret söyleminin kurbanlarından biri de Hrant Dink’ti. 12 Eylül hapishanelerini görmüş, yıllar sonra mücadelesini verdiği ‘bir arada insanca bir yaşam’ için kurduğu gazetesi Agos’un önünde, ‘Otomatik Portakal’ın’ yoksul ve eğitimsiz üçüncü dünya ülkesi versiyonu bir korku filminden çıkma ‘genç’ bir katilin hedefi oldu.
 
Küresel ırkçı hareketlerin tüm dünyayı sardığı 2000’lerin başından itibaren ırkçı-milliyetçi bir nefret söylemi içinde eğitilen bu katilin bugün kendini savunmaya kalkması 21. yüzyılda bir hukuk ayıbıdır. Geçtiğimiz günlerde John Lennon’un katilinin serbest kalması ihtimali üzerine eşi Yoko Ono’nun açıklaması son derece çarpıcıydı. Ono, katilin serbest kalması halinde kendinin ve ailesinin yaşamının tehdit altında olacağını tüm dünyaya anlatmaya çalışıyordu; daha da anlatacak. Zira 1968’in yarım kalan adaleti bugün tüm dünyada yeniden vuku bulmalı.
 
Arı iğnesi katilleri soktuğunda, bıçaklar ve silahlar toprağa gömülecek. Katilleri değil, mağdurları bekleyen gardiyanlar da belki gerçek suçlulara yataklık etmekten vazgeçmek zorunda bırakılacaklar. Adalet tersin düze dönmesiyle, katilin ‘katil’; masumun ‘masum’ olduğu bir dünyada yeniden barış ve özgürlük çiçekleri açacak.
 
Beyaz güvercinler aydınlık gökyüzünde tüm 1968’liler için uçacak! Böyle bir dünya hukukun olduğu bir yerde pekâlâ mümkün; bunun için, bir defa daha nefret söylemi mağduru olarak yaşamını yitiren herkes için tüm coşkumuzla sokaklara çıkmak ve bağırmak gerek: Hrant Dink için, Adalet için, sokaklarda katledilen tüm isimsiz LGBT bireyleri için…
 
[[http://www.kaosgl.org/icerik/kaos_gl_114_sayisi_ile_karsinizda|Kaos GL 114. Sayısı İle Karşınızda]]

 
[[http://kaosgl.org/icerik/lgbt_ogrencilerin_akademik_ve_politik_mucadelesinin_kusbakisi_gorunumu|LGBT Öğrencilerin Akademik ve Politik Mücadelesinin Kuşbakışı Görünümü]]


Etiketler: insan hakları, eğitim
İstihdam