29/08/2023 | Yazar: Kerem Dikmen

Türkiye derin bir insan hakları krizi yaşamaktadır, sorunlar artmaktadır ve mağdurlaştırılmış başlıca kimliklerden biri de şüphesiz LGBTİ+ kimliğidir.

Özgürlüğe yürüyelim Kaos GL - LGBTİ+ Haber Portalı

Kaos GL olarak 2007 yılından beri Türkiye’deki LGBTİ+’ların insan hakları ihlallerini raporluyor, raporu tespit ve önerilerimizle birlikte paydaşları­mız ve kamuoyuyla paylaşıyoruz.

Raporumuzun veri kaynağı medya izlemesidir. Ha­ber ajansları haber değeri olabilecek olayları bizlere sunabilmektedir ancak böyle bir “değeri” olmadığı düşünülen olaylar medyanın radarına girmediği için medya izleme sırasında bize de ulaşamamakta. Oysa olgunun haber bakımından değeri ile bir hak ihlali açısından veri olarak değeri farklıdır. Bundan ayrı olarak uğradığı hak ihlalinin çoğalmaması veya ağırlaşmaması için çoğu zaman LGBTİ+’lar cinsel yönelim, cinsiyet kimliği gibi öz benliklerini ifade eden bilgileri paylaşmamakta. Bu da rapora süzü­len verinin dahi oldukça sınırlı olduğunu ortaya koymaktadır.

Bu sınırlılık içinde raporlarımız üç yıllık veya beş yıllık setler halinde incelendiğinde, içinde bulunduğumuz insan hakları krizinde başlıca ihlale uğratılan kesimlerinden birinin LGBTİ+’lar olduğunu göreceksiniz. Kaos GL’nin geçmiş senelerde yayımladığı raporlara internet sitemizde yer alan elektronik kütüphane üzerinden erişebilirsiniz.

LGBTİ+’ların sistematik olarak maruz bırakıldığı ayrımcılığı tarihe not düşüren bir gösterge olması dileğiyle hazırlanan raporumuzu bu yazıda genel hatlarıyla aktaracağım.

TIKLAYIN - LGBTİ+'LARIN İNSAN HAKLARI 2022 RAPORU

Metodoloji

Raporumuzda kullanılan verilerin tamamına ya­kını, Kaos GL’nin medya izleme faaliyeti sırasında objektifine giren haberlerin veya haber ajansından takip edilen günlük bültenlerin içerisinde yer alan haberlerin sırf raporlama için oluşturulmuş verita­banına aktarılması yoluyla elde ediliyor. Bununla birlikte Kaos GL’nin kurumsal olarak verdiği danışmanlıklar veya sivil toplum ilişkileri, kişisel ilişkiler ve mesleki ilişkilerle elde ettiği bilgiler de veritabanının medya izleme dışındaki kaynağını teşkil ediyor. Bu da haber ajanslarına yansımayan, kurumsal veya kişisel ilişkiler yoluyla da öğrene­mediğimiz ihlal verisine ulaşamamamız anlamına geliyor. Veriye ulaşamamanın sonucuysa ihlali ra­porlaştıramamamız. Bu nedenle bu raporda bilgisi verilen ihlallerin Türkiye’nin çok çok küçük bir ölçeğini yansıttığını okurların dikkatine önemle sunarız.

Kaos GL LGBTİ+’ların İnsan Hakları Raporu, 1982 yılında oluşturulan HURIDOCS (Ulus­lararası İnsan Hakları Bilgi ve Dokümantasyon Sistemleri) sistematiği baz alınarak geliştirilmiş bir veritabanına araştırma sonucu elde edilen bilgilerin aktarılması ile oluşmaktadır.

Son olarak önceki raporlardaki sayılarla bu rapor­daki sayılar arasında gözle görülür bir fark olduğu­nu okurlar fark edecektir. Bu durum yöntemsel bir değişikliğe gidilmesinin sonucudur. Geçmiş raporlarımız olay bazlı sayısal verileri paylaşmaktaydı, bu rapor ise olaylarda ihlale uğrayan LGBTİ+ hak sahibi sayısı üzerinden sayısal veriyi ön plana çıkar­maktadır. Zira bir barışçıl gösterinin polis şiddeti ile bastırılması tek bir olay olsa da o olay sırasında yüzlerce kişinin gözaltına alınması, yüzlerce hak sahibini ve yüzlerce ihlali ortaya çıkarmaktadır. Bununla birlikte olaylar sonucunda hakkı ihlal edilen LGBTİ+ sayısının bilinemediği durumlarda (Örneğin bir barışçıl toplantının Valilik tarafından yasaklanması.) hala olay sayısı, tek bir LGBTİ+ etkilenmiş gibi bir yanılsamaya yol açsa dahi paylaşılmaktadır.

Rapora genel bir bakış: Anahtar bulgular

On senelik bir periyottan bakıldığında LGBTİ+ hakları bakımından birkaç kilometre taşı dikkati çekmektedir.

Bunlardan ilki, İstanbul’da Taksim’de bulunan Gezi Parkının yerine yapı inşa edilmesine karşı başlayıp Türkiye’nin birçok iline yayılan barışçıl protesto sürecidir. Bu süreç, toplumsal muhalefetin önemli bir öznesi olan LGBTİ+ hareketini, diğer öznelerle buluşturmuş, kitleselliğini arttırmış ve sonuç ola­rak taleplerinin daha geniş bir yelpazede ve yüksek sesle dile getirilmesini sağlamıştır.

2016’da başarısızlıkla sonuçlanan darbe girişiminin ardından ilan edilen olağanüstü hal ve uygulanan ara rejim, sivil toplumda kalıcı zararlara neden olan bir etki yaratmıştır. Darbe girişiminin arka­sındaki güç olduğu ifade edilen Gülen cemaatinin, devlet içerisindeki uzantılarını tasfiye amacıyla ilan edilen olağanüstü hal amacından uzaklaşarak top­lumsal muhalefete dönük bir sistematik baskı aracına dönüşmüştür. Bu dönemin en belirgin adımı ise Ankara genel LGBTİ+ yasakları olmuştur. Dev­ let, LGBTİ+’ların kamusal alandaki varlığını izole etmeye dönük operasyonu, sivil güçler ve kolluk güçleri aracılığıyla yürütmüştür. İdari davanın ni­hai olarak iptal kararıyla sonuçlanmasına rağmen, yürütmeyi durdurma kararlarının kesinleşmesi üzerine Anayasa Mahkemesi ve maalesef İnsan Hakları Avrupa Mahkemesinin de kabul edilemez­lik kararlarıyla hukuki denetimden geçerek de jure karaktere bürünen bu süreç, LGBTİ+’lara, devlet yetkisini kullananlara çizilen hukuki sınırların as­lında olmadığı mesajını vermiş ve LGBTİ+ hakları karşıtlığı konusunda uzun erimde önemli bir nokta teşkil etmiştir.

Yürütmenin tek kişinin şahsında güçlendiği ve parlamento ile yargı üzerindeki yürütme gücünün tepe noktasına ulaştığı bir sistem olan Cumhurbaş­kanlığı Hükümet sistemi ise, LGBTİ+’lara dönük ihlal siyasetinin tek elden ve hızlıca yürütülmesi konusunda eşsiz bir imkan olarak değerlendiril­miştir. Zira Cumhurbaşkanlığı tek imzalı karar­namelerle uygulayıcıları belirleme yetkisini elde ederken, uygulayıcıların uygulamalarının hukuka uygunluğunu denetleyecek olan yargıç sınıfı ise doğrudan cumhurbaşkanının dahil olduğu bir karar sürecinin sonunda saptanmakta, yargıçların yükselmeleri ve tayinlerinde de benzer bir karar süreci izlenmektedir.

2018 ve sonrası bu sürecin LGBTİ+’lar açısından elde edilen kazanımların tek tek yitirildiği ve ihlal­lerin arttığı; buna karşılık LGBTİ+’ların kadın ha­reketi ile birlikte toplumsal muhalefetin en güçlü kesimini teşkil ettiği bir döneme işaret etmektedir.

Bu akış içerisinde 2022 yılı, LGBTİ+ hakları açı­sından serbest düşüşün devam ettiği bir yıl olmuş­tur.

Tek tek vakaların şehirlere dağılımına bakıldığında İstanbul’da hak ihlaline neden olan olayların toplam sayısının ülkede gerçekleşen ihlallerin %35’ine denk geldiği görülmektedir. Bunu sırasıyla İzmir ve Ankara izlemiştir. İhlal verilerinin çok küçük bir kısmına ulaşılıyor olması, basının bu şehirlerdeki etkinliği ve çeşitliliği, bu şehirlerdeki LGBTİ+ aktivizminin yoğunluğu ile bu yoğunluğa bağlı artan görünürlük gibi faktörlerin, dikkate alınması gereklidir. Ancak bu oranın Türkiye genelini temsil etmese de fikir verdiği düşüncesindeyiz.

Devlet kurumları “LGBTİ+’ları kamusal alandan tasfiye etme” olarak kısaca özetlenebilecek bir politikayı takip ederek öncelikle negatif yükümlülük ihlalleriyle ifade özgürlüğünü sistematik olarak ih­lal etmeye yönelmiştir. Sırf LGBTİ+’lar tarafından çağrısı yapılan açık hava etkinliklerinin neredeyse tamamı yasaklanmış; Anayasaya aykırı olması nedeniyle dikkate alınması mümkün olmayan bu yasaklara karşılık Anayasal haklarını kullanarak sokağa çıkan LGBTİ+’larsa şiddet kullanılarak göz altına alınmıştır.

Öte yandan önceki senelerde veya 2022 yılı içe­risinde yapılan barışçıl gösteri yürüyüşlerinde gözaltına alınan LGBTİ+’lara karşı yürütülen ko­vuşturmalar, yargısal taciz yoluyla LGBTİ+’ların haklarının ihlaline yol açmıştır.

Barışçıl toplantı ve gösterilere şiddet kullanılarak yapılan müdahaleler, beraberinde LGBTİ+’ların gene şiddet kullanılarak tek tek veya toplu olarak gözaltına alınması uygulamalarının da yaygın­laşması anlamına gelmiştir. Bu bağlamda sayı bakımından ifade özgürlüğü ihlallerinin ardından bekleneceği üzere kişi özgürlüğü ile işkence/kötü muamele yasaklarını içerir şekilde kişisel bütünlük hakkı ihlalleri gelmiştir.

LGBTİ+’lara üçüncü kişiler tarafından yönelen fiziksel şiddete karşı etkili soruşturma yükümlü­lüğünün yerine getirilmemesi de ihlallerin artması anlamına gelmiştir. Öte yandan cinsiyet geçiş süre­cinde kısırlaştırma için yapılan cerrahi ve hormo­nal müdahalelerin yasal altyapısı korunduğu için bu durum sistematik ihlallerin devamına neden oldu.

LGBTİ+’lar istihdama erişimde bariz bir ayrım­cılığa maruz kalmaktadır, işe alım süreçlerinde özellikle açık kimlikliler olmak üzere LGBTİ+’ların istihdamı, natrans heteroseksüel erkek ve kadınlara göre çok daha düşük bir orana tekabül etmektedir. Özel ve kamu sektöründen toplanan bilgiler ışığın­da yönetici seviyesinde LGBTİ+ görünürlüğü sıfır seviyesindedir.

Nefret söylemi bizzat yürütme ve görevlileri eliyle yaygınlaştırılmaktadır. Seçim dönemlerinde artan nefret söylemi, seçim dönemi dışı dönemde de sıradan bir hal almıştır. Açık şiddet çağrısı içermese dahi nefret söyleminin seçilmiş ve atanmış üst dü­zey devlet yöneticileri tarafından yaygınlaştırılması, sivillerin parçası olduğu nefret kampanyalarını motive etmiştir. LGBTİ+’ların genel veya bireysel nefret söylemine karşı korunması için başvuru yolları bulunmamaktadır. Anayasa Mahkemesi LGBTİ+’lara dönük nefret söylemi konulu özel hayat başvurularını sistematik olarak kabul edi­lemezlikle karşılamakta, bu söylemlerin şiddet çağrısı içermedikçe ceza hukuku mekanizmalarıyla takip edilmesini gereklilik olarak görmemekte ve mağdurlara etkili hukuk yolu olarak tazminat gibi hukuki giderim yollarını işaret etmektedir. Ancak yalnızca Kaos GL’nin, Türkiye’de nefret söyleminin bayraktarlığını yapan Yeni Akit aleyhine açtığı iki ayrı tazminat davasını kazanmış olmasına rağmen bu gazetenin yaydığı nefret söyleminin azalmak bir yana artması, Anayasa Mahkemesinin bu konudaki değerlendirmesinin ülke gerçekliği ile uyuşmadığı­nı açıkça göstermektedir.

Özel hayata saygı hakkı konusunda genel bir poli­tika yokluğu, hayatın her alanında LGBTİ+’ların özel bilgilerinin kamusallaşması sonucuna yol açmaktadır. Belediyelerin toplu taşıma uygulama­larından, sağlık verilerine kritik konumda olmayan sağlık görevlilerinin erişebilmesine; cinsiyetin hukuken tanınmasının ardından yeni kimlik bil­gilerine göre belge düzenlenmesi taleplerinin red­dedilmesinden, kamu çalışanlarının bireylerin her türlü kimlik verisine rahatça erişebilmesine; kolluk tarafından yapılan operasyonların devlet destekliler başta olmak üzere medyaya servis edilmesinden, cinsel yönelim veya cinsiyet kimliği istem dışı alenileşen kişilerin çeşitli hak mahrumiyetleri ile karşılaşmasına dek çok farklı alanlarda negatif veya pozitif yükümlülük ihlali, LGBTİ+’ların sistematik olarak hak ihlaline uğramasına neden olmaktadır.

