24/03/2009 | Yazar: Murad Esin

Dışarısı güneşli, nevruzdan sonraki ilk gün. Bahar geldi, geceleri soğuk olmasına rağmen gündüzleri kendini gösteren güneş baharı hissetmeye yetiyor, doğanın baharla birlikte canlanması insana

Dışarısı güneşli, nevruzdan sonraki ilk gün. Bahar geldi, geceleri soğuk olmasına rağmen gündüzleri kendini gösteren güneş baharı hissetmeye yetiyor, doğanın baharla birlikte canlanması insana ümit veriyor. Baharla birlikte yeniden hayat bulan kurumuş ağaçlar, sabahları şarkılar söyleyen çalı kuşları ve  çimenlerin yeniden yeşermesi insanda baharla birlikte tanımlanacak bir yaşama tutunma nedeni vermekte. Yaşamak güzeldir ne de olsa! Yaşamak her sabah yeniden uyanmak, her bahar yeni bir umut bulmak ve yaşamak.

Her nevruz beni çocukluğuma götürür, ailemle nevruz çiçekleri toplamak için dağlara çıkışımı, kızkardeşlerimle karı halen erimemiş dağlarda karlar arasında nevruz çiçekleri bulmak için saatlerce yaptığımız yürüyüşleri hatırlarım. Nevruz bana ağaçsız, kıraç, karlarla kaplı dağları, karlar arasından çıkan nevruz çiçeklerini ve memleketimi hatırlatır. Bu yıl da nevruzdan önce kar yağdı ve nevruz çiçekleri için yine uzun yürüyüşler gerekecekti eğer çocuk olsaydım ve Türkiye'de olsaydım. Bu bahar sabahı beni çocukluğuma götürdü, Brahms’la Anadolu’nun dağlarına gitmek ve Türkiye’den nevruz resimlerine bakmak ve kemanın inişli çıkışlı sesiyle camdan ağaçlar arasından süzülerek gelen güneş ışığının yarım, gölgeli aydınlattığı çalışma odamda bir nevruz yazmak, nevruzla birlikte umudu yazmak ve umutsuzluğu yazmak.
 
Yaşamak güzeldir dedim, doyasıya yaşamak, yaşamdan zevk almak güzeldir. Bir bahar sabahında uyanmak, kelebeklerle kuşlarla coşmak ve yeniden yaşama tutunmak. Yaşamak güzeldir. Ve tüm bu hallerde  bir de eşcinsel olmak ya da eşcinsel olmamak . Dünyaya farklı bir şekilde bakmak. Nevruzda homo olmak, nevruzda hetero olmak , yani baharın ilk gününde tüm yazılı ve yazılı olmayan kurallara uymayarak, bir başkası olmak. Hemcinsinden şöyle ya da böyle hoşlanmak ya da karşı cinten. Ayakların yerden kesilmesi, öpüşürken karnında kelebeklerin uçuşması, başına serin sabah rüzgarının esmesi. Ayaklarını yerden kesecek olanın cinsiyeti senin için önemli midir? Karşi cinsten ya da hemcinsten hoşlanmak pek farkeder mi? Biz 21. yy insanı için? Bilim çağında, internet çağında ve uzay çağında yeryüzünde yaşayan bir insan için pek farkeder mi? Bir şekilde anılmak, çağırılmak, geçen yüzyıllardan kalmak sıkma kalıplarla adlandırılmak, geleneksel olmak ve sınıfsal, cinsel, ırksal ayrımlara bağlı kalarak adlandırılmak ne kadar bizleri tanımlar? Neden insanlar kendilerini erkek olarak adlandırmak ister ya da eşcinsel, ya da kadın, ya da Müslüman, ya da Hristiyan, ya da Türk, Kürd, Alman, İngiliz ya da herhangi bir ırk adıyla tanımlanmak. Bu tanımlamalara ihtiyacımız var mıdır? Neden illaki bir kimlik içinde yaşamak zorundayız? Ya da kimliksiz olmak, ırksız olmak, cinsiyetsiz olmak, dinsiz olmak kötü müdür? Bir şey olmamakla belki de çok şey olabiliriz, birşey olmakla gelen fobilerle ve ayrımcılıkla bir çok şey olabilmeyi kaçırdığımızın farkında mıyız?
 
Nevruzda kendimiz olmak. Tüm fobilerimizden, hobilerimizden uzak baharın şöyle bir tadını çıkarmak, bir bahar gününde Brahms dinlemek ve Hamlet izlemek, doğuştan edindiğin Türk kimliğine inat, Türklerden nefret eden Shakespeare'in oyunlarından hoşlanmak. Eşcinsellerden nefret eden Hayaloğlu dinlemek ve tüm adlandırılmalara, tüm kimliklere ve sahip olduğun tüm ünvanlara inat kendin olmak.

Nevruzda yaşama yeniden başlamak. Nevruzda yaşama çok ırklı bir toplumun tek ırklı bir bireyi olarak yeniden merhaba demek ve dünyanın öteki ucunda da olsa memleketin o kıraç dağlarında koşmayı özlemek.


Etiketler: yaşam
İstihdam