15/04/2023 | Yazar: Burak Akbalık
Ortaya çıkışı kendini kabul ettirebilmeyi, görünürlüğü ve hâkim normlara karşı çıkışı içerdiği için bazılarının tartıştığı “politikliğin yitimi” Pride için asla söz konusu değil. Bu politiklik tartışmasının, queer’lerin görünürlüğüne dair önyargının biçim değiştirmiş şekli olduğunu düşünüyorum.
Jane Austen’in bilindik romanı Pride and Prejudice Türkçeye genellikle Gurur ve Önyargı diye çevriliyor. Oysa kitabı Onur ve Önyargı diye çevirmek de mümkün. Burada vurgulamak istediğim, söz konusu Onur olunca, özellikle Onur Yürüyüşü, Onur Ayı gibi bağlamlarda, önyargı da maalesef peşinden geliyor.
Genellikle ilk sorgulanan şey, Onur Yürüyüşünün politikliğini kaybedip kaybetmediği oluyor. Bu sorgulama özellikle politik olarak addedilebilecek çevrelerden geliyor. Ancak burada Onur Yürüyüşünün temelinde bir görünürlük meselesinin yer alışı gözden kaçıyor. Yani yürüyüşün “görünen” durumunu sorgulamak, LGBTİ+’ların görünürlüğünü ve dolaylı olarak varoluşunu sorgulamak anlamına geliyor. Bu noktada insanların bir görünürlük ve politiklik polisliğine giriştiğini görüyoruz.
Kelimenin sözlük karşılığı bir özsaygıya, kendini kabul ettirebilmeye ve bir övünce işaret ediyor. Ancak günümüzde bu düz anlamından daha çok yan anlamıyla hatırlıyoruz onur sözcüğünü. İlk kez 1970 yılında Craig Schoonmaker “gay pride” şeklinde kullanıyor kelimeyi[1]. 28 Haziran 1969’da Christopher Street, Green Village’daki Stonewall isyanından sonra Christopher Street Liberation Day Umbrella Committe (CSLDUC) tarafından yapılacak etkinlikler için bu kelimeyi öneren Craig[2], zehrin utançta, panzehirinse onurda yattığını ve o zamanlar, hatta belli açılardan şu an bile, bastırılmış insanların hem açık kimlikli hem de onurlu (proud) olmayı bilmediklerini söylüyor[3]. Dolayısıyla Pride’ın ortaya çıkışı, baskıcı yasalara ve eşcinselliğin hastalık olarak kabul edilmesine bir karşı koyuşu içeriyor. Ortaya çıkışı kendini kabul ettirebilmeyi, görünürlüğü ve hâkim normlara karşı çıkışı içerdiği için bazılarının tartıştığı “politikliğin yitimi” Pride için asla söz konusu değil. Bu politiklik tartışmasının, queer’lerin görünürlüğüne dair önyargının biçim değiştirmiş şekli olduğunu düşünüyorum.
28 Haziran 1969’da Stone Wall Inn isimli gey barda direnenler, kamusal alandaki görünürlükleri için, varoluşları için polisle karşı karşıya geliyorlardı, ki bakıldığında bugünden çok da farklı değil. Ancak günümüzde bazıları belli stereotipleri yaygınlaştırıyor ve LGBTİ+’ların kamusal alanda nasıl görüneceklerine dair ahkam kesebiliyorlar. Bu iki “polislik” arasında çok fark olduğunu düşünmüyorum. İlki daha doğrudanken, ikincisi dolaylı ve sinsi bir biçimde ilerliyor. Çeşitlilik aramıyor ve istemiyor onlar. Belirli bir tek tipleşme resmediyorlar kafalarında ve bunun yürüyüşlerde yansımasını görmek istiyorlar. Oysa çeşitlilik tarihsel olarak bakıldığında queer hareketin politik temellerinden biri. Dolayısıyla bu sinsi stratejiyle, ana akım politik perspektif tarafından politik görünmeyen ve queer hareketin temelinde yer alan çeşitlilik ve görünürlük hedef alınıyor. Kink ve fetişin yürüyüşte yeri olup olmadığı tartışılıyor[4] ve LGBTİ+’ların normale uyum sağlamaları bekleniyor.
Anna Lundberg, Stockholm Pride için yazdığı makalede, Stockholm Pride’ın bir politik sahne olduğunu ve konvansiyonel kamusal-özel ayrımını alt üst ettiğini öne sürüyor[5]. Aslında bu dünya çapındaki Pride etkinlikleri için de düşünülebilir.
Dünyada birçok yerde olduğu gibi Türkiye’de de aşırı sağ siyasetin anti-gender ajandası LGBTİ+’ları olumsuz etkiliyor. Ancak bunun yanı sıra mücadele perçinleşiyor demek de mümkün. Sokaklardaki politik mücadele pandemi ve artan baskılarla ancak belirli oranda sekteye uğratılabiliyor. Ayrıca dijital aktivizm gibi yollar da etkili bir şekilde kullanılabiliyor aktivistler tarafından[6]. Dijital aktivizm sokaklardaki eylemlerin görünürlüğünü ve bilinirliğini de arttırıyor. Kılıç’ın da vurguladığı üzere, online ve offline direniş biçimleri birbirlerine karşıt olmaktan ziyade hibrit bir şekilde ilerliyor Pride bağlamında[7]. Yaşananlar ve polis müdahalesi kayıt altına alınıp yayılıyor dijital platformlarda. Bu, farklı coğrafyalarda yaşayan insanların haberdar olmasını sağladığı gibi diğer aktivistleri de güncel durumdan haberdar ediyor, dolayısıyla bir koruma ve mücadele tarzına işaret ediyor bu durum[8]. Yazı boyunca bahsettiğim önyargıya karşı farklı bir kamusal alan ortaya çıkarabiliyor böylece. Tabii ki dijital medya da önyargılardan azade değil fakat aktivizm imkânı göz ardı edilmeyecek ölçüde önemli.
Kaos GL Dergisine ulaşın
Bu yazı ilk olarak Kaos GL Dergisinin Onur dosya konulu 186. sayısında yayınlanmıştır. Dergiye kitapçılardan veya Notebene Yayınları’nın sitesinden ulaşabilirsiniz. Online aboneler dergi sitesinden dergiyi okuyabilir.
*KaosGL.org Gökkuşağı Forumu’nda yayınlanan yazılardan yazarları sorumludur. Yazının KaosGL.org’ta yayınlanmış olması köşe yazılarındaki görüşlerin KaosGL.org’un görüşlerini yansıttığı anlamına gelmemektedir.
[1] https://www.theallusionist.org/transcripts/pride
[2] ivorytowerboilerroom.com/2021/08/17/pride-and-prejudice-the-craig-schoonmaker-story/
[3] https://www.theallusionist.org/transcripts/pride
[4] https://www.vox.com/the-goods/22463879/kink-at-pride-discourse-lgbtq
[5] Anna Lundberg, “Queering Laughter in the Stockholm Pride Parade”, International Review of Social History, Cilt: 52, S: 15, 2007, s.169-187
[6] Onur Kilic, “Every Parade of Ours is a Pride Parade”: Exploring LGBTI+ digital activism in Turkey”, Sexualities, 2021, s. 1-17
[7] Onur Kilic, “Every Parade of Ours is a Pride Parade”: Exploring LGBTI+ digital activism in Turkey”, Sexualities, 2021, s. 11
[8] Onur Kilic, “Every Parade of Ours is a Pride Parade”: Exploring LGBTI+ digital activism in Turkey”, Sexualities, 2021, s. 11-12
Etiketler: yaşam, dünyadan, onur yürüyüşü