13/03/2010 | Yazar: Kaos GL
Kadın ve Aileden Sorumlu Devlet Bakanı Selma Aliye Kavaf, “Eşcinselli
Kadın ve Aileden Sorumlu Devlet Bakanı Selma Aliye Kavaf, “Eşcinselliğin biyolojik bir bozukluk, bir hastalık olduğuna inanıyorum” dedi. Miraç Zeynep Özkartal, Çetin Altan ile Osmanlı’dan bu yana eşcinselliği konuştu.
Bu haftanın gündem maddelerinden biri de eşcinsellik. Kadın ve Aileden Sorumlu Devlet Bakanı eşcinselliği hastalık olarak tanımladı durup dururken...
25-30 sene önce Sabah gazetesi eşcinsellikle ilgili bir soru sormuştu, ben de “Cinsel lezzet tavanına varmak için herkes kendi merdivenini kullanmakta özgürdür” dedim, manşet attılar. Ahmet’le Mehmet kapıya dayandı. “Baba ne halt ettin sen?” gibilerden. “Baba senin için her şey söylendi, bir de bu çıkacak başımıza” dediler. Burada eşcinsellikle ilgili bir saklama hikayesi vardır. Ulan kelimesi nereden gelir biliyor musun? Oğlan kelimesinden...
Hamam oğlanı, iç oğlanı...
Osmanlı tarihinde eşcinselliğin yeri var!
Osmanlı şiirleri acaba kime yazılmıştır? Nedim mesela. Ya da Hayali: “Şuh-u güzeşte var ki nice nevcivan değer/ Geçmiş zaman olur ki hayali cihan değer”. Nevcivan ne demek? Genç oğlan! Oğlanlar üstüne yazılıyor şiirler burada.
Neden?
Hangi kadını, nerede tanıyor ki kadınlar üzerine yazacak? Sonra milli edebiyatla beraber de muazzam bir yalnızlık şiiri başlar. Kadın yok ise ve libido engellenemezse ortaya oğlanlar çıkıyor. Doğanın yasası libido; bayraklar, marşlar değil. İnsanda böyle bir düzenin çıkmasının nedenleri, bir çeşit ekonomik meselelerden kaynaklanmıştır. Köleler ne yapacaklar? Açık denizlere giden gemiciler ne yapacaklar? Yeniçeriler gidiyor sefere, civelek taburları var bu amaçla.
Bunları bugün konuşmuyoruz ama!
Türkiye bunları kapatmaya dönüktür, çünkü burada kadın-erkek dengesi yok. Öyle bir denge olsa, “Ananı, avradını, kızını, kısrağını...” diye başlayan küfürler de edilmez. Analara en çok sövülen memleketlerden biri burası. Küfürlerimizin büyük bir kısmı da şöyledir: “Bilmem kimin oğlanı, puştun teki...” Bunların kökenine bakmak lazım. Sosyolojik bir sonuç elde edilir.
Homofobi mi var küfürlerin kökeninde?
Tabii, başka türlü neden küfür olsun ki erkek erkeğe ilişki? Kadınlara da küfrediliyor, pasifist olanlara da? Gulam ne demek? Genç, delikanlı... Gulampare vardır bir de. Demek ki etimolojik olarak karşılıkları var ama dildeki yerlerinin tespiti gerekir. Ama bu hiçbir zaman ortaya çıkmaz burada.
Hem homofobik toplum, hem de -biraz klişe olacak ama- Zeki Müren ile Bülent Ersoy’u baş tacı ediyor.
Şekerim, o küfrü kızdığı adam için kullanıyor. Onlara kızmıyorsa, “O tarafı beni ilgilendirmez” der çıkar işin içinden.
Aliye Kavaf’ın sözünü nasıl değerlendiriyorsunuz?
Bu doğrudan doğruya bilimsel bir konudur, siyasi bir konu değildir. Bakanın tanımlamasına gerek yoktur bu nedenle. Bilimsel bakarsak, eşcinselliğin çeşitli nedenleri olabilir. Çaresizlikten olabilir bir kere, biraz önce sözünü ettiğim seferler gibi. Kimisi de böyle doğmuştur. Bir de gövdesel anlaşmaların yanında beyinsel anlaşmaların ağır bastığı bir dünya da vardır. Mesela Arthur Rimbaud ile Paul Verlaine. Bunlar beyinsel olarak öyle bir anlaşıyorlar ki, beyinsel libidoları gövdesel libidolarının üstüne çıkıyor.
Bundan 50 yıl önce eşcinselliğini açıkça yaşayan tanıdıklarınız var mıydı?
Olur mu canım? Söylüyorum, bu bir küfür meselesi. “Dinsiz imansız” demek de küfür. Cenaze namazlarında, hayatlarında dua etmemiş adamlar ellerini havaya kaldırmıyor mu? Bir sahte dünyası var buranın. Ama artık kendi kimliğini saklamaktan usandı insanlar. Yeryüzü ölçüsünde bir dayanışma olmaya başladı eşcinsellerin arasında. Başka türlü ortaya çıkacağı yok. Artık siyasi ya da dini baskının aşıldığı bir dönemdeyiz yeryüzünde.
