16/06/2023 | Yazar: Sa Bahattin
Her çiftte, eşlerden biri sevgilisine “Ya benimle evlenirsin ya da seni terk ederim” şeklinde bir ültimatom veriyor. Bu ültimatomun karşılık bulması için artık sevgili olmadıkları bir haftayı şova katılan diğer kişilerle kaynaşarak geçiriyorlar.
Geçtiğimiz Pazar (11 Haziran) akşamı erkenden yatağa girdim. Henüz tam uyku moduna girmemiş olduğumdan (saat 9 bile olmamıştı) uyumadan önce Netflix’te bir şeyler izlemenin iyi olacağını düşündüm. Tabletten uygulamayı açtığımda, Netflix bana ‘bu kez kuir karakterlerin yer aldığı’ THEULTIMATUM (Ültimatom) isimli bir ‘realite şov’ önerdi. Onur Ayı olması dolayısıyla böyle bir güzellik yaptıklarını düşündüğüm için, bu tavrı desteklemek adına ilgili şovun ilk bölümünü bir çırpıda izledim. Bölümün sonunda bir sonrakini izlememek için hiçbir neden göremedim ve ikinci bölümün sonuna doğru merakım giderek yükseldi. Her ne kadar o akşam tatlı tatlı çöken uykuma teslim olduysam da salı günü öğleden sonrasında dizinin tüm bölümlerini bitirmiştim.
Türkçe Netflix’te “Ültimatom: Aşkın Her Rengi” şeklinde sunulan bu proje, meğer ‘Ültimatom’ isimli dizinin ikinci sezonuymuş. İlk sezonu 6 Nisan 2022’de, altı kadın-erkek (bu sezonu izlemediğim için kişilerin cinsiyet kimliği beyanlarını bilmiyorum. Burada yanlış beyanda bulunuyorsam, beni affedin lütfen) çiftin katıldığı bir program olarak yayımlanmış. Benim izlediğim ikinci sezon ise, beş kuir çiftin katıldığı bir formatla, 24 Mayıs’ta sunulmuş izleyicinin beğenisine. Programda atanmış cinsiyetler bakımından yalnızca kadınlar bulunuyor. Her ne kadar başlangıçta bu çiftleri lezbiyen olarak tanımlamak eğiliminde olduysam da, bu konuda yanıldığımı ve kuir çift demenin daha doğru olduğunu bölümler ilerledikçe fark ettim. Çünkü katılımcılardan biri kendisini panseksüel olarak tanımlarken, bir başkası ‘trans erkek’ olup olmadığı konusunda kendisini sorguluyordu.
Programın Wikipedia’daki açıklamasında*, bu programın bir “sosyal deney” olduğu ifade ediliyor. Eğer katılımcılar oyuncu değilse ve buradaki çiftler gerçekten çiftseler, sosyal deney tabirinin doğru ve ilgi çekici bir terim olduğunu söyleyebilirim. Deneyin amacı ‘Ültimatom deneyimi yaşayan çiftlerin ilişkilerine devam edip edemediklerini ortaya koymak’ imiş.
Daha önce buna benzer programları izleyeniniz olmuştur belki; ama benim ilk seferimdi ve şaşkınlıkla baktım ekrana. Programın genel akışı şöyle: Beş çift var. Her çiftte, eşlerden biri sevgilisine “Ya benimle evlenirsin ya da seni terk ederim” şeklinde bir ültimatom veriyor. Bu ültimatomun karşılık bulması için artık sevgili olmadıkları bir haftayı şova katılan diğer kişilerle kaynaşarak geçiriyorlar. Bir nevi ‘bekâr’ kaldıkları bu bir haftalık seçim sürecinden sonra, herkes birini seçiyor ve ‘yeni oluşan çiftler’ üç haftalık bir deneme sürecine giriyor. Yeni tanıştıkları kişiyle geçirdikleri üç haftadan sonraysa, çiftler asıl sevgililerine geri dönüyor ve böyle üç hafta daha geçiriyorlar. Tüm bu süreç sonunda kişilerin ellerinde şu seçenekler oluyor: Ya şova birlikte geldikleri (eski) sevgilileriyle nişanlanacaklar, ya başka (yeni) birini bulacaklar ya da tek başlarına çekip gidecekler.
Programın ‘bir hafta bekârlık’, ‘üç hafta yeni çift’, ‘üç hafta eski çift’ şeklinde hazırlanmış kurgusunu oldukça başarılı buldum. Yine de aşkı evliliğe indirgemenin (kimileri buna yükseltmek diyebilir) anlamsızlığı ile oyalanarak izlediğim şeyin bir Amerikan televizyon şovu olduğunu kendime hatırlatıp durmam gerektiğini itiraf etmeliyim. Realite programlarındaki samimiyet dozunun, ülkemiz yöneticilerinin ekonomiyi düzeltmek üzerine yaptıkları söylemlerde bulunandan daha yüksek olduğunu düşünmem genellikle. Dolayısıyla, katılımcıların bazılarının gerçekten çift olup olmadığını, söylenen cümlelerin önceden tasarlanıp tasarlanmadığını, olayların kurgu mu yoksa spontane gelişen gerçekler mi olduğunu sorguladım durdum. Tüm bu şüphelere rağmen, dizinin beni böyle içine alması ve bölümleri art arda izleterek çabucak bitirtmesi, projenin başarısını ortaya koyuyor diye düşündüm.
ABD’de dört yılı aşkın bir süre yaşamış biri olarak oradaki kültür içerisinde, özellikle duygular ifade edilirken ne çok yalan söylendiğinden haberdarım. Bu nedenle, katılımcıların ağzından çıkan cümlelerin birbirine uyumuna özel bir dikkat gösterdim. Tahminim programa katılan çiftlerin büyük çoğunluğunun bu ilişkiyi sürdürecek samimiyette olmadığı yönündeydi. Diyebilirim ki on katılımcının en az dördünde ‘samimiyetsiz’ bir hava vardı. Nitekim, her ne kadar sezon sonunda beş çiftten dördü nişanlandıysa da son bölümde verilen güncel bilgilere göre, ilişkisi hâlâ devam eden yalnızca tek bir çift kalmış. Yani katılımcıların yüzde 80’i program sonunda ayrılmış vaziyette. Bu gerçekten beklediğim bir şeydi.
Elbette şov, dünyanın birçok yerindeki kuirler için hayal edilmesi bile mümkün olmayan bir gerçekliğin ortaya konulmuş hali. ABD eşit evliliği 2015 yılında bütün eyaletlerde serbest bıraktı. Tabii ki bu serbestliğe karşı çıkan eyaletler oldu ve hatta bu evlilikleri olağan görmeyen bazı bölgeler Kuir çiftlerin evliliklerini zorlaştırdı. Dolayısıyla, ABD’de sırf birçok eyalette eşcinseller evlenebiliyor diye, tüm ABD halkının bu fikri alkışladığını ve karşımızda tamamen LGBTI+ dostu bir ülke olduğunu söylememiz abesle iştigal olur (Ama durumlarının Türkiye’den çok çok daha iyi olduğunu söylemeden edemeyeceğim). Yani bu dizide sunulan şeyin bırakın dünyayı, ABD’nin bile her yerinde yaşayan tüm kuir çiftleri temsil edemediğini, hatta büyük ihtimalle ancak Kaliforniya, New York gibi ‘özel’ bazı eyaletlerdeki özel bazı şehirlerin küçük bir grubunu temsil edebildiğini de hatırlamalıyız. Zaten TV’ye sunulan tüm işler gibi bu da izlensin, seyirciler meşgul edilsin ve bu sayede para kazanılsın diye yapılmıştır. Yani kapitalizmin bir ürünü olduğu gerçek. Buna rağmen, insanların biz LGBTİ+’ların olağan hallerini görmeleri, insani tepkilerimize, aşklarımıza, kıskançlıklarımıza, romantizmimize tanık olmaları toplumların dönüşmesi için faydalıdır diye düşünmek eğilimindeyim.
Evlilik nedir, gerekli midir, tek taraflı aşkla evlilik olur mu, sadece aşk evlilik için yeterli mi gibi birçok soruyu sormamızı sağlayan bu ilginç şovu, bu tarz işleri seven herkese öneririm. Her ne kadar bazı anlarda çalınan şarkılar kötü olsa da insan ilişkilerinin karmaşıklığı ve samimiyetsiz iletişimi gözlemenin rahatsızlığı size ilginç bakış açıları kazandıracak diye düşünüyorum.
Son olarak; garip, tuhaf, insan-dışı bir yaratık olmadığımız gibi özel yahut ayrıcalıklı da olmadığımız; bir insanın sahip olabileceği tüm bedensel sınırlara ve zihinsel özgürlüklere sahip olduğumuz ve her birimizin farklı bir kişiliği taşıması nedeniyle ancak ‘insan olmak’ noktasında ortaklaşabileceğimiz fikrinin yerleşmesi için bu programın yardımcı bir etkisi olacağını umuyorum.
Ya da belki her zamanki gibi olaylara pembe gözlüklerle bakıyorum.
Olsun.
Hepinize sabır, hoşgörü ve esenlik dolu günler dilerim.
Dayanışmayla.
*https://en.wikipedia.org/wiki/The_Ultimatum:_Marry_or_Move_On
** KaosGL.org Gökkuşağı Forumu’nda yayınlanan yazı ve çizimlerden yazarları ve çizerleri sorumludur. Yazının ya da çizginin KaosGL.org’ta yayınlanmış olması köşe yazılarındaki veya çizimlerdeki görüşlerin KaosGL.org’un görüşlerini yansıttığı anlamına gelmemektedir.
Etiketler: kültür sanat