08/12/2010 | Yazar: KAOS GL

Eğitimi kamu hizmeti olmaktan çıkarma girişimini protesto eden Avrupalı öğrencilerin yaygaracı veletler gibi görülmesi kabul edilemez.

Eğitimi kamu hizmeti olmaktan çıkarma girişimini protesto eden Avrupalı öğrencilerin yaygaracı veletler gibi görülmesi kabul edilemez.

1 Şubat 1960’ta, siyahların okuduğu Kuzey Carolina Ziraat ve Teknik Koleji’nden Franklin McCain ve üç arkadaşı, kafe-bakkal zinciri Woolsworths’ün Greensboro’daki beyazlara mahsus şubesine girip oturdu. Bir örgüte mensup değillerdi, daha önce siyasi faaliyette bulunmamışlardı. McCain, “Kurumsal sivil hak gruplarının bunu hangi güdüyle yaptığımızı anladığını sanmıyorum. Eşitsiz bir sisteme karşı çıkan dört çocuktuk. Sorgulayan dört çocuk sadece” diye anlatıyor McCain.

Kimseyi haberdar etmemişlerdi, zira yetişkinlerin kendilerini caydırmaya çalışacağını düşünüyorlardı. Birkaç kişiyi yanlarına katma çabaları da başarılı olmamıştı. “Onları beklemenin faydasız olduğunu düşündük. İnsanları ikna edecek vaktimiz yoktu... Buna ölecek kadar çok inanmaları gerekiyordu. Anne-babalarımızın yaptığının ötesine geçmek istiyorduk. Kaybedeceğimiz hiçbir şey yoktu.” 

‘Yoldan çıkan masumlar’ 
McCain mekânda oturmanın ve bir polis, kullanıp kullanmamaya karar veremediği copunu sallarken asırların baskısının karşısında durmanın zenvari bir huşu verdiğini anlatıyor. “Müthiş bir haz duyuyordum. Bu hayatta başka hiçbir şeyin önemli olmadığını hissediyordum. Bununla kıyaslanabilecek bir duygu olmadı hayatımda. Ne ilk oğlumun doğumu ne evliliğim. Zerre kadar gerginlik ve endişe duymuyordum. Eğer bir cennet varsa, birkaç dakikalığına oraya gittim.” 

Ve böylece, o huşu anından öğrencilerin önderliğinde sarsıcı bir aktivizm on yılı doğdu; hem yerel hem küresel bir aktivizmdi bu ve son asrın dönüştürücü anlarından bazılarını üretti. 60’lar öğrenci radikalizmini icat etmedi. Fakat o yıllarda 19. asır Rusya’sından Soweto’ya yükselip alçalan asırlık bir dalganın uç noktasına tanık olundu ve o dalga Avrupa’da bir kez daha kabarıyor. 

Sadece geçen hafta içinde Britanya’da bir işgal ve gösteri furyası yaşandı, İtalya’da tren hatları ve otoyollar yaygın şekilde kesildi ve Yunan öğrencilerle polis arasında Atina’daki çatışmalar çıktı. 

Protestolar yoğunlaştıkça (ki öyle olacağı belli), sağcıların ‘şımarık imtiyazlı veletlerin yaygarası’ veya ‘devrimcilerin yoldan çıkardığı masumlar’ gibi küçümseyici söylemlere sarılmasını bekleyebiliriz. Şu risk de var: İster nostalji ister iyi niyetten kaynaklı olsun, sol da onları yanlış anlayabilir pekâlâ. 

Bu koşullara böyle tepki 
Onları radikal yapan öğrenci olmaları değil. Başka herkes gibi onların politikasını da zaman ve mekân şekillendiriyor. 1926 Britanya Genel Grevi sırasında öğrenciler grev kırıcı olarak çalıştırıldı. Venezüella’da muhtemelen Hugo Chavez yanlısı öğrenci kadar karşıtı öğrenci de var. Margaret Thatcher’ın üçüncü seçim zaferinden dört ay sonra üniversiteye girdim ve İşçi Partisi’nin dördüncü yenilgisinden üç ay sonra mezun oldum. Öğrenciler o dönemde gayet muhafazakârdı ve bu şaşırtıcı değil. 

Avrupa’daki öğrencilerin patlaması da kimseyi şaşırtmasın. AB’de 25 yaş altı kişilerin beşte birinden fazlası işsiz. İspanya’da oran yüzde 43, Yunanistan’da yüzde 30, İtalya’da yüzde 26. Eğitimin kamu yararına olduğu prensibi can çekişiyor ve öğrenciler daha rekabetçi bir ekonomi doğrultusunda şekillenen bir eğitim sistemine itiliyor. 

