29/05/2013 | Yazar: Rıza Türmen

Devletin bireysel tercihlere saygı göstermek yerine kendi tercihlerini bireylere kabul ettirmeye kalkması demokrasi ile bağdaşmaz. Paternalist bir devlet anlayışını gösterir.

Devletin bireysel tercihlere saygı göstermek yerine kendi tercihlerini bireylere kabul ettirmeye kalkması demokrasi ile bağdaşmaz. Paternalist bir devlet anlayışını gösterir.
 
Türkiye’de yaşayan bireylere, giderek artan bir biçimde, neler yapmalarının doğru olduğu söyleniyor. Bireylerin yaşamlarını siyasal otoritenin doğrularına uygun olarak düzenlemeleri isteniyor. Sadece son birkaç gün içindeki iki olay bu durumun somut örnekleri. İçki içmenin kötülüklerinin anlatılmasının ve ulusal içkimizin ayran olduğunun ilan edilmesinin hemen arkasından, iktidar partisi tarafından TBMM’ye içki satışını neredeyse olanaksızlaştıran bir yasa sevkedildi. Ayran tüketiminin arttığı da gazete haberleri arasında. Öte yandan, THY hosteslerinin kırmızı ruj sürmeleri yasaklandı, sonra geri adım atıldı. Neyse ki, hosteslerin gözlerini boyamaları şimdilik serbest. 

Kaç çocuk yapacağımız, hangi yöntemle doğuracağımız, üreme hakkımızı kullanıp kullanmayacağımız, nasıl bir kentte yaşayacağımız, televizyon dizilerinin hangi ölçütlere uygun olacağı, bilgisayarda neye bakamayacağımız, hangi sanat eserlerinin “ucube” sayılacağı, çocuğumuza hangi eğitim kurumlarında eğitim vereceğimiz, görsel ve yazılı medyada hangi haberlerin verilebileceği, her akşam iktidarın propagandası dışında hangi bilgilere erişmeye hakkımız olduğu, siyasal otorite tarafından kararlaştırılıyor. Ama en vahimi, iktidarın “yeni bir nesil” yetiştirmekten söz etmesi. Yetiştirilecek olan “yeni nesil”in nasıl olacağını anlamak için yukarıda çizilen tabloya bakmak yeterli. Demokrasilerde siyasal iktidarlar kendi görüşlerine uygun nesiller yetiştirmezler. Bağımsız düşünebilen, özgür bireyler yetiştirirler.
 
Özerk birey kimdir?
Tüm bu gelişmelerin temelinde bir özgürlük sorunu yatıyor. Özgürlük, bireyin yaşamıyla ilgili kararların kendi dışındaki güçlere değil, kendisine bağlı bulunması, bireyin nesne değil özne olması anlamına gelir. Özgürlükten söz edebilmek için, önce kendi yaşam öyküsünü kendi yazabilen özerk bireyin var olması gerekir. Ondan sonra bu birey, devletin müdahale alanı dışında kalan temel hak ve özgürlüklerle donatılır. 

Özerk birey, kendi yaşamına ilişkin tercihleri serbestçe yapabilen bireydir. Özgürce verilen bu kararların sorumlusu da kararı veren bu bireydir. Söz konusu kararların ille de Kantçı özerklik anlayışına uygun, ahlaksal nitelik taşıması gerekmez. 
Önemli olan kendi yaşamımıza ilişkin tercihleri özgürce yapabilmemiz. Hangi mesleği seçeceğimi, kiminle yaşayacağımı, dinsel tercihlerimin, cinsel yönelimlerimin ne olacağını, ne giyeceğimi, ne yiyip içeceğimi, nasıl bir yaşam sürdüreceğimi, dış baskı olmadan serbestçe kararlaştırabilmeliyim. Yaptığım tercihler her zaman doğru olmayabilir. Bu nedenle mutlu, başarılı bir yaşama da sahip olmayabilirim. Ama bu yaşam, benim yaşamımdır. Kendi inşa ettiğim yaşamdır. Özgür bir toplumda yanlış ve doğrular arasındaki seçim, kişisel kararlara bağlı olmalı. Bu konuda en iyi kim karar verebilirse, -devlet, başbakan, cemaat lideri- onun kararına bağlı olmamalı. 

Bireysel tercihler, toplumsal ahlak, farklı inançlar açısından eleştirilebilir. Ancak, demokratik bir toplumda devlet ve bireyler onaylamadıkları bu bireysel tercihlere hoşgörülü davranmak, onlara saygı göstermek zorundadır. AİHM’in birçok kararında belirttiği gibi, “çoğulculuk, hoşgörü ve açık fikirlilik”, demokratik toplumun vazgeçilmez öğeleridir. Günümüzde çoğulculuk ve buna bağlı olarak farklı kimlikler, çok kültürlülük, kültürel haklar demokrasinin temel öğeleri. Bunların kaynağı bireyin kendi tercihleri. Devletin bu bireysel tercihlere saygı göstermek yerine kendi tercihlerini bireylere kabul ettirmeye kalkması demokrasi ile bağdaşmaz. Paternalist bir devlet anlayışını gösterir.
 
Paternalizm ya da babacılık
Paternalizm değişik biçimler alabilir. Devletin kendi tercihlerini bireysel tercihlerin yerine geçirmesi, sonra da yasa ile buna uymayanlara yaptırım uygulaması, açık bir paternalizm. Alkol satışını sınırlandıran yasa bunun iyi bir örneği. Ancak devletin vatandaşlarının beynini yıkayarak kendi doğrularının herkes için en iyi olduğuna inandırması da paternalizmin bir başka türü. Paternalizm devletin ödevinin vatandaşların iyiliğini düşünmek, onları korumak olduğu bahanesine sığınır. İktidar, paternalizmini Anayasa’nın“Gençliğin Korunması” başlıklı 58. maddesi ile haklı göstermeye çalışıyor. Devletin elbette ki, vatandaşlarının yaşamını korumak, refahını sağlamak gibi pozitif yükümlülükleri var. Ancak devletin bir yükümlülüğü de vatandaşlarının temel hak ve özgürlüklerini korumak. Devlet, bu yükümlülüklerini bireylerin özgürlüklerini sınırlamak, bireysel tercihlere izin vermeyerek kendi tercihlerine uygun tek tip bir toplum yaratmak amacıyla kullanırsa, bu demokratik bir yönetim olmaz. 

Paternalizmin tehlikesi şurada: Devletin vatandaşlarına paternalist yaklaşımı, çoğunlukla toplumu kontrol altında tutma noktasına varabilir. Başka bir deyişle, paternalizm vatandaşların çıkarlarını korumak görünümü altında siyasal iktidarın çıkarlarına hizmet etme tehlikesini taşır. Paternalizm, bu noktaya varınca, ortaya bir demokrasi ve özgürlük sorunu çıkar. Paternalizm diktatörlüğe kayar.

İşte Türkiye’nin içinde bulunduğu nokta bu. O nedenle siyasal iktidarın bireysel tercihlere izin vermeyen, özgürlük alanını daraltarak özerk bireyi boğan kararlarına karşı gösterilecek direnme gerçekte Türkiye’deki özgürlük ve demokrasi mücadelesinin ayrılmaz bir parçası. 

*CHP İzmir Milletvekili

Etiketler: yaşam, siyaset
İstihdam