06/03/2022 | Yazar: Rachel Hebun

Tarih değişime mahkûmdur. Ödenen bedeller bir gün hak kazanımı olarak geri dönecek. İş hayatında, her alanda LGBTİQ+’ları göreceğiz. Meclis’te LGBTİQ+’ları dinleyeceğiz. Ülke yönetiminde söz sahibi olan, hak ve hukuk mücadelesinde ön safta olan LGBTİQ+’larla dayanışacağız.

Ödenen bedeller, bir gün hak kazanımı olarak geri dönecek Kaos GL - LGBTİ+ Haber Portalı

Berlin'de yapılan Demokrasi ve Özgürlük Konferansı'nda Rachel Hebun’un konuşmasının tam metnini yayınlıyoruz:

Bugün size, her geçen gün Türkiye'de kötüye giden bir durumdan ve bu durum yüzünden en temel hak olan yaşam hakkı elinden alınan insanlardan bahsetmek istiyorum: LGBTİQ+'lardan ve onların hak mücadelesinden.

Devletin baskı ve sindirme politikalarının şiddetli bir biçimde işlediği (ki bunu onur yürüyüşlerinde yapılan müdahalelerde net bir biçimde görüyoruz), şiddet ve nefret söyleminin iktidardan aileye kadar uzanan sarmalında LGBTİQ+'lar yaşam mücadelesi veriyor.

Hukuksal bir bağlayıcılığı olmayan, yani anayasa da bile hakları olmayan bu insanlar Türkiye Cumhurbaşkanı'nın tek bir kararıyla İstanbul Sözleşmesi'nden çekilmesiyle birlikte daha da şiddetli ve sistematik bir saldırıyla karşı karşıyalar. İstanbul Sözleşmesi'nden çekilme nedenini en büyük propaganda aracı olan medya ile "Ailemiz elden gidiyor" sloganlarıyla duyuran iktidar, daha çok insanın fobikliğe, nefrete yönelmesinin sebebi oldu.

KAOS GL'nin hazırladığı rapora göre, geçen yıl 2161 haber, söyleşi ve köşe yazısında LGBTİQ+’lar ayrımcı bir dille temsil edildi. Yani 2021’de yayınlanan bütün medya içeriklerinin yüzde 54’ünde ayrımcı dil var. Bütün metinlerin yüzde 31’ine tekabül eden 1249 metinde nefret söylemi tespit edildi. 1148 metinde ise LGBTİQ+ kişiler ya da dernek, kurum ve kuruluşları hedef gösterilerek nefret suçu işlendi. 1447 metinde yani LGBTİQ+’ları konu alan metinlerin yüzde 36’sında olmak “suç” sayıldı. 1385 metinde (yaklaşık yüzde 34) LGBTİQ+’lar “ahlaksız” olarak işaretlendi. Yine LGBTİQ+'lara “Sapkın” olarak 1372 metinde, "Hastalıklı" olarak 853 metinde ve "Günahkâr" olarak 1163 metinde yer verildi.

Gördüğünüz gibi LGBTİQ+'lara en tepeden başlayıp en dibe doğru ilerleyen, yani iktidardan aileye doğru işleyen nefret söylemi, medyanın yeniden üretimiyle her alana yayılıyor. Bu nefret sokakta da şiddete, nefret cinayetlerine dönüşüyor.

LGBTİQ+'lar özellikle Translar hedefler...

Her gün ölüm korkusu ile yaşıyorlar. Dışlanıyorlar, dövülüyorlar, öldürülüyorlar ve bir bakıyoruz ki failleri cezasız bırakılıyor.

Esat-Eryaman olaylarını hatırlayın, Hande Kader'i hatırlayın...

Bu rakamları aktarmamın nedeni nasıl bir kıskaç altında olduğumuz ve nasıl bir yaşam mücadelesini aktarmak içindir. LGBTİQ+'ların etiketlendiği, Transların seks işçiliğine zorlandığı bir düzen içerisinde, hak hukuk mücadelesi veriliyor. Bakıyorsunuz başta TERF'ler (Trans Dışlayıcı Radikal Feministler) ve muhafazakârlar olmak üzere birçok kesim, Transların neden seks işçiliği yaptığını sorguluyor, bunu genellendirerek seks işçiliğini bir istek doğrultusunda yaptıklarını aktarıyor. Yaşamları her an tehdit altında olan, sömürülen, nefret söylemine ve şiddete uğrayan Translar böyle bir işi nasıl ister? Başka bir alanda görebiliyor muyuz Transları? Yaşam hakları yok; korku, açlık ve nefret üçgeninde süren bir varoluş, yaşam mücadeleleri var. Derdini bir başkasına aktaramayan, hakkını alamayan, hukuksuzluğa uğrayan Translar intihara sürükleniyor. Ve bu sürüklenmeyi bir başkası onların elinden tutarak gerçekleştiriyor. Trans erkekler, iş bulamıyor, kirasını ödeyemiyor, hatta temel gıdaları bile alamıyor. Trans kadınlar gibi trans erkekler de aile ve toplum yüzünden intihara sürükleniyor. Ve bu intiharların öznesi biziz, nedenleri biz değiliz, nedeni bizden değildir. Dolayısıyla biz diyoruz ki Trans cinayetleri politiktir...

Geçtiğimiz 25 Ocak’ta Avrupa Konseyi “LGBTİQ+’lara Karşı Artan Nefretle Mücadele Kararı”na imza atarak LGBTİQ+’lara yönelik büyük bir hak kazanımını sağladı. Söz konusu kararda nefret söylemine dikkat çekilirken Türkiye başta olmak üzere LGBTİQ+’lara yönelik nefret söyleminin her alanda bulunduğu ve hakların tehdit altında olduğu Macaristan ve Rusya gibi ülkelere yaptırım uygulanmasının önünü açtı. Artık birçok ülkede LGBTİQ+’lara özellikle de Translara yönelik hak kazanımları sağlanıyor, -örneğin sağlık hakkına rahat bir şekilde ulaşmak, milletvekili olarak Transları temsil etmek, bakan olarak ülke yönetiminde söz sahibi olması gibi… (Bu ülkelerde nefret söylemi hala olsa da hak kazanımları, mücadele giderek artıyor)

Gelecek Türkiye için de bu böyle olacak. Tarih değişime mahkûmdur. Ödenen bedeller, bir gün hak kazanımı olarak geri dönecek. İş hayatında, her alanda LGBTİQ+’ları göreceğiz. Meclis’te LGBTİQ+’ları dinleyeceğiz. Ülke yönetiminde söz sahibi olan, hak ve hukuk mücadelesinde ön safta olan LGBTİQ+’larla dayanışacağız.

Ve varoluş haktır, varoluş mücadelesini sürdüreceğiz: Trans haklarının, LGBTİQ+ haklarının insan hakları olduğunu her zaman haykırıp, LGBTİQ+’lara yönelik şiddeti durduracağız.

Devrimci selam ve saygılarımla

Rachel Hebun


Etiketler: insan hakları, kadın, nefret suçları, çalışma hayatı
İstihdam