Yaşama isteğine saldırı 
İtalya ‘meritokrasi’ adına burs fonunda 26 milyon euroluk kesinti yapmaya hazırlanıyor. Britanya hükümetinin, okulda bedava yemek yeme hakkı kazanmış öğrencilerin bir yıllık okul masrafını ödemek yönündeki son önerisi, yoksullukla karne dağıtarak mücadele etmeye benziyor: Yetersiz ve verimsiz. Buna hak kazanacağım ve hâlâ eğitimimin devamını karşılayabilmemin hiçbir yolu olmayacak. 

McCain’in hatıralarında, öğrenciler ve gençler arasında eylemcilik eğilimini açığa vuran unsurlar da var. Onlar muhtemelen daha fazla zamana, enerjiye ve ideallere sahip oluyor ve bunlar için mücadele etme ihtimalleri daha fazla, çünkü mevcut sistemde riske atacakları bir şey yok. Daha az yorgun veya yerleşik kurumlarca daha az yozlaştırılmış oluyorlar; daha fazla şevk ve sabırsızlık sergiliyorlar. 

Bunları naiflikle imtiyazın zehirli karışımı olarak küçümsemek kolay. Fakat kusurlu bir tepki bu. Birincisi, en azından Britanya’da, öğrencilerin gerçek hayattan üç yıllığına kopuk yaşayan zengin bir tabaka olduğu mefhumunun modası geçiyor. Yüksek öğrenimdeki öğrencilerin üçte biri işçi sınıfı veya aşağı orta sınıftan geliyor ve temel ihtiyaçlarını, kitaplarını ve donanımlarını alabilmek için hem okuyup hem çalışıyorlar. İkincisi, velev ki bu öğrenciler orta sınıf, ne olmuş yani? Orta sınıfa vurmak işçi sınıfına fayda getirmez. Eğitimin kamu hizmeti olduğu kavramını ortadan kaldırmakla işçi sınıfının hayatını iyileştirebilmesinin başlıca araçlarını da ortadan kaldırıyorsunuz. Sadece cüzdanlara değil, yaşama isteğine de bir saldırı bu. 

Özel sektörün faturası 
Bu durumu aşırı kamu harcamalarının değil, özel sektördeki dizginsiz oburluğun yol açtığı bankacılık krizinin yarattığını söyleye söyleye dillerde tüy bitti. Servetin yoksuldan zengine doğru iğrenç bir yeniden dağıtımı çerçevesinde, zengin finans tacirleri ekonomik gerçekliği inkâr etti diye işçi sınıfı çocukları üniversite eğitimi ihtimalinden mahrum bırakılacak. 

Yani başkalarının öğrencilerden kötü durumda olduğu doğru olsa da, bu mantık asıl meseleyi kaçırıyor. Harçları protesto etmek, sadece belli bir kesimin çıkarına değil. Öğrencilik yetişkinliğe geçişi temsil eder, bu da artışların yükünün ailelerin de sırtına binmesi anlamına gelir - ki o aileler krizin acısını yeterince çekiyor. Thatcher’ın kesintileri izole toplulukların canına okumuştu. Son saldırılar daha da kapsamlı. Şu açık ki, öğrencilerin bu kesintilere direnişinin vereceği sonuç, bütün kemer sıkma programına başarılı muhalefeti de etkileyecek. Bu, desteğimizi hak etmeye yetecek bir sebep. 

İçimizdeki ateşi yakabilir 
Öğrenciler gelecekteki daha geniş mücadelelerin kıvılcımı olabilir, fakat tarih bize ateşin kendisi olma ihtimallerinin zayıf olduğunu gösteriyor. Öğrenciler ve gençler belki protestoya en yatkın kesim, fakat çoğu oy verme ve yıkıcı etki yaratacak biçimde işgüçlerini geri çekme imkânından yoksun. McCain’in duruşu ırgatlara ve hizmetçilere cesaret verdi; Fransız öğrenciler 1968’de fabrika işçilerinin özgüvenini arttırdı. Britanyalı öğrencilerin teşkil ettiği tehditse bulaşıcı olmaları. Enerjileri, heyecanları, militanlıkları, öfkeleri ve ödünsüzlükleri hepimizin içindeki ateşi yakabilir. (5 Aralık 2010)


Etiketler: insan hakları, eğitim
İstihdam