12/09/2023 | Yazar: Sa Bahattin

Üniversitede ders veren bir akademisyenin eşcinsel olarak açılması bir propaganda olarak değerlendirilir mi? Birbirine aşık iki kadının, güneşli güzel bir günde, el ele yürürken gülüşmeleri propaganda mıdır?

Toplumsal barışa karşı anti-LGBTİ+ propagandası Kaos GL - LGBTİ+ Haber Portalı

Fotoğraf: Mike Blake / REUTERS

Korkmuştum. Çok korkmuştum. Geçen yıl, 18 Eylül 2022’de Saraçhane’de LGBTi+ karşıtı miting (ya da onların ayrıştırıcı söylemiyle Büyük Aile Buluşması) haberini aldığımda, hükümetin türlü kurumlarından bu mitinge destekler verildiğinde, miting yapılırken ve sona erdiğinde berbat bir his bana eşlik etmekteydi. Yaşama sevincim elimden alınmıştı. Çaresizlik, korku, savunmasızlık, haksızlığa uğrama, derin bir umutsuzluk… Garip duygular içerisinde kaybolmuştum.

Birkaç acımasız insanın kötü niyetlerinin zalim bir göstergesi olan bu buluşma, kafamı o kadar meşgul etmiş, günlük faaliyetlerimi öylesi karmaşıklaştırmıştı ki bir yardım arayışına girmiştim. Bu maksatla bazı LGBTİ+ dayanışma gruplarından hukuki ve psikolojik yardım almaya çalıştım, ama başarısızlıkla sonuçlandı. Tekrar kendime gelmem birkaç ay sürdü. Tam olarak hangi tarihte kurtuldum hatırlamıyorum ama, bu ağır yükü üstümden atmam, hayatımdaki birçok duygusal acıdan arınmamda olduğu gibi sanat, felsefe ve arkadaşlar sayesinde olmuştu.  

Bu kez korkmuyorum

Maalesef ki bu yıl bu miting tekrar edilecek. Evet, ikinci lanetli nefret mitingi, yine bir pazar günü, 17 Eylül’de aynı yerde, Saraçhane’de, yine aynı temelsiz nefret dolu söylemleri dillendirmek için düzenlenecek. Bilimsel dayanağı bırakın insani duyarlılık ve tarihsel sezgilerden de uzak olacak bu miting; halkı kin ve nefrete teşvik etme ve toplumun belirli bir kesimini alenen aşağılama gibi suçlar içerse de yapılan şey sanki yüce ve doğru bir işmiş gibi sunulacak. Yapanların sırtı sıvazlanacak, karşı çıkanlar utandırılacak. Neyse ki bu yıl bu düşünceler beni korkutmuyor. Ya ülkenin içinde bulunduğu zifiri karanlıktan ötürü gözüm karardı ya da korkunç gelecek tasvirleriyle kendimi yormaktan yoruldum, bilmiyorum.  

Dikkatle dinlendiğinde…

2 Eylül Pazartesi akşamı, mitingin düzenleyicilerinden ‘dünya liderimiz’ci, erkek bir şahıs (başımız ağrımasın diye ismini vermiyorum, ama ben ona gerçekleri saptırma yeteneğinden ötürü Maşallah Bey diyeceğim), katıldığı bir programda bu mitingin duyurusunu yaptı. Aslında duyuru, toplumsal barışımızın ve bir arada yaşama ihtimalimizin zayıflatılmasına yapılmış bir çağrıydı.

O söyleşiyi dinleyenler Maşallah Bey’in düzgün sayılabilecek telaffuzu nedeniyle gerçeği konuştuğunu düşünebilirler.  Maalesef ki bu beyefendi düzgün duyulan konuşmasının altında gerçeği eğip bükmekte; tuhaf, asılsız ve kötü niyetli sayıklamalar içerisinde hayali düşmanlara karşı varsayımsal zaferler kazanmaktaydı.

Kötü niyetin dayanılmaz ağırlığı

Örneğin, yaptığı ürkütücü konuşmasında Maşallah Bey, on sekiz yaşının altında bazı gençlerin cinsiyet uyum süreci ameliyatlarına zorla sokulduğunu ima eden açıklamalar yapıp şaşırtıcı bir şekilde LGBTİ+’ların dünya için bir tehdit olduğu sonucuna vardı. İlgili şahıs, çarpık çurpuk bilgilerle yaptığı bu akıl yürütmede tüm makul çerçevelerden bir anda sıyrılmakta ve kısa yoldan “Kahrolsun LGBTİ+” anlayışına varmaktaydı. Maalesef ilgili şahsın akıl yürütmesi bu makul çerçeveden sıyrılmakta ve kısa yoldan “Kahrolsun LGBTİ+” anlayışına varmaktaydı. Konuşmacı, son derece özel (ve kısmen sahte) bir iddia üzerinden dünya üzerindeki birçok varoluşu (LGBTİ+, tek bir varoluş tipinin değil, her harfin temsil ettiği özel grupların ve + ile vurgulanan ‘fazlası’nın temsilidir) suç haline getirmekte ahlaki, mesleki yahut entelektüel bir sorun görmemekteydi.

Yemezler

Her ne kadar konuşmasına sonradan insanların ‘tercihleri’ne (yatak odalarında ne yaptıklarına) karışılmayacağına dair inandırıcılıktan uzak bazı süslemeler yapsa da akıldışı, nefret dolu, ayrıştırıcı, düşmanlaştırıcı fikir kendini ele vermişti bir kere. Bir kez fırsat verildiğinde bu fikrin bırakın yatak odalarımızı, iç organlarımıza kadar girmek isteyeceklerine dair bir şüphem yok. Zaten Maşallah Bey, sanki yine aklın ve mantığın sesiymişçesine ‘LGBT propagandasının yasaklanmasının gerektiği’ gibi ‘olmayan şeyler’ üzerinden korku yaratmakta ve sağlıklı kulaklara zararlı sözleri sıralamakta bir beis de görmemekteydi.

Faşizmi ifşa etmek

Maddi bir temel yerine salt farazi korkuya (“gözlerini evlatlarımıza dikmiş, ÇOK GÜÇLÜ LGBTİ+ lobisi”) dayanılarak üretilen ‘propaganda yasaklansın’ türü söylemlerin ne tür bir tehlikenin ayak sesleri olduğunu göstermek için aşağıda bazı sorular sunmak istiyorum. Bu soruların cevaplarının evet olması durumunda, şu anki talebin aslında günlük faaliyetlerimize bile müdahalenin yolunu açabileceğini kolayca görebilirsiniz:  

Üniversitede ders veren bir akademisyenin eşcinsel olarak açılması bir propaganda olarak değerlendirilir mi? Birbirine aşık iki kadının, güneşli güzel bir günde, el ele yürürken gülüşmeleri propaganda mıdır? Yakasında gökkuşağı deseni olan bir tişörtle gezen bir futbolcu LGBTİ+ propagandası mı yapar? Öldürülen bir trans kadının katillerinin bulunup yargılanması adına talepte bulunan bir arkadaş, bu tavrıyla LGBTİ+ lobisine mi hizmet ediyordur?

Anlamamak ne kolay

Söylediğinin ardını düşünmeyen, sözüm ona erdemli, “herkes”in iyiliğini isteyen bu (bir)örnek şahsiyet, ‘yaraları iyileştirmek’ niyetiyle çıktığı bu yolda ne derin yaralar açmaya hizmet ettiğini kavrayabilsin çok isterdim. Ama iktidar, para, güç, şöhret gibi kavramların insanların iyi duygularına kolaylıkla zarar verebildiğini hepimiz biliyoruz. Dahası, tahmin ediyorum ki Maşallah Bey LGBTİ+ bireylerin büyürken, toplum içerisinde var olurken, kendilerini tanımlamaya çalışırken deneyimledikleri içsel yalnızlığı, ergenlikte yoğunlaştırıp ancak sonraki yaşlarda yavaş yavaş çözmeye başladıkları korku ve reddedilme telaşını, arkadaşlık ilişkisi kurarken bile hissettikleri ‘ölüm kalım’ kaygısını anlamak gayretinde değildir.

Bizim bugün kendimizi kabul ettirerek, sonraki nesillerde bu ülkenin LGBTİ+ vatandaşlarının yaşayacağı mutsuzluğu biraz olsun azaltma çabamızı “mahalle baskısı” olarak nitelendirebilmek özel bir kötü niyet ister çünkü. Elinde tuttuğu tüm ayrıcalıklara rağmen mağdurlaşabilmek ve bir süper kahraman edasıyla dünyaya nefreti yaymak baskıcı kesimlerin çok iyi kullandığı araçlardır ne de olsa.

LGBTİ+ 101

LGBTİ+’ları toplumu ayrıştıran ‘öteki düşman’ olarak algılamak isteyenler, ‘LGBTİ+ hareketi nedir, neyi hedefler’ konusunda küçük bir dersi hakkediyorlar bence. Öncelikle şunu bildirmeliyiz ki LGBTİ+ hareketi dünyadaki en kapsayıcı hareketlerden biridir. İsmine bakarsanız içerisinde Lezbiyen, Gey, Biseksüel, Trans, İnterseks ve hor görülen tüm diğer cinsel yönelimler/cinsiyet kimlikleri için de + gibi bir sürü farklı varoluşu bulursunuz. Burada ne bir ırk ne bir yaş ne bir etnisite ne bir inanç ne de bir coğrafi bölge sınırlaması vardır. Sadece bu bireylerin de eşit birer yurttaş olduğunu, temel insani haklardan faydalanabilmeleri gerektiğini ifade eden LGBTİ+ hareketi aslında cinsellikleri gizlenen, sağlıksızlaştırılan, zorbalaştırılan heteroseksüeller için de kıymetli söylemler üretebilmektedir. Bu söylemler heteroseksüellerin aile kurma hakkına karşı bir ima dahi içermez. Üstelik bu harekete dahil olsun olmasın LGBTİ+ bireylerin hemen hepsi bir ailede doğmuştur ve ilk reddedilme duygusunu ailelerinde deneyimlemişlerdir. Yani ‘aile’ye karşı LGBTİ+’ tartışmasında, aileyi yıkan öğe LGBTİ+ değildir. Tersine doğduğu aileden zarar gören ve zoraki biçimde ailesiz bırakılan LGBTİ+’lar olmuştur.

