26/12/2010 | Yazar: Yıldırım Türker

Dün, Cumartesi Anneleri 300. kez Galatasaray Meydanı'ndaydı. 300. kez insanlara ulaşmaya çalıştılar.

Dün, Cumartesi Anneleri 300. kez Galatasaray Meydanı'ndaydı. 300. kez insanlara ulaşmaya çalıştılar.

Daha birkaç yıl önce zor durumdaki Arjantin’e bakıp gururla, “Biz Arjantin olmayız!” diye haykırıyordu ya muktedirlerimiz. Haklı çıktılar. Arjantin olamadık.
Plaza de Mayo analarının gülen yüzlerini gördük ilk olarak, daha geçen gün. Evlatlarını, yakınlarını kayıp edenlerden hesap sormalarının yolu açıldı çünkü.
Bizim Başbakanımız ise ‘Cumartesi Anneleri’ için, “Ne iş yaptıklarını bilmiyorum, Cumartesi Anneleri birileri tarafından kullanılıyor” deyivermişti. O acılı insanları kendisine muhatap kabul etmedi. Bununla da kalmayıp onları neredeyse zanlı ilan etti.
Başbakan’a cevabını veren Ramazan Amca olmuştu. Ramazan Doğan, geçen ağustos ayında yüreği iflas edip ölene dek her cumartesi Galatasaray Meydanı’ndaydı. 95 yılında henüz 13 yaşındayken askerler tarafından Mardin’deki evinden alınıp götürülen, bir daha da izine rastlanmayan Seyhan Doğan’ın babasıydı. Cumartesi insanlarının Ramazan Amcası ölümünden bir ay önce meydandan Başbakan’a seslenmişti:

“Doğan 9 yaşındaki kardeşi Hazni ile birlikte gözaltına alındı. Olayın hemen ardından eşim Asiye Doğan, Dargeçit’teki Tabur’a giderek ‘çocuklarım nerede?’ diye sordu. ‘Merak etme, gelirler’ diye cevap verdiler. Eşim ertesi gün tekrar Tabur’a gitti bu sefer ‘senin çocuklarını bıraktık, eve gittiler, bir daha gelme’ dediler. Birkaç gün sonra 9 yaşındaki oğlum Hazni’yi serbest bıraktılar. Hazni bütün olanları bize anlattı. Çocuklara işkence yapmışlar, filistin askısına asmışlar... Ama Seyhan’dan bir daha haber alamadık. Annesi her gün Seyhan’ı soruyor, dilekçeler veriyordu. Aramaktan vazgeçmeyince onu da gözaltına aldılar 11 gün kendisinden haber alamadık. Gözaltındayken ağır işkence gördü ve sağlığı bozuldu. Seyhan diye diye öldü. Eskiden Galatasaray’a o gelirdi. Şimdi onun yerine ben geliyorum.
Bizim bilgimiz dışında nüfus kütüğümüze Seyhan’ın öldüğünü yazmışlar. Başbakan bizi suçlayacağına bu kaydı düşenleri araştırsın. Benim oğlum daha çocuktu, onu benim kucağımdan alıp götürdüler. Başbakan ne yaptığımı bilmiyorsa söyleyeyim; ben oğlumun kemiklerini arıyorum...” 

300. oturma eylemi
Dün, Cumartesi Anneleri 300. kez Galatasaray Meydanı’ndaydı. 300. kez insanlara ulaşmaya çalıştılar. Okudular:
“300 haftadır gözaltında kaybedilen yakınlarımızın akıbetlerinin açıklanmasını, faillerinin yargılanmasını istiyoruz.
300 haftadır devleti yönetenlerse, bizi görmemekte, duymamakta ısrar ediyor.
300 haftadır bizleri suçlamak dışında bir şey yapmıyorlar.
300 haftadır ‘evlatlarımıza, eşlerimize, kardeşlerimize, anne ve babalarımıza ne oldu?’ sorumuzu yanıtsız bırakıyorlar.
300 haftadır bize kulak tıkayıp failleri koruyorlar.
Yakınlarımızı gözaltında kaybedenler, onların hayatlarını korumakla yükümlü olan devletin güvenlik güçleriydi.
Yakınlarımızı kaybedenler, devletin en üst makamlarınca teşvik ve destek gördüler, cezadan muaf tutuldular.
Devletin tüm organları, kaybedilen yakınlarımızın ve başlarına gelenlerin toplumsal bellekten silinmesi konusunda tam bir mutabakat sağlamış durumdalar.” 

Kısa tarihçe
27 Mayıs 1995 Cumartesi günü ilk olarak Galatasaray Meydanı’nda toplanmışlardı. Sayıları 30’u aşmıyordu. Sonra her cumartesi günü saat 12’de meydanda toplanıp oturma eylemi gerçekleştirdiler. Sayıları arttıkça arttı.
98 yılının ağustos ayından başlayarak düzenli olarak polis saldırılarına uğradılar. Coplarla, biber gazlarıyla hırpalandılar. Gözaltına alınıp dayak yediler. 13 Mart 1999 günü her hafta tekrarlanan oturma eylemlerine ara verdiklerini açıkladılar.
Ancak 10 yıl sonra, 31 Ocak 2009’da oturma eylemleri yeniden başladı.
Cumartesi insanları olmasa kayıpları; gözaltına alındığı bilinen, görülen ama yetkililerce reddedilen; nefretle parçalanmış bedenleri kim bilir hangi ırmak yatağına, hangi ormana, hangi çukura atılıvermiş olanları bize hatırlatacak kimse kalmayacak. Ellerinde oğullarının- kızlarının çoğunluk yoksul bir fotoğrafçı dükkânında çektirilmiş soluk vesikalıklarından büyütülmüş suretleriyle, binlerce yıl yaşlanmış analar, babalar, kardeşler, evlatlar oturuyor Galatasaray Meydanı’nda. Onlar, belki hâlâ rüyalarında, kayıp evlatlarının bir akşam vakti hiçbir şey olmamış gibi kapıyı çalıverdiğini görüyor. Sevdiğinin ölümünün yasını bile tutmasına izin verilmemiş, kimseden hesap soramayacağını bilerek hayatta kalanlar.
Öte yanda, bir yakını kaybolmadığı için şükrederken her geçen gün kaybettikleri artan insanların toplumu.

Etiketler: insan hakları
nefret