09/05/2011 | Yazar: Erdal Partog

Düşünsel/Bedensel Özerklik Bağlamında Özgürlük Kavramının Bölünmezliği   Özgürlük denilince birçok siyas

Düşünsel/Bedensel Özerklik Bağlamında Özgürlük Kavramının Bölünmezliği
 
Özgürlük denilince birçok siyasetçi ve felsefeci farklı farklı tanımlar yapmaktan kaçınmaz. Nitekim de günümüzde ister sağ ister sol anlayıştan insanlar olsun özgürlüğü kendi meşreplerince açıklamaya çalışır. Sonuç olarak her iki cenahta da birden fazla özgürlük anlayışı ile karşı karşıya kalırız. Bazı liberaller özgürlüğü serbest piyasa ve bireysel özgürlük değerleri üzerinden tarif ederken bazı solcular ortak mülkiyet ve kolektif özgürlük değerleri üzerinden tarif eder. Her iki yaklaşım da özgürlük meselesini hak bağlamında insanın düşünsel/bedensel özerk bütünlüğünü tek yanlı olarak böler. Bu yüzden yeryüzünde tamamen özgür olan bir toplum örneğine rastlayamayız.
 
Sosyalist Küba devleti bugün bedensel özgürlüğü kamu siyasetinin temel parçası olarak kabul ederken düşünce özgürlüğünü uzun yıllar ikinci plana itmiştir. Benzer bir tavrı Eski Sovyetler Birliği uygulamalarında da görmek mümkündür. Bedensel özgürlüğü emek üzerinden garantiye alma kaygısı sosyalist bir devlette serbest piyasa ve özel mülkiyet karşıtlığı üzerinden gerçekleşir. Özgürlüğün tek boyutlu olarak algılanması bir süre sonra sosyalist blok devletlerin çözülmesine, dağılmasına neden olmuştur. Sosyalist devlet uygulamalarının özgürlük meselesini tek yanlı uygulama anlayışı tabii ki sosyalist uygulamalar ile sınırlı değildir. Amerika gibi kapitalist sistemi tek yanlı uygulayan ülkeler için özgürlük tarifi daha yakıcı bir insanlık sorundur.
 
Liberaller tarafından Amerika özgürlüklerin beşiği olarak tarif edilir. Kısmen de doğrudur. Düşününüz ki Edward Bellamy 1887 yılında Amerika’da sosyalist bir ütopya yayınlar ve ‘Geriye Bakış’ Amerika’da ‘Tom Amca’nın Kulübesi’ ve ‘Ben Hur’ adlı eserlerden sonra en çok okunan kitap olur. Amerika’nın kapitalizmin beşiği olmasına rağmen sosyalist bir ütopyanın bu kadar çok okunması ifade özgürlüğü açısından oldukça önemli bir gerçeği bize gösterir. Ancak bu derin damar bizi yine de Amerika’nın özgürlükler ülkesi olduğuna inandıramaz. Bu ve buna benzer örnekler Amerika’da tam anlamıyla özgürlük olduğunu bize kanıtlamaz. Çünkü Amerika tarihinde birçok sosyalistin düşünceleri dolayısıyla soruşturulduğunu, sınır dışı edildiğini de biliyoruz. Bu yüzden bugün Amerika’nın özgürlükçü bir ülke gibi gösterilmesi Amerika’nın liberal özgürlükçü bir ülke olmasından kaynaklanır. Bu yüzden Amerika göreli olarak özgürlüğün sadece düşünsel yanına sahip çıkar. Amerikan kapitalizmin yarattığı ekonomik eşitsizlik düşünsel olarak özgür görünen ama bedensel özgürlükten yoksun yoksullar ve işsizler için oldukça acı reçeteler ortaya çıkarır. Amerika düşünsel/bedensel özerk birlikteliği sadece göreceli olarak düşünsel özgürlükler bağlamında kamunun sorumluğunda ele alırken, ekonomik ilişkiler ve çalışma hayatı kamu tarafından korumasız kapitalist bir serbest piyasa anlayışına bırakılır.
 
İster sağ ister sol reel siyaset anlayışları olsun özgürlük kavramı ülke ideolojileri tarafından ya düşünsel ya da bedensel tercihler üzerinden ayrıştırılır. İnsan haklarının temel felsefesi olan ‘hakların hiyerarşisi olmaz’ ilkesi görmezden gelinir. Birçok vatandaş tam anlamıyla özgürleşme fiilini tek yanlı icra etmeye zorlanır. Kapitalizme ya da sosyalizme dayanan reel devlet uygulamalarındaki özgürlük anlayışının tek taraflı uygulama ısrarı ister istemez evrensel insan haklarında özgürlüğün nasıl bölündüğü gerçeğini de ortaya çıkarır.
 
Bu anlamda Türkiye siyasetinde de benzer bir kafa karışıklığı yaşandığını söyleyebiliriz. Zaman zaman şiddet ve gerilim dozunun arttığı ülkemizde halen özgürlükler parçalanıp çeşitli ideolojilerin gölgesinde savunuluyor. Liberal AKP ve Ulusalcı CHP bu tartışmanın ortasında olan halka karşı sorumlulukları olan partiler olmasına rağmen demokrasi ve özgürlükler konusunda oldukça tutarsızlar.
 
Bugün AKP de özgürlük deyince kapitalist gelişme ve liberal özgürlüğü anlıyor. AKP’nin son yıllarda aldığı bu tavır eski siyasi yaklaşımlara göre oldukça yenilikçi ama dünya siyasetine bakıldığında oldukça eski bir siyaset tarzını, muhafazakâr liberal modeli bize sunuyor. Türkiye için yeni olan bu model maalesef göreceli düşünsel özgürlük ve liberal ekonomik canlanma üzerinden vatandaşın gözünde bir ilerleme olarak algılanıyor. Bu yüzden AKP, liberal ekonomi iyi olduğu sürece özgürlüklerin de iyi olacağına inanır.
 
Bırakınız yapsınlar anlayışı AKP gibi liberallerin özgürlük anlayışını yansıtır. Ancak bırakınız yapsınlar konusunda açtıkları özgürlük alanı serbest piyasa ekonomisi ve kısmen düşünsel özgürlük anlayışı ile sınırlıdır. Dünyadaki örneklerinde görüldüğü gibi liberal muhafazakâr özgürlük anlayışı düşünsel/bedensel tekil bütünlüğün hep sağında olmuştur. Çünkü bu akım özgürlük kavramını üretim ilişkileri lehinde değil, insanlara karşı sermaye özgürlüğü biçiminde kavrar.
 
Bu anlamda düşünce özgürlüğü ya da ileri demokrasi anlayışı tek başına düşünsel (zihinsel) sınırların kaldırılması değil aynı zamanda bedensel sömürü engellerinin de ortadan kaldırılması meselesidir. Yani insanın kapasitesinin arttırılmadır. Ancak AKP ya da Amerika için düşünce özgürlüğü sadece göreceli olarak söz söylemekten ibaret olan bir rejime dönüşür. Çünkü bedensel özgürlük meselesinin serbest piyasa ekonomisi içinde sömürüye açık bırakıldığını, hâlâ hazırda uygulanan tek yanlı liberal politikalarda görüyoruz. Bu yüzden düşünsel/bedensel tekil bir özgürlükten hâlâ bahsedemiyoruz.
 
Köle istediği kadar özgür düşünebilir ama bedensel olarak iş ve emek bağlamında efendiye hâlâ bağlıysa özgürlük tam olarak mümkün olmayacaktır. Bu nedenle düşünce özgürlüğünü zihinsel/bedensel bir içkinlik olarak kavramak sol siyasetçiler açısından halen önemini korumaktadır. Bundan dolayı kölenin ya da işçinin beden olarak sömürüsünün devam ettiği ya da bedensel açlığın sürdüğü bir ortamda gerçek anlamda bir özgürlükten bahsedemeyiz.
 
Bugün ister Amerika’da olsun isterse Türkiye’de herkes düşünsel olarak daha özgür ama ekonomik olarak daha fakir. Çünkü emek sömürüsü halen an acı şekilde yaşanıyor. İnsanların bendesel ve düşünsel emeği sömürülüyor. İşçiler ve yoksullar düşünsel/bedensel özgürlüklerini özgürce icra edemiyor. Sermayeye koşulsuz bağımlı kılınmış bedenler bu sistemde yalnızlaştırılıyor. Bu yüzden dünyamızda şiddet ve gerilim özgürlüğün parçalı bulutlu algısından dolayı dinmek bilