11/02/2015 | Yazar: Yavuz Cingöz

Tekliğe karşı çokluğu, mutlaklığa karşı muğlâklığı, birliğe karşı beraberliği, iç içe geçmiş çeşitlilikleri ve hareket halindeliği kucaklamak için…

Tekliğe karşı çokluğu, mutlaklığa karşı muğlâklığı, birliğe karşı beraberliği, iç içe geçmiş çeşitlilikleri ve hareket halindeliği kucaklamak için…

Siyah Pembe Üçgen İzmir’in 2009 yılında başladığı “Baki Koşar” yolculuğu bu yıl yedinci yılında, bir kültür ve sanat festivali olarak artan coşkusuyla yoluna daha dinamik bir şekilde devam ediyor. Başlangıçta yani 2009’da nefret suçları ile ilgili LGBTİ’lerin, sivil toplum örgütlerinin ve kamunun nefret suçları ve söylemi konusunda farkındalık kazanması ile gün geçtikçe artan nefret suçlarının önlenmesi ve bu alandaki çalışmalara destek sunması amacıyla, nefret suçu sonucu hayatını kaybeden gazeteci Baki Koşar anısına “Nefret Suçları ile Mücadele Haftası”nı düzenlemeye başlamıştık.  

Bu kapsamda gerçekleştirdiğimiz altı organizasyonda, ilk yıl LGBTİ’lerin uğradığı nefret suçlarına yoğunlaşarak “Hukuk ve Medya Açısından Nefret Suçları” başlıklı haftamızı gerçekleştirmiştik. Ardından nefret suçu ile karşılaşan gruplar ile bir araya gelerek bu konuyu “Ayrımcı Tutum ve Zihniyetin Teşhiri” başlığı altında ötekileştirilen diğer gruplar ile ortak bir çalışma hazırladık. Üçüncü yılında ise Paulo Freire’nin Ezilenlerin Pedagojisi adlı eserinden ilham alarak “Özgürleşme Korkusu ve İktidar” başlığı altında nefret suçlarını konu alan etkinlikler düzenledik.
 
Baki Koşar Nefret Suçları ile Mücadele Haftası 2011 yılında ise kendine belirlediği “Dil” teması ile etkinliklerine devam etti. Dil kavramı üzerinden nefret suçlarının diline de yoğunlaşma fırsatı bulan hafta, maşist ve ataerkil dilin ötekileştiriciliği ile ayrımcılığı nasıl ürettiğine de dikkat çekmeyi hedeflemişti. Ana akım medyada LGBTİ’lere yönelik üretilen nefret söylemlerine ilişkin politika geliştirmeye katkı sunmak amacıyla organize edilen beşinci haftada, teması olan “Ana Akıma Kapılmamak” çerçevesinde etkinliklere yer vererek, kendi alternatif medyamızı yaratırken ana akıma kapılmayan bir haberciliğin yolları, habercilik dili, etik gibi konuları da inceleyen oturumlarla birlikte kültür ve sanat festivaline geçişin temellerini attığımız etkinliklere de yoğunluk vermeye başlamıştık. 
 
Aynı yıl 2013’de Kara Pembe Karşı Sanat Kolektifi’ni kurduk, poster, video, müzik, ödül heykelciği gibi her şeyi istediğimiz gibi kendimiz yapacaktık ve kavramlarla konsept üzerine yoğunlaşarak sunumuyla da içimize sinen bir iş yapmaya kararlıydık. Bu haftanın festivale dönüşmesinde bu grubun da katkısı oldukça büyüktür.
 
“Kontrol” başlığı ile gerçekleştirdiğimiz 6. Baki Koşar Nefret Suçları ile Mücadele Haftası ise hayatlarımızı kontrol altına almaya çalışan olgulardan, LGBTİ’lerin neleri kontrolü altına almaya çalıştığına kadar, tahakküme ilişkin yaklaşımlarımızı ve politikalarımızı sorguladığımız bir organizasyon oldu. Bu haftaların içinde çeşitli uzman, akademisyen ve aktivistlerin katılımlarıyla gerçekleşen paneller, forumlar ve atölye çalışmaları dışında, tiyatro, sinema, dans, fotoğraf, resim, enstalasyon gibi etkinliklerle, sanat da her zaman bir mücadele yöntemi olarak benimsendi.
 