25-30 sene önce Sabah gazetesi eşcinsellikle ilgili bir soru sormuştu, ben de “Cinsel lezzet tavanına varmak için herkes kendi merdivenini kullanmakta özgürdür” dedim, manşet attılar. Ahmet’le Mehmet kapıya dayandı. “Baba ne halt ettin sen?” gibilerden. “Baba senin için her şey söylendi, bir de bu çıkacak başımıza” dediler. Burada eşcinsellikle ilgili bir saklama hikayesi vardır. Ulan kelimesi nereden gelir biliyor musun? Oğlan kelimesinden...
Hamam oğlanı, iç oğlanı...
Osmanlı tarihinde eşcinselliğin yeri var!
Osmanlı şiirleri acaba kime yazılmıştır? Nedim mesela. Ya da Hayali: “Şuh-u güzeşte var ki nice nevcivan değer/ Geçmiş zaman olur ki hayali cihan değer”. Nevcivan ne demek? Genç oğlan! Oğlanlar üstüne yazılıyor şiirler burada.
Neden?
Hangi kadını, nerede tanıyor ki kadınlar üzerine yazacak? Sonra milli edebiyatla beraber de muazzam bir yalnızlık şiiri başlar. Kadın yok ise ve libido engellenemezse ortaya oğlanlar çıkıyor. Doğanın yasası libido; bayraklar, marşlar değil. İnsanda böyle bir düzenin çıkmasının nedenleri, bir çeşit ekonomik meselelerden kaynaklanmıştır. Köleler ne yapacaklar? Açık denizlere giden gemiciler ne yapacaklar? Yeniçeriler gidiyor sefere, civelek taburları var bu amaçla.
Bunları bugün konuşmuyoruz ama!
Türkiye bunları kapatmaya dönüktür, çünkü burada kadın-erkek dengesi yok. Öyle bir denge olsa, “Ananı, avradını, kızını, kısrağını...” diye başlayan küfürler de edilmez. Analara en çok sövülen memleketlerden biri burası. Küfürlerimizin büyük bir kısmı da şöyledir: “Bilmem kimin oğlanı, puştun teki...” Bunların kökenine bakmak lazım. Sosyolojik bir sonuç elde edilir.
Homofobi mi var küfürlerin kökeninde?
Tabii, başka türlü neden küfür olsun ki erkek erkeğe ilişki? Kadınlara da küfrediliyor, pasifist olanlara da? Gulam ne demek? Genç, delikanlı... Gulampare vardır bir de. Demek ki etimolojik olarak karşılıkları var ama dildeki yerlerinin tespiti gerekir. Ama bu hiçbir zaman ortaya çıkmaz burada.
Hem homofobik toplum, hem de -biraz klişe olacak ama- Zeki Müren ile Bülent Ersoy’u baş tacı ediyor.
Şekerim, o küfrü kızdığı adam için kullanıyor. Onlara kızmıyorsa, “O tarafı beni ilgilendirmez” der çıkar işin içinden.
Aliye Kavaf’ın sözünü nasıl değerlendiriyorsunuz?
Bu doğrudan doğruya bilimsel bir konudur, siyasi bir konu değildir. Bakanın tanımlamasına gerek yoktur bu nedenle. Bilimsel bakarsak, eşcinselliğin çeşitli nedenleri olabilir. Çaresizlikten olabilir bir kere, biraz önce sözünü ettiğim seferler gibi. Kimisi de böyle doğmuştur. Bir de gövdesel anlaşmaların yanında beyinsel anlaşmaların ağır bastığı bir dünya da vardır. Mesela Arthur Rimbaud ile Paul Verlaine. Bunlar beyinsel olarak öyle bir anlaşıyorlar ki, beyinsel libidoları gövdesel libidolarının üstüne çıkıyor.
Bundan 50 yıl önce eşcinselliğini açıkça yaşayan tanıdıklarınız var mıydı?
Olur mu canım? Söylüyorum, bu bir küfür meselesi. “Dinsiz imansız” demek de küfür. Cenaze namazlarında, hayatlarında dua etmemiş adamlar ellerini havaya kaldırmıyor mu? Bir sahte dünyası var buranın. Ama artık kendi kimliğini saklamaktan usandı insanlar. Yeryüzü ölçüsünde bir dayanışma olmaya başladı eşcinsellerin arasında. Başka türlü ortaya çıkacağı yok. Artık siyasi ya da dini baskının aşıldığı bir dönemdeyiz yeryüzünde.
Çetin Altan’la Hayat Bilgisi / Röportaj: Miraç Zeynep Özkartal
Etiketler: yaşam