Barınma hakkı konusu özellikle evden çalışan seks işçileri bakımından başlıca ihlal konusu olmaya devam etti. Büyük kısmı yaşadığı yerde seks işçiliği yapmaktan başka olanağı olmayan trans seks işçilerine karşı fuhuş için yer temin etme gerekçesiyle yapılan polis operasyonlarında verilen ev kapatma kararları, geçici barınma için yer tahsisi olma­ması nedeniyle aynı zamanda barınma hakkının sistematik ihlaline yol açtı. Başta trans öğrenciler olmak üzere LGBTİ+ öğrencilerin yurtlara erişimi ihlallere sebep olmakta.

LGBTİ+’lara dönük bireysel veya örgütlü yağma eylemleri, mülkiyet hakkı ihlallerine yol açtı. Ev­lilik eşitliğinin bulunmayışı, LGBTİ+’ların mirasa bağlı mülkiyet haklarının sistematik olarak ihlaline yol açmaya devam etti. Bu, sosyal güvenlik hakkı­nın miras yoluyla devrine ilişkin kuralların hetero­seksüel çiftlerin aksine LGBTİ+’ların hak kaybına yol açan standart bir uygulama. Ayrıca doğumda atanan cinsiyetin kadın olması şartına bağlanan bazı sosyal güvenlik haklarına, geçiş sürecini yasal olarak tamamlamamış trans kadınlar erişememeye devam etti.

Ankara ve İstanbul’daki toplu ulaşım sistemlerinde cinsiyet geçiş sürecini hukuken tamamlamamış transların karşılaştığı sorunlar, çözümsüz bırakıl­dı. Kişinin atanmış cinsiyetine göre sinyal veren cihazlar, geçiş sürecini yasal olarak tamamlamamış translar için katlanılmaz bir durum yarattı. İstanbul’daki uygulamada ise kimlikte yer alan fotoğ­rafla kişinin cinsiyet ifadesinde farklılaşma olması durumunda uygulanan para cezaları, çok sayıda transın hak ihlaline uğramasına neden oldu.

Özellikle yaşadığı dönemde mirasçıları ile iletişimi olmayan veya ailesinden kopmuş transların nefret cinayeti sonucu öldürülmeleri nedeniyle yürütü­len kovuşturmalarda, LGBTİ+ hakları alanında uzmanlaşmış derneklerin katılma taleplerinin sistematik olarak reddedilmesi; ailenin de davaları takip etmemesi nedeniyle yaşam hakkının usul boyutunun sistematik olarak ihlali ihtimalini do­ğurdu. Hukuk sistemi ailesi tarafından katledilen translar söz konusu olduğunda bile katılma imka­nını yalnızca aile bireylerine tanıyor, bu da katillere tanınan hukuki imkanın nefret cinayeti sonucu öldürülenleri temsil etme iddiasındaki sivil toplum kuruluşlarına tanınmaması demek. Öte yandan trans seks işçileri her an nefret cinayetleri ile burun buruna yaşamaya devam ediyor. 2022’de gerçekleşen nefret cinayetleri ise sıradan cinayet vakaları olarak yargı sisteminde ele alınmaya devam ediyor. Katillerin nefret motivasyonu, aldıkları cezalarda ağırlaştırıcı bir neden değil.

Tutuklu veya hükümlü LGBTİ+’ları diğer mah­kum ve hükümlülerden koruma adı altında tecrite ve tek kişilik koğuşlara mecbur bırakan infaz uygu­lamaları; cezaevlerindeki sistematik kötü muame­lenin kaynağı olmaya 2022’de de devam etti. Geçiş sürecini tutuklu/hükümlü olduğu sırada tamamla­mak isteyen transların tıbbi hizmete erişim hakları sistematik olarak ihlal ediliyor. Adalet Bakanlığı LGBTİ+ mahkum ve tutukluların kalıcı sorunla­rını sivil toplumun katılımı ile çözmek konusunda adım atmıyor.

