19/09/2023 | Yazar: Sa Bahattin

Büyük Hayat Buluşması büyük ihtimalle Türkiye LGBTİ+ tarihine geçti. Onur Yürüyüşü’ne katılmışçasına şevkle, güçle, mutlulukla doldum.

On yedi eylül iki bin yirmi üç Kaos GL - LGBTİ+ Haber Portalı

İllüstrasyon: vicktoriabbk

Başlangıç

Bu yazıyı 17 Eylül 2023, saat 14.50 civarı yazmaya başlıyorum. Maksadım günlük hayatımın sıkıcı akışını ortaya koymak ve eşcinsel bir erkek olarak (LGBTİ+’nın G’si), muhafazakâr bir şehirde ne denli sıradan bir şekilde var olduğumu; toplumsal barışa, bu şehirdeki ailelere veya da şehirdeki hayatın heyecansız gidişine bir zarar vermediğimi göstermek. Bunu yapmamdaki asıl dürtü, elbette, bugün gerçekleşecek olan “Büyük Aile Buluşması”nın düşmanlaştırmaya çalıştırdığı LGBTİ+’ların olağanlığına katkıda bulunmak.

Pazar günü

Günümün şu ana kadarki kısmı şöyle:

Sabah 7.30da uyandım.

8.30’a kadar evde temizlik yaptım.

9.30’da üniversiteye, pembemsi şortum, pembe-mor kareli yarım kollu gömleğim,  kel kafam, kaşımda piercing’im ve iki kulağımdaki halka küpelerle geldim.

Derhal laboratuvara geçtim ve önlüğümü giyerek asistanımla beraber 13.50’a kadar deney yaptım.

Deney sonunda odama geçtim ve yakın arkadaşım şair Onur Köybaşı ile telefonda konuştum.

Sonrasında, yukarıda verdiğim saatte, bu yazıyı yazmaya başladım.

Yürüyüş endişesi

Başta da söylediğim gibi, bunu yapıyorum, çünkü bugün, İstanbul’da, Saraçhane’de “LGBT Propagandası”na karşı olduğunu iddia eden; hayatta kalma, kendimizi görünür kılma, toplumdaki yerimizi gösterme çabamızı kavrayamayan, bizi propaganda yapmakla ‘suçlayan’ ve aslında kendisi bir propaganda bombası olan, öfkeli, yersiz, amansız bir yürüyüş yapılıyor.

Program başlıyor

Neyse ki bu yürüyüşle eş zamanlı olarak Kaos GL, ‘Büyük Hayat Buluşması’ adı altında içeriği/konukları heyecan verici görünen bir program hazırlıyor. Hatta program şu anda başladı. Bu nedenle yazma eylemime bir süre ara vereceğim. Görüşürüz.

Ertesi günden Pazar’a bakış

Evet, geldim. Umutla, mutlulukla, coşkuyla, biraz da yoğunlukla geldim. Yazıya devam etmem ancak ertesi gün saat 16.11’i buldu. Kıpır kıpır bir pazar ve çılgınca yoğun bir pazartesi idi. Pazartesi üzerine bir şey söylemeyeceğim, ama Pazar’ın eksik kısmını özetleyecek olursam, durum şuydu:  

Yazıyı bıraktığım noktada Youtube’ta canlı olarak verilen, artık kaydına ulaşabileceğiniz Büyük Hayat Buluşması’na takıldım.

Onu bir süre ofisimde, diz üstü bilgisayarda izledikten sonra, 17.30 civarında, programı telefonda açtım ve kulaklığımda o heyecan, güç ve mutluluk verici cümleleri duyarak havuza gittim.

20 dakika yüzdükten sonra havuzdan çıktım, yine programı dinleyerek yemek yiyeceğim yere yürüdüm.

Yemekten sonra eve döndüm. Dönerken ABD’de yaşayan ve programı izlemiş olan arkadaşımla Whatsapp sesli mesajları üzerinden harika geyik yaptım.

20:00 civarında eve vardım, yüzme eşyalarımı kurusun diye banyoya serdim. Bir sigara içtim ve kanepeye uzandım.

Babamı arayıp hem kendisiyle hem annemle konuştum.

Sosyal medyada ve Hornet’te biraz gezindikten sonra göz kapaklarımın ısrarlarına dayanamadım, onları kapatmak üzere yatağa geçmeye karar verdim.

Diş fırçalama, işeme, sıçma, su içme, yüz kremleme derken iyice halsiz bir şekilde yatağıma uzandım.

Telefonu başucumda şarja taktığımda saat 21.46 idi.  

Yepyeni bir gün

Pazartesi sabahı 07:00 olmadan uyandığımda, artık o gün bitmişti. Bu, aslında LGBTİ+’nin G’si olarak günlük hayat içerisinde gey olmakla birlikte ne çok farklı sıfatı taşıdığımın ve bunların getirisi/götürüsü ile nasıl birlikte var olduğumun şahane bir ispatıydı: Bir arkadaş, bir evlat, bir hoca, acıkan bir insan, uyuması gereken memeli bir hayvan, yüzmekten zevk alan bir nesne, atıklarını boşaltmak isteyen bir sistem vs. Yukarıda sayılan eylemlerin hepsini ve çok daha fazlasını her gün farklı kombinasyonlarla sürekli olarak yapıyorum. Zaten yaşamak dediğimiz şey tam da bu değil mi? Ben de yaşamaya devam ediyorum yani. Tıpkı benzerlerimin yani yüzyıllardır dünyanın her tarafında, her türlü inanç/düşünce sisteminde, her sınıfta, her meslekte, her ırkta, kısacası her yerde olan LGBTİ+’ların yaşamın olağan bir çeşidi olarak dahil olduğu her ‘sıradan’ günde yaptıkları gibi.

Yıldız parlıyor

17 Eylül Pazar gününü korkarak geçireceğimi sanıyordum. Kendimi bu kötü düşüncelerden uzaklaştırmak için bu ‘yazmak’ fikrini bulmuştum. Ama inanılmaz bir şey oldu. Güne, kötücül nefret düşkünleri değil, genelde Kaos GL özelde Yıldız Tar damga vurdu. İçimi şükran, minnet ve umutla dolduran bir program ile oldu bu. İsmi: Büyük Hayat Buluşması idi. Yıldız’ın sunduğu ve büyük ihtimalle ekran arkasında (göremediğimiz) birçok arkadaşı ile hazırlayıp yürüttüğü; ama bir sunucu olarak kendisinin büyük bir ustalıkla başa çıktığı program. Büyük ihtimalle Türkiye LGBTİ+ tarihine geçti. Çünkü gerçekten ŞA-HA-NE bir programdı. Kendi adıma bir Onur Yürüyüşü’ne katılmışçasına şevkle, güçle, mutlulukla doldum. Emeği geçen herkese tekrar tekrar teşekkür ederim.

Büyük Hayat Buluşmasına güzelleme

Bütün yazı pazar günkü program hakkında olsun istemiyorum ama O KADAR GÜZELDİ ki yazmadan edemiyorum. O gün Ankara’da yayının yapıldığı yere yakın bir yerde olmak, program biter bitmez stüdyoya koşmak, oradaki herkese sıkı sıkı sarılmak ve belki de uzun zamandır hasret kaldığım gibi doya doya ağlamak istedim.

İki güzel kombini ve büyük bir dikkatle kurduğu cümleleri ile bulunduğum yerde kendi kendime alkış tutmama neden olan Yıldız’ı hakkettiği tüm övgülere boğmak isterdim. Kendisi, her şey bir yana, programın kapanış konuşmasıyla (bir ağlama özürlü olmama rağmen) gözlerimi doldurmayı başarabildi. “Üzülme Lubunya! Senin de günün gelecek!” dediğinde bende yarattığı hüznü, coşkuyu, inancı ve umudu bilse, bu cümleyi üzerine tişört yapar gezerdi herhalde.

‘Titre ve Kendine Gel’ anı

Son zamanlarda, itilmeye, hırpalanmaya, aşağılık görülmeye öyle alışmışım ki kendim hakkında olumlayıcı kelimeler duymak ve bunu fikirlerini önemseyebileceğim, benimle ortak dertleri olduğunu sezdiğim insanlardan duymak, yıllardır köşeye ittiğim varoluş bileşenimi açığa çıkardı sanki.