Toplumsal barışın önemi

Israrlı dışlamalar, nefret politikaları ve süreğen marjinalleştirme ülkemizde ve dünyanın birçok yerinde LGBTİ+ bireylerin acılar çekmesine neden olmaktadır. Nefret mitinglerinin kalıcılaşması -daha da kötüsü hedefine ulaşması- durumunda bu coğrafyada doğacak tüm LGBTİ+’ların hayatı kötüleşecek, bu bireylerin toplum ile bağları neredeyse tamamen koparılacaktır. Kısacası son zamanlarda çalgılı çengili dillendirilen bu ötekileştirme, toplumsal barışımızın temeline indirilen bir çekiç darbesidir. Bir ülke bir arada olduğunda değil, dağınık ve kopuk olduğunda güçsüzleşir. O halde, eğer Maşallah Bey’in korktuğu gibi ülkemiz üzerinde bir oyun oynanıyorsa, bu oyunu oynayanlar toplumsal barışın savunucuları olamazlar. Çünkü barışın, adaletin, düzenin, saygının ve açık iletişimin olduğu bir ülkenin çökmesi için pek bir neden yoktur. Oysa, daha adil ve uyumlu bir çevre kurmak yerine, ayrımcılıkla duvarlar örülmeye çalışılan bir yerde, eninde sonunda bu duvarlar o topluluktaki herkesin üstüne yıkılır.

Peki ne yapılmalı?

Açıkçası bu yılki nefret mitingine karşı LGBTİ+’lar ve destekçileri olarak çok sessiz kalmamamız gerektiği kanısındayım. Her ne kadar gönlümden geçen asıl eylem, Saraçhane’ye mitinge gidip, toplanmış kalabalığın karşısına dikilerek, “Evet, buradayız. Bir derdiniz varsa, buyurun; konuşalım, çözelim” demekse de bunun yaşama hakkımızın elimizden alınmasına kadar gidebileceğine dair kuşkularım büyük. O yüzden eğer mümkünse başka bir şehir veya bölgede bir araya gelmenin çok iyi olacağı fikrindeyim. Yine bunun da birçok katılımcı için korkutucu yanlar barındıracağını hesaba katıyorum tabii. Dolayısıyla en güvenli çözüm, sosyal medyada güçlü bir kampanya yürütmekmiş gibi duruyor. Özel hashtag’ler (#lgbti+larlabirarada, #nefretsucuisleniyor, #sensinlobi, #bizdostuz gibi) açılmalı, LGBTİ+’lara destek vermek isteyen herkesin yapacağı paylaşımlarla varlığımız kutlanmalı diye düşünüyorum. Belki de açılacak canlı yayınlar ve hikayelerle ‘ne kadar çok’ olduğumuzu hatırlatır ve seçimin ilk turunun hemen öncesinde yaşadığımız gibi bir coşkuyu yeniden var edebiliriz. Dahası kampanyanın pazar gününü beklemeden cumartesi akşamından uygulamaya konulmasının faydalı olacağını, bunun birçok LGBTİ+’nın asıl olayı daha kolay atlatmasını sağlayacağını düşünüyorum. Geçen yıl yaşadıklarımı hatırlayınca, böyle bir eylemin iyileştirici gücünün birçok LGBTİ+’ya ilaç olacağını kesin olarak söyleyebilirim.

Son mesaj

Elbette sırf aynı ülkede, şehirde, köyde, binada, evde yaşıyoruz diye birbirimizi içtenlikle sevmek zorunda değiliz. Ama toplumsal barışı önemsemek ve bu uğurda bir gayretten çekinmemek zorundayız. Gerçekten daha iyi bir dünyada yaşamak istiyorsak, hepimiz toplumsal barışın öznesi olmalı; nefrete, ötekileştirmeye ve korkuya karşı anlayışın, güvenin ve uyumun sesini yükseltmeliyiz.

Bir daha böyle bir yazı yazmak zorunda kalmamak dileğiyle…

Esenlik, sabır ve hoşgörü dolu günler dilerim.

Dayanışmayla,

*KaosGL.org Gökkuşağı Forumu’nda yayınlanan yazı ve çizimlerden yazarları ve çizerleri sorumludur. Yazının ya da çizginin KaosGL.org’ta yayınlanmış olması köşe yazılarındaki veya çizimlerdeki görüşlerin KaosGL.org’un görüşlerini yansıttığı anlamına gelmemektedir.


Etiketler: insan hakları, medya, yaşam, nefret suçları, aile
İstihdam