LGBTİ+’ların lise ve öncesi okullarda akran zorba­lığı dahil olmak üzere uğradıkları ayrımcılıkla ilgili resmi istatistik tutulmadığı gibi ilk ve orta öğrenim öğrencilerine dönük LGBTİ+ kapsayıcı eğitim fikri 2022’de de kriminalize edildi. Sendikaların toplumsal cinsiyet eşitliği temalı etkinlikleri ya­saklandı. Üniversiteler ise eğitim sürecinin ögeleri olan ders dışı etkinlikleri yasaklayarak LGBTİ+’ları ders dışı eğitim süreçlerinde diğer öğrencilere göre ayrımcılığa tabi tuttular.

Türk Ceza Kanununun ayrımcılığa ilişkin normu olan ve kiralama, hizmet ve mal sunma hallerinde ayrımcılığı yaptırım altına alan 122. maddesi cinsel yönelim, cinsiyet kimliği, cinsiyet karakteristiği temelli ayrımcılığı dışarıda bırakarak, LGBTİ+’lara dönük mal ve hizmet eşitsizliğinin ve ayrımcılığın derinleşmesine yol açmaya devam etti. Ayrımcılığı denetleyen ve idari yaptırım uygulama yetkisine sahip, Cumhurbaşkanlığına bağlı Türkiye İnsan Hakları ve Eşitlik Kurumu ise mevzuatı gerekçe göstererek cinsel yönelim, cinsiyet kimliği ve ka­rakteristiği temelli ayrımcı uygulamalarla ilgili baş­vuruları prensip olarak kabul edilemez bulmakta.

Sağlık hakkı da evlilik eşitsizliğine bağlı olarak aynı atanmış cinsiyetten partnerlerin ve cinsiye­tin tanınması sürecinden kaynaklanan nedenlerle geçişini yasal açıdan tamamlamamış transların hakka erişiminin sistematik olarak engellendiği bir alandır. HIV’le yaşayan LGBTİ+’ların da ihtiyaç duyduğu ve farmakoloji alanındaki bilimsel ge­lişmelerin bir sonucu olarak HIV geçiş ihtimalini barındıran aksiyonların ardından kullanılan PeP, PReP gibi geçiş önleyici tıbbi müdahalelere erişim ancak şiddet vakalarından sonra devlet tarafından reçete ile karşılanmakta, bunun dışında kullanıcı­ların kendiliklerinden erişmesi ve erişebilenlerin de maliyetini karşılaması beklenmektedir.

Sonuç: “Baskılar LGBTİ+’ları yıldıramamıştır”

Açık olarak belirtmeliyiz ki toplumsal muhalefetin diğer bileşenlerinin mücadelelerini not etmekle birlikte, ayakta kalan iki hareketinden biri kadın hareketi ile LGBTİ+ hareketidir. Sendikalar, mes­lek kuruluşları, diğer sivil toplum kuruluşları dahil bir bütün olarak toplumsal muhalefet devletin yasaklamalarına fiilen itiraz etmezken LGBTİ+ hareketi nefretle mücadele, 17 Mayıs ve onur yürüyüşlerinde bu yasaklamalara karşı anayasayı ve anayasal haklarını savunmaya devam etmiş ve kendisini sokakta ifade etmeye devam etmiştir.

Ancak LGBTİ+’lara dönük hak ihlalleri yalnızca ifade özgürlüğünden ibaret değildir. Yıllar geçtikçe ihlaller çeşitlenmekte, baskı artmakta, LGBTİ+ haklarına getirilen sınırlama ve yasaklamalar siste­matik bir hal almaktadır.

LGBTİ+’lara dönük ihlal raporu, Türkiye’nin insan hakları raporudur ve kısa bir özetidir. Bu kısa özet, önceki yılların ihlal raporlarıyla karşılaş­tırmalı olarak incelendiğinde görülmektedir ki Türkiye derin bir insan hakları krizi yaşamaktadır, sorunlar artmaktadır ve mağdurlaştırılmış başlıca kimliklerden biri de şüphesiz LGBTİ+ kimliğidir.

Tüm bu baskılar LGBTİ+’ları yıldıramamıştır.

Kaos GL Dergisine ulaşın

Bu yazı ilk olarak Kaos GL dergisinin “HIV: Deneyimler ve Politikalar” dosya konulu 190. sayısında yayınlanmıştır. Dergiye kitapçılardan veya Notebene Yayınları’nın sitesinden ulaşabilirsiniz. Online aboneler dergi sitesinden dergiyi okuyabilir.

*KaosGL.org Gökkuşağı Forumu’nda yayınlanan yazı ve çizimlerden yazarları ve çizerleri sorumludur. Yazının ya da çizginin KaosGL.org’ta yayınlanmış olması köşe yazılarındaki veya çizimlerdeki görüşlerin KaosGL.org’un görüşlerini yansıttığı anlamına gelmemektedir.


Etiketler: insan hakları
İstihdam