04/11/2009 | Yazar: Selçuk Candansayar

Domuz gribi bir ölüm meleği gibi dünyanın üzerinde dolaşıyor.

Domuz gribi bir ölüm meleği gibi dünyanın üzerinde dolaşıyor. Bilimciler, uzmanlar biteviye açıklama yapıyorlar; şuraya da sıçradı, burada da görüldü, orada ilk kurbanını aldı. Risk grupları tanımlanıyor, riskli ülkeler bölgeler açıklanıyor, sınırların kapatılmasından, bir ülkenin tümüyle karantinaya alınmasından söz ediliyor.

Nasıl korunabiliriz diye kaygıya bulanan insanlar birbiriyle çelişkili açıklamaların cenderesinde kıvranıyorlar. Aşı olunmalı mı, yoksa hastalığa yakalananlarda görülen ölüm oranı ile aşının yan etkilerine bağlı  ölüm oranı arasında fark yok mu, tartışmaları kafaları karıştırıyor.

Komplo teorileri ortalığı kaplamış durumda. Komplo teorileri belirsizliğin yoğunlaştığı ve insanların tehdit duygusuna kapıldıkları dönemlerde artar. Olup bitene müdahale edebilineceği inancının azalmasıyla komplo teorilerine inanma eğilimindeki artış arasında bir bağ vardır.

İnsanlığın ‘ilahi nedenli’ olmayan yaygın ve güçlü ölüm tehditlerine kapıldığı her dönem insanlık kavramı ve toplumsal örgütlenmelerde değişime neden olmuştur. İlahi nedenli ölümü açıklayan din bile aynı kaygıdan doğmuştur. II. Dünya Savaşı sonrası Soğuk Savaş döneminde artan nükleer silahlanma sokakta yaşayan insanlarda her an patlamaya başlayacak atom bombalarıyla insanlığın sonunun gelebileceği korkularına neden olmuştu.

ABD’ de son yıllara kadar hala çok sayıda insanın kendi olanaklarıyla yaptıkları atom bombası sığınakları vardı. Her an patlayabilecek bir atom bombasıyla bitebilecek bir hayat algısında gelecek duygusunun olması mümkün değildi ve hayatı gelecek için yaşama ilkesi kalmamıştı.
Altmışlı yılların ‘gününü gün et’ hayat tarzının gerisinde bu korkuların beslediği bir yatak vardı.
Avrupa’nın siyasi ve kültürel biçimlenmesinde Veba salgınlarının büyük etkisi vardır. Seksenlerle birlikte artan yeni muhafazakârlığın itici gücü HIV- AIDS hastalığı olmuştur.

Terör eylemleri de aynı düzenekle toplumsal hayatın yaşanma pratiklerini değiştirmişlerdir. Terörist eylemleri engelleme adına yapılan düzenlemeler, örneğin kamusal alanların sürekli kameralarla gözetlenmesi; insanların sürekli seyircilere oynar gibi yaşamalarına neden olmuştur.

Şimdi domuz gribi tehdidi altında ortaya çıkacak yeni toplumsal pratiklerin ve hayat tarzı değişikliklerinin üzerine düşünmek gerekiyor. Bu, basitçe el sıkışma ve öpüşme kültürünün kaybolmasından daha öte bir değişim olacaktır. Ki, el sıkışma ve öpüşme geleneğinin kaybolması bile gündelik hayat anlayışında önemli bir değişime yol açacaktır. Hele ağırlıklı olarak domuzdan tiksinen bir kültürde adı domuz olan bir ölüm meleğinin yaratacağı etki çok boyutlu olacaktır.

Domuz gribi, sürekli temiz kalma, kalabalık ortamlardan kaçınma, başkalarıyla bedensel temastan olabildiğince uzak durma gibi korunma önlemleriyle ‘steril’ bir hayat tarzını yerleştirmeye katkıda bulunacaktır.

Bu tarzın en önemli özelliği bir yandan yabancı düşmanlığını diğer yandan otoriter yönlendirmelere boyun eğiciliği artırabilecek olmasıdır. Öte yandan beklenmedik bir anda ölünebileceği fikri, insanların gelecek fikri olmadan da yaşanabileceği düşüncelerinin artmasını sağlayacaktır.


Etiketler: yaşam, siyaset
İstihdam