25/01/2008 | Yazar: Nil Sorgun

Nil Sorgun.

Nil Sorgun. Biraz melankolik ama umut dolu… Şaşkın ama kendini, insanları tanımaya çalışan… Bazen aşkları harcayan, bazen aşkları harcanan… Yirmi yaşında, Ankara’da tek başına yaşayan üniversite öğrencisi, lezbiyenliğiyle barışıyor, güncesinin her sayfasında ve yepyeni bir dünyayla tanışıyor. Nil, korkularından arınabilmek, açılabilmek için yazdığı hayatının iki sayfasını cuma günleri size veriyor.

GÜNCE - Sayfa 24

''—Bence aşk sekstir.''

''—Bence bu bir yansıma gibi, çölde serap gibi. Bilirsin, o insanda ne görmek istiyorsan onu görürsün.''

''—Hayır, vücudunun kimyasal etkisidir. Böylece çocuk yapmak istersin.''

''— Paradır.''

''—YALANCI! YALANCI! YALANCI! YALANCI! Hepinizin kafası kıçlarınızda. Çünkü aşk… O sadece aşktır ve onu uzaklaştırmak için hiçbir şey yapamazsınız çünkü o var olma sebebimizdir. O en yüksek noktadır. Bir kere orada oldunuz mu herkese tepeden bakar, sonsuza dek aşağıyı gözetlersiniz. Çünkü eğer kıpırdarsanız düşersiniz… Düşersiniz…''

''Lost and Delirious''

Tam olarak bu cümleydi çıplaklıkla anlatmak istediğim ve anlatamadığımı hissettiğim için yazamıyordum. Sonunda geçti, ağladığımda, bağıra bağıra, sarsılarak ağladığımda. Bittin, gerçek olmadığın için değil, ben seni çıplak sandığım için. Sen de çıplak değildin!

Beni uçurumun ucunda tutacak birini gördüm ve belki de onu bir daha asla görmeyeceğim. Onun yanında anladım ki çıplaklık yoktu, giysiler yoktu sadece ben vardım. Geçen günleri düşürdüm, her anını tek tek sertçe düşürdüm; insanların hareketlerinin katılaştığı, yoğunlaştığı, fazlalaştığı, seslerin cızırdadığı, midemin bulandığı, kokuların keskinleştiği günleri. Müzik vardı, insanlar vardı, ben bir aynaya bakarak bağırdım, çok bağırdım, titredim, boğuldum. Sorun; yaratmak istememdi, bırakmamamdı.

Bıraktım.

GÜNCE - Sayfa 25

Biri bir sabah uyandı ve hiç bilmediği bir yere gitmeye karar verdi. Yolculuk güzeldi, güneş yoktu ve gözünün gördüğü her yer bembeyazdı. Tabelalarda aslında gitmek istediği yerin adını okudukça, sayılar azaldıkça heyecanlandı. Sürekli oraya yaklaşıyordu ama yol ayrımı geldi, aslında gitmek istediği yerin adını bir daha görmedi.

Bilmediği yere gitti. Sessizdi, dingindi ama beklemek sıkıcıydı. Kocaman penceresinin önüne geçip sigarasını yaktı, denizi izledi. Bir gölge vardı denizin tam ortasında. Bir kadın gölgesi; tek adımı havada asılı kalmış bir kadın. Ayağının tam dibinde küçücük bir engel vardı, başı dik olduğu için göremediği. Arkasında ona ulaşmak isteyenlerin gölgeleri gidip geliyordu ama o taşlaşmıştı ardına. Önünde açık deniz vardı, açık denizin en derin noktasında ulaşmak istediğinin gölgesi, orada olduğunu bilip gidememek canını acıtıyordu gölge kadının. Sigarasını söndürdü, yatağına yattı ve gölgeyi izlemeye devam etti biri. Sabah uyandığında hemen gölgenin olmadığı yere baktı. Tam olarak nereye denk geldiğini balkon demirlerinden hesaplayıp öyle uyumuştu çünkü gölgenin gerçekte ne olduğunu görmek istiyordu. Hesap yanlıştı, tahmini yanlıştı; ağaç yoktu, ev yoktu. Nesnesiz gölge…

Artık bildiği yerden ayrılırken pencerenin önüne geçti ve bir sigara daha yaktı. Nesnenin olmadığı yerin hemen dibinde bir taş vardı: gölge kadının engeli ama gölge nesnesizdi.

Bunu ona yazdım ve ben onun için ‘biri’yim.




*Nil’in Günlüğü’ndeki diğer sayfalar:

[[Nil'in Güncesi - I]]

[[Nil'in Güncesi – II]]

[[Nil'in Güncesi – III]]

[[Nil'in Güncesi – IV]]

[[Nil'in Güncesi – V]]

[[Nil'in Güncesi – VI]]

[[Nil'in Güncesi – VII]]

[[Nil'in Güncesi – VIII]]

[[Nil'in Güncesi – IX]]

[[Nil'in Güncesi – X]]

[[Nil'in Güncesi – XI]]

[[Nil'in Güncesi – XII]]






Etiketler: yaşam
İstihdam