21/09/2007 | Yazar: Nil Sorgun

Nil Sorgun.

Nil Sorgun. Biraz melankolik ama umut dolu… Şaşkın ama kendini, insanları tanımaya çalışan… Bazen aşkları harcayan, bazen aşkları harcanan… Yirmi yaşında, Ankara’da tek başına yaşayan üniversite öğrencisi, lezbiyenliğiyle barışıyor, güncesinin her sayfasında ve yepyeni bir dünyayla tanışıyor. Nil, korkularından arınabilmek, açılabilmek için yazdığı hayatının iki sayfasını cuma günleri size veriyor.

GÜNCE - Sayfa 5

Bir rüya; nemli bir Paris sokağı, kalabalık beni izliyor. Şimdi üzerinde yansıman olan giyotin üç beş saniye sonra ürpermiş enseme hızlıca bırakılacak. Suçum zina. Uyandım, bir kabus; sen yine yoksun yanımda. Hiç olmadın ki ‘evli ve çocuklu’. Kendimi hiç kullanılmış hissetmemişim, bunu anladım senden sonra. Evet, ben de seni kullanmış sayılırım ama… Bu bir kısır döngü hiç yaklaşmamak gerekiyor galiba. Hiçbir şey söylemeden, iz bırakmadan çekip gitmek de pek kibar değil! Kabul ediyorum, evli olduğunu bilmek benim saklanmamı kolaylaştıracağı için senden kaçmadım, ben de adilik yaptım. Ödeşmiş mi oluyoruz yani?! Ne yalnızım, ne de yanlış; eşcinsellik tercih değildir! O zaman neden bu kaçış?

Neden kaçtığımı, bu yalnızlığın sebebini bu akşamüstü daha iyi anladım. Dostum, kardeşim (İris) telefonlara cevap vermediğim için çıkıp geldi, saatlerce konuştu. Neyin var? Nereden başlayacağımı bilmeden anlattım. Biri var çok hoşlandım, beraber olduk, çekip gitti, evli… Sakinleştirdi beni, sarıldı, ‘olur böyle şeyler’ dedi ve kim olduğunu öğrenmek istedi ben de söyledim sonunda. Beş dakika önceki ondaki ben, beş dakika önceki o kayboldu bir anda. Odada bir huzursuzluk, sonsuza dek sürecekmiş gibi bir sessizlik… Ve bozguncu ilk cümle; ‘Senin kafan çok karışık, ne istediğini bilmiyorsun, yoldan çıkmaya başladın!’ Az önce evli bir erkekle yattığımda ‘ böyle şeyler’ oluyordu ama… Saatlerce anlatmaya çalıştım. Ben homofobiden bahsettikçe, o bana boş boş baktı. Aynı cümleler; doğada yok böyle bir şey bir kere, o zaman neden hem kadın hem erkek var, öyle üreyemezsin de vs… Konuştukça yoruldum, yoruldukça ilk aşkıma, aktivistime, kadınıma neler yaşattığımı daha iyi anladım; ona homofobik bir sevgili olmuştum. İris gittikten sonra çok ağladım, onun bile anlamak istemeyişine, harcadığım aşkıma, aşkına. Zaman dedim en sonunda. Yüzümde beyaz tortular uyuyakalmışım.

GÜNCE - Sayfa 6

Biraz önce İris aradı. Bütün gece düşünmüş, anneme söylemeliymişim, bu ciddi bir şeymiş, sevgilisine anlatmış, o zaten bende bir sorun olduğunun farkındaymış, mesela düşünmeliymişim ki o adamın içi nasıl rahat etsinmiş benimle görüşmeye geldiğinde İris! Konuşmada o kadar fazla sinirlenecek şey vardı ki önce hangisine saldırsam bilmedim; beni evde kalacak feminist olarak gören, iki gündür tanıdığım sevgilisinin özel hayatımı öğrenmesine mi? İris’in kendini hala bir birey olarak göremeyip, her şeyde erkeğine sığınması, onu pusulası, dini kitabı haline getirmesine mi? Beni sapık sanmasına mı? Lezbiyenler bütün kadınlarla yatar ya! Yoksa kendime çeki düzen vermezsem(!) ailemle konuşacağını belli etmesine mi? Çocukluk arkadaşım bu kadar homofobik olmamalıydı… Ben onun aşiret ailesini arayıp, kızlarının bir erkekle aynı evde yaşadığını söylesem onu bir daha canlı görebileceğim bile meçhul. Ya benim doğrularım farklı olsaydı, İris’in hayatı bana göre yoldan çıkmış olsaydı, ailesine ihtiyacı var diye düşünseydim… Böyle bir şey yapsaydım, ona hayatının kazığını atmış insan olacaktım. Cevap; bununla onun ne alakası var, Nil? Kerim geldi(evrenin efendisi), kapatıyorum, ararım ben sonra. Darlık, kapalılık, boğuluyorum.

Çocukluk arkadaşları seçilmez. Öğretmen onu oturtur yanınıza, yan apartmanın birinci katına onlar taşınır, su içmeye gitmek için en yakın ev onlarınkidir… Büyürsünüz, değişirsiniz ve bazen bu değişim aynı yönde olmaz. Sürekli kızdığınız, savaştığınız insanlardan biri de olabilir hatta ama o masumluktan size kalmıştır, bırakmak istemezsiniz, onu o dar, gölgeli alandan çıkartmak istersiniz ama unuttuğunuz şey: ona göre siz dar ve gölgeli bölgedesiniz. O, toplum güvencesinde, canını yakmadan yaşamaya alışmıştır ve sizin ona orada ‘yaşama’ deme hakkınız yoktur aslında. Sonunda amaç şuna döner; ‘Benim hayatım! Ben böyle mutluyum’ cümlesini beynine kazımak. Ya da ben savaşmak için yeterince güçlü değilim.

''"…Ondan kendisini tiksindiren bu çoğuldan kaçıp, kendi gecesinin ona sunduğu tekile girmeye çalışmasını istiyorum. Ona Gide gibi şunları söylemiyorum; Git, evini terk et. Diyorum ki, kal ve karanlıkların içinde kendini kurtar. Bu karanlıkları dikkatle incele. Onları gün ışığına püskürt…"'' Jean COCTEAU



*Nil’in Günlüğü’ndeki diğer sayfalar:

[[Nil'in Güncesi - I]]

[[Nil'in Güncesi – II]]



Etiketler: yaşam
İstihdam