05/10/2009 | Yazar: Nevin Öztop

‘Norm’lara uymayan bireylerin karşısına sürekli çıkan bir kavramımız var: ‘Türk aile yapısı’.

‘Norm’lara uymayan bireylerin karşısına sürekli çıkan bir kavramımız var: ‘Türk aile yapısı’. Ahlak, edep, namus, ar, iffet, gelenek ve terbiye kelimelerinden dolayı gözümüzün önünü göremediğimiz bir ülke… 

‘Önce söz vardı’ denir ama -gelin anlaşalım- olay hiç de öyle değil. Önce ahlak vardı diyorum ben. Hâlâ var ve şimdiki versiyonu dört koldan hem de… Kadın ve Aileden Sorumlu Devlet Bakanı Selma Aliye Kavaf, bir görüş ortaya attı geçenlerde ve 1 akıllının attığı taşı 40 tane deli çıkarmaya çalışıyor o gün bu gündür… Televizyondaki dizi ve programların içerdiği öpüşme/sevişme sahnelerine dair görüşlerdi bunlar. Ne demişti Kavaf, gelin hatırlayalım… "Türk aile yapısıyla örtüşmeyen programlar için şifre uygulanacak. O görüntülerin, eylemlerin ve söylemlerin olduğu yayının bir şifresi vardır; seyretmek isteyenler o şifreyi satın alırlar ve seyrederler. Ama kontrolsüz, şifresiz bir şekilde bu yayınlar dünyanın hiçbir yerinde yok. Bizde de öyle olması gerektiğine inanıyorum."
 
Selma Aliye Kavaf’ın, bir önceki bakan Nimet Çubukçu’yu bize aratmayacağı bir döneme başlamış olduğumuzun altını çizen cümleler bunlar. Şanssız ifadeler. Kadın ve Aileden Sorumlu Bakanlık gibi -her şeyden evvel, ismini sorunlu bulduğum bir bakanlık bu- bir yapının altında hizmet vermek, sanırım bu ‘ahlakçı’ cümleleri sarf edebilmeyi de gerektiriyor. Sadece heteroseksist değil, aynı zamanda cinsiyetçi de bulduğum bir ismi taşıyan bu bakanlığın vereceği ifadeler, bir feminist olarak beni şaşırtmasını beklemek oldukça komik olur.
 
Türkiye’de, özgürlüklerin kısıtlanmalarının alanları çok fazla ve bu -bir devlet politikasına dönüştüğü için- birçok elden yürütülüyor. Yeri geliyor Milli Eğitim Bakanlığı, ders materyallerine en heteroseksist ve cinsiyetçi ‘bilgi’leri koyuyor… Kimi zaman Diyanet İşleri Başkanlığı, web-sitelerinden kadınların nasıl ‘edepli’ birer vatandaş olacaklarının vaazlarını veriyor… Zaman geliyor, Yargıtay, bir tecavüz davasında, kadının ‘yeterince direnmediği’ ve dolayısıyla rıza ile karşılık bulan bir girişim olduğu sonucuna varıyor. Dört koldan, kadınlara, nasıl edepli olunacağı ve olunmazsa ne ile karşılaşacakları mesajının verildiği bir iletişim ağı… 7 gün/24 saat süren bir mesaj.
 
Bir de ‘norm’lara uymayan bireylerin karşısına sürekli çıkan bir kavramımız var: ‘Türk aile yapısı’. Neresinden tutsanız elimizde kalacak bir kelime toparlaması… Türkiye’de yaşayıp da Türk olmayan her vatandaşın, ‘Biz ‘onun bunun çocuğu’yuz!’ diye bir kampanya başlatması tam da yeridir. Bu şekilde belki kavramın içi boşaltılmaya başlarız yavaş yavaş… Kanundaki ‘aile yapısı’ ile kastedilen, eli-yüzü tercihen düzgün, sadece heteroseksüel, lütfen çocuklu, sadece erkeği çalışan ve yine mümkünse kadını evde oturan, önüne getirilen gazete/televizyon programlarından faydalanan ve katiyen ‘norm’lardan sapmayan insan grubu. Bunun sonucudur ki, hayatımızın yarısını sansürlüyoruz; bu sansür yumağıyla da, ‘ürettiğimiz’ çocukların, heykel memelerini kapatan ve ‘o tür’ heykelleri toplatan, sanat ile pornografiyi karıştıran ve nefret suçları işlemekten kendini ‘alıkoyamayan’ bireylere dönüşmesini izliyoruz. Vahim bir zincir… Ahlak, edep, namus, ar, iffet, gelenek ve terbiye kelimelerinden dolayı gözümüzün önünü göremediğimiz bir ülke…
 
Şifrelerin artık satılmaya başlanması, ‘olumlu’ bir gelişme diyeceğim bir tek nokta sanırım… Ekonomik krizin üstesinden gelmek için, aklın sınırlarını zorlayan ‘çözümler’ geliştiren hükümetin, el atmakta oldukça doğru bir iş çıkardığı bir alan. Çiçek alın… Oyuncak alın… Simit alın… Şifre alın… Alın, verin, ekonomiye can verin…


Etiketler: insan hakları
İstihdam