Geçen yılki Nefret Mitingi’nin açtığı yaranın aksine, bu yıl, o miting yapılırken benim yüreğim hafifledi. Onaylanmayı, mücadele edecek alanlarımız olduğunu, kendimi ne bu şehirde ne dünyanın hiçbir yerinde bu kadar ezik ve yok olmuş hissetmemem gerektiğini hatırladım. Varoluşumun bu en ‘tartışmalı’ kısmını utanmadan çekinmeden taşıyabileceğimi anımsadım. Dahası, aslında benim bu eşiği çoktan aşmış olduğumu, ülkenin tekinsiz atmosferinde kendimi nasıl olup da geriye döndürdüğümü fark etmemiş olduğumu fark ettim. Evet, konuyu biraz dağıttım, ama yine de size (eğer izlemediyseniz) Büyük Hayat Buluşması’nı izlemeniz gerektiğini söylemek istiyorum.

Anarya

Şimdi yazının maksadına geri dönüp, pazar günü bizi insanlıktan çıkaran ve hedef tahtasına koyup nefretle varoluşumuza saldıranların da anlayacağını umarak “Siz beni bir canavara dönüştürürken yukarıya bakın da görün ben ne kadar olağan bir gün geçiriyordum. Ve ben bunu 41 yılı aşkın zamandır yapıyorum” demek istiyorum. “41 yıldır insanlar ürüyor, yeni çocuklar dünyaya geliyor, yeni aileler oluşturuluyor ve aile dediğimiz kurumun ‘gerçeklerine’ ilişkin daha çok şey konuşuluyor. Peki siz, siz hâlâ neden bu kadar sahtesiniz?”

Yine başladım sorulara

E hazır ısınmışken nefret mitingini ‘haklı görenlere’ sorular gelmesin mi? Gelsin: Söyler misiniz, yukarıda verdiğim yaşama faaliyetimin hangi kısmı sizin kutsalınızı zedeledi? Hangisi bayrağa, toprağa zarar verdi? Hangisi milli bütünlüğümüzü tehlikeye attı? Hangisi ev kiralarınızı arttırdı?

Hatta biraz daha ileri gideyim: Bakın o günkü eylemlerimde sarhoş olmak ve bir hemcinsimle sevişmek yoktu. Ama olsaydı ne olurdu? İki yetişkin olarak karşılıklı rızamızla bunu saat 21:00’a ekleseydim Karadeniz’de bulunan doğal gaz yok mu olurdu? TOGG’ların elektriği mi biterdi? Yeni bir Haçlı Seferi mi başlardı? Ben söyleyeyim: Hiçbir şey olmazdı. Çünkü ben o eylemleri defalarca, defalarca, defalarca yaptım. Ne ruhunuz duydu ne umurunuzda oldu. Çünkü siz de, bizim gibi, kendi hayatınızla meşguldünüz. Zaten -çok özel bir şey gerçekleşmedikçe- olması gereken de, sağlıklı olan da buydu.  Doğru olanı yapıyordunuz. Yanlışı körükleyenlere fırsat vermeyin-iz.

Bedduamsı

Yazı biraz garip oldu. Hız ve heyecan birleşince biraz kafanızı karıştırdım sanırım. Üslup desen de hak getire. Ama yine de son söz olarak, şunları eklemek isterim. Eğer bu yazıyla göstermeye çalıştığım olağanlığı anlamsız buluyor ve LGBTİ+ propagandasının gerçek bir sorun olduğuna inanmakta ısrar ediyorsanız: Umarım Yıldız’ın kırmızı ceketinin güzelliği gözlerinizi kamaştırır da LGBTİ+’larla uğraşacak yanınız şaşar!  

Lubunlar hariç

Son sözüm size değil sevgili lubunlar ve lubun dostları. Sizlere esenlik, sabır ve hoşgörü dolu günler dilerim.

Dayanışmayla,

*KaosGL.org Gökkuşağı Forumu’nda yayınlanan yazı ve çizimlerden yazarları ve çizerleri sorumludur. Yazının ya da çizginin KaosGL.org’ta yayınlanmış olması köşe yazılarındaki veya çizimlerdeki görüşlerin KaosGL.org’un görüşlerini yansıttığı anlamına gelmemektedir.


Etiketler: insan hakları, yaşam, nefret suçları
İstihdam