Bu yıl ise gullüm kültürü ile mücadelesini eğlenceli ve sürdürülebilir kılan LGBTİ bireylerin, egemenin ötekileştirici kültürüne karşı kendi kültürünü yaratarak sürdürdükleri varoluş mücadelesine bir katkı olarak, düzenlenen haftanın isminde yerinde, gerekli ve de politik bir müdahaleyle değişiklik yapmayı uygun bulduk. Şimdi yedinci yılında bu hafta, yoluna Baki Koşar Kültür ve Sanat Festivali olarak devam ediyor.
 
Bahtin’in karnavaleskinden ilham aldığımız bu haftada, kolektif gülmenin iktidar karşısında, egemenin baskıcı tutumuna ve ötekileştiriciliğine karşı nasıl bir güç olduğunu hatırlatacağını umuyoruz. Lubunyalar için gullüm zaten tam da bu demekti; öğrenilmiş bir güçlülük pratiği olarak sosyal psikolojide yer bulan ve bir nevi, direnişi uzun erimli ve eğlenceli hale getirme nosyonu olarak çalışan kavram, LGBTİ kültüründen ve ilişkili sanatsal üretiminden de büyük olasılıkla sorumlu bir dinamiktir. Onur yürüyüşlerindeki rengarenk ve her biri üzerine düşünülmüş bir performans niteliği taşıyan bireyin, karnaval havasındaki varoluşlarının işaret ettiği şey tam da bu aslında…
 
7. yılın teması olarak belirlenen “Çokluk” kavramı ise queer’den feyz alınan, kimlik siyasetinde yer bulduğu haline birkaç müdahaleyle geniş bir perspektiften bakılarak her bireyin biricikliğine, “özel”liğine odaklanan ve birarada değil beraber yaşamı buradan hareketle tahayyül eden bir yaklaşımı kucaklamak istedik. Tekliğe karşı çokluğu, mutlaklığa karşı muğlâklığı, birliğe karşı beraberliği, iç içe geçmiş çeşitlilikleri ve hareket halindeliği kucaklamak diyerek özetlediğimiz varoluşumuz, yer yer muhafazakârlaşan ve net ayrımları bünyesinde barındıran çokkültürlülükten bu anlamıyla ayrılırken özgürleştirici bir söylemi de taçlandırıyor.
 
Temamıza uygun bir imge arayışına giriştiğimizde aklımızda farklı şeyler vardı ve içimize sinmeyen, üzerine üretmekte zorlandığımız bir dönemde hava İzmir için inanılmaz soğuktu. Hatta kar yağıyordu. Biz de kar tanelerinin altı köşeli olsa da genellikle her birinin farklı olmasının bireye bakışımızı ve çokluğu besleyebilecek özellikte ve doğru bir imge olduğunu düşündük. Hem bu senenin farklı kristal kollarından oluşan “Çokluk” logosunu hem de posterimizi yaparken bunu gözettik. Yılbaşını çağrıştırmasını da lubunyavari bir yapıbozuma uğratmazsak ayıp olur diye düşündüğümüzden noel baba yerine bir dragqueen, kızağı çeken geyikler yerine de seksi(!) erkekler koyarak akla gelecek olanı kendi üslubumuzla göze sokalım dedik. Eski kartpostallardan esinlendiğimiz bu çalışmayı simleyerek absürt bir nostalji yaratarak şu bahsettiğim lubunya kültürünü de yani bir nevi gullümü de görselleştirmek istedik. Tanıtım videolarımızı çekerken bu sene stop-motion tekniğini kullanarak kolajla hibrit bir estetik yaratmak istedik, müzik olarak da Ligeti’nin “Der Zauberlehring”ine jazzy bir düzenleme yaptığımız ikinci videomuz dışındaki videolarda Klaus Nomi’nin “Total Eclipse”ini kullandık.
 
Velhasıl bu haftaya çok özendik. Oldu mu bilmiyoruz ama içimize siniyor, daha sabırlı, daha olgun ama hâlâ hevesli çocuklarız. Umarız festival boyunca da aynı hisleri yaşar ve paylaşırız. 20-28 Şubat tarihleri arasında düşünmek, görüşmek, eğlenmek ve gülmek üzere. 
 

Etiketler: yaşam
İstihdam