27/07/2024 | Yazar: Arya Zencefil

Bir arkadaşımın doğum günündeydik ve partneri “burası bizim krallığımız, burada endişe ve keder yok, gecenizi gün edin ve eğlenin!” diye buyurdu. O da benim gibi fantastik eserleri çok sever ama niyeyse bir garipsedim. “Abi alt tarafı ev partisindeyiz, hiç öyle bir ortam yok” diye. Niye garipsiyorum ki? Bir drag queen olarak bizim etkinliklerimizin olayı da bu değil mi? Orası bizim krallığımız ve orada endişe ve kedere bir set çekiyoruz.

Öylesine kraliçe Kaos GL - LGBTİ+ Haber Portalı

İlk drag yaptığım akşam aynı zamanda hayatım boyunca daha ikinci defa süslenip püslenip güzel güzel sokağa adım attığım geceydi. Püfür püfür esen güzel bir yaz gecesi, cıvıl cıvıl bir Onur Haftası etkinliği falan değildi; alelade bir gündü. O kadar sıradan bir gündü ki iç karartıcı bir yoğunluk ve endişe tufanı içerisinde kaybolmaya çok müsaitti. O günü özel kılan tek şey Kapalı Mikrofon’du.

O zaman adı bu muydu değil miydi hatırlamıyorum ama çok değerli insanlar oradaydı. Orada tanıştığım insanlar hem hayatımda çığır açtı hem de bir o kadar uykusuz gecelerimin şeytanı oldu. Belki de barışmamız gereken– barışmam gereken bir gerçek şu ki: bizler direnişin ve doğrunun timsali bir topluluk değil sadece insanız. Ve insanlar muhteşemdir. Ve insanlar rezildir. İnsanlar yelpazesinde her rengi barındırır, o renkler içerisinde şefkat de vardır, haset de vardır.

Yaptığım sanat, drag performansları veya sahne şovları, beni iyileştirmedi. O zaman daha yaralı değildim ki. Velakin bazen başkalarından duyduğumuz duyguları, bize yakın diyerek kendi üstümüze alırız. “Sahnelerin iyileştirici, geliştirici gücü” gibi fikirleri duyduğum zaman hemen “Ah! Evet! Ben de böyle hissediyorum!” demiştim. Oysa o sadece özgürlüğün getirdiği mutluluktu.

Sahnem ve sanatım beni iyileştirmiyor ki, beni hayatta tutuyor: maddi ve manevi olarak.

Yaralarım neler? Anlaşılmamak, her yerde iki yüzlü bir düzenle karşılaşmak, istikrarlı bir şekilde değil çıkarcı bir şekilde çizgisini çekenlerle mücadele etmek ve bunlara maruz kalmamın nedeni burada, bir kadın olarak, bir trans olarak, vergisini veren bir yurttaş, iklim krizinden aynı şekilde payını alacak bir dünyalı, hayatı değersiz görülen bir küresel doğu mensubu olarak yaşamaya çalışmak. Yani kesişimsellik biraz alacaklı hukuku gibi. Alacaklı olduğumuz çok şey var.

Bir yerde sanırım sahneden de koptum. Ankara’da bizi varlığı ile onurlandıran birçok seyircimizin de fark edeceği üzere genellikle etkinliğin, mekanın girişinde vakit geçiriyorum artık. Heyecanlı yüzleri görmek ve burada yalnız olmadıklarını, bizim sahnelerimizin farklı olduğunu görmeleri bana güç veriyor. Umarım onlar da öyle hissediyordur.

İlk sahneme dönelim. Zümrüt yeşili bir elbisem ve yanımda dostlarım vardı. Kapıda karşılaştığım İnoj ile hala bir sıkı fıkı bir bacılığımız var. Altın rengi stilettom ile içeri attığım ilk adımla beraber artık bir konuk değil bir abla olmuştum. İnoj hala der: “Seni ilk gördüğümde çarktan çıkmış, çalışan güzel bir abla olduğunu zannetmiştim” diye. Bazen gerçekler değil insanların ne düşündüğü, izlenimleri geçerli oluyor.

Hakikat sonrası dönemde özellikle de doğru değil mi bu? Bazılarına göre drag sanatçıları toplumu yozlaştıran bir sapkınlık. Bazıları için ise gece sokakta veya bir mekanda taciz edilirse onu oradan çıkaracak ve koruyacak bir abla. Bazı yerlerde bekçilerin hedefi iken, bazı yerlerin bekçisi. Gerçek ne? Alelade bir akşamda sahneye çıkan alelade bir insan. Muhtemelen şık giyimli. Belki erkek belki kadın ama her türlü bir kraliçe. Biraz daha demagoji yaparsam evine gelince mercimek çorbasını içen, faturalar ve kirasıyla mücadele eden bir emekçi! Ama demem o ki, bizden nefret etmesi emredilen insanlarla, o emirleri yağdıran insanlara nazaran daha çok ortak noktamız vardır. Yani söylenen hakikate değil, olan gerçeğe bakmayı hatırlamak gerekiyor.

5-6 senedir sanırım sahne sanatlarıyla uğraşıyorum. Yeri geldi çok iyi işler yaptım, yeri geldi sıçtım batırdım. Oldu yani, olmadı diyemem. Bir o kadar zamandır da kendi haklarımı ve bana benzeyen insanların haklarını savunuyorum. Onda da sıçıp batırdığım olmuştur. Ama günün sonunda ilk sahnemde de son sahnemde de öylesine bir insan olacağım.

Bence bir insanı diğerlerinden ayıran şey işte kimliği veya mesleği, işte çıtır mı balamoz mu ya da cinselliği değil. Birazcık alelade bir insan olarak diğer alelade insanlara gösterdiği sevgi, saygı ve şefkat.

Hakikat sonrası zamanda yaşayanlar bir tek cis-heteronormatif toplum değil

Bir drag sanatçısında bunlar net bir şekilde olmalı. Ya insanı ya işini sevmeli, seyircisine ve paydaşlarına saygı duymalı, şefkat duygusu törpülenmemiş olmalı. Yoksa ne giymişsin ne boyanmışsın, kafana ne takmışsın ayağına ne yakıştırmışsın önemli değil.

Drag bir hicivdir aslında. Maskülenliğin ve feminenliğin, bu çerçevelerde kısılı kalmışların ve kapitalist tüketim kültürünün foyasını ortaya çıkarır. Drag, kirpik ya da topuklu değildir derken sanırım biz bunu sadece maddi imkanlarla alakalı diye anlamışız. Sahne şovu ile de bence farklıdır. John Waters ve Divine’ın eserleri mesela sahne şovu değil. Sahnede güzel görünme gereksinimi, sanattan mı doğar? Yoksa izleyici beklentilerinden mi?

Yani kıyafetindense, kişiliğin ve davranışın öne çıkmasını şu yüzden önemli buluyorum: dünya çok çirkin bir yer. Dünya çok düşman bir yer. Dünya çok zor bir yer. Her şeye rağmen başarmış ve dimdik duran bir kraliçe, soğuk olabilir, ulaşılması zor durabilir ama sana güven hissiyatı vermeli. Çünkü eğer sen de ona ve etraftakilere saygı ve hürmet gösteriyorsan, tıpkı her alelade insanın hakkettiği gibi, o zaman orada onunla eğlenebilirsin.

Bir arkadaşımın doğum günündeydik ve partneri “burası bizim krallığımız, burada endişe ve keder yok, gecenizi gün edin ve eğlenin!” diye buyurdu. O da benim gibi fantastik eserleri çok sever ama niyeyse bir garipsedim. “Abi alt tarafı ev partisindeyiz, hiç öyle bir ortam yok” diye. Niye garipsiyorum ki? Bir drag queen olarak bizim etkinliklerimizin olayı da bu değil mi? Orası bizim krallığımız ve orada endişe ve kedere bir set çekiyoruz.

Bu yüzden drag queen ve kinglerin en azından el birliği ile şefkatli ve çizgili, saygı temelli bir alan açması gerekiyor. Yoksa “queer” bir alanda bir araya gelmenin anlamı nedir ki?

İlk defa sahne aldığım gece, beni özgürleştiren şey sanırım buydu. Deniz Aşırı, bilen bilir, çok sıcakkanlı bir insan değildir. Ama soğuk mesafesi bir saygı alanı oluşturuyordu. Onun sahnesinde yer aldığım zaman, beni hor veya aşağı gördüğünü hissetmedim. Evet, gelişmemiz için her zaman bize sert bir sevgi gösterirdi (tough love diyelim anlayın). Ama yıllar içerisinde görüyorum ki bunun bir nedeni, seyirciye duymamız gereken saygıdan da geliyor. Saygı bekliyorsa, saygı da gösteriyordu.

Çoğu zaman problem, bu zincir koptuğu zaman çıkıyor. Özellikle de kendi komünitemizde. Sevgi, saygı ve şefkate yer bulamıyoruz. Ya da bir taraf masadan bunu çektiği zaman, artık karşı taraf da bunu hemen çekiyor. Neticede hakikat sonrası zamanda yaşayanlar bir tek cis-heteronormatif toplum değil.

Bundan on, bilemediniz on beş sene evvel biraz da birbirimizin eksiğine katlanma zaruriyetimiz varmış. Bakkaldan bir trans olarak su alamadığın bir vakitte, alabildiğin en ufak sevgi kırıntısını bağrına basmış bir nesilden sonra, şimdi en azından su alabildiğimiz bir noktaya geldiğimiz için biraz da saygı da bekler olduk. Gayet de haklı bir istek.

İlk sahnemden bugüne, baskılar ve yasaklara rağmen en azından içimde yaşam isteğine bir yer açmaya çalışıyorum. Sahnenin beni maddi ve manevi bir şekilde hayata bağlamasının nedeni benim orada yaptığım icra ettiğim sanat değil. Oraya gelen insanlar sevgi için orada. Dünyanın bana hor gördüğü saygıyı, o insanlar gösteriyor. Çalışanlarla ve emekçilerle dayanışıyoruz. Mutsuz olsam halimi hatırımı soracak insanlar orada. Sanırım benim drag sanatından beklediğim şeyler bunlar, sim ve makyaj, topuklu ve file çorap arasında aslında aradığım şey, tekrar alelade bir insan olmak.

sandikta-donme-var-1

Bu yazı, Türkiye Avrupa Vakfı’nın yürüttüğü SAHNE projesi kapsamında Avrupa Birliğinin mali desteği ile hazırlanmıştır. İçerik tamamıyla yazarın sorumluluğu altındadır ve Avrupa Birliği’nin görüşlerini yansıtmak zorunda değildir.


Etiketler: kadın, kültür sanat, yaşam, sahne projesi
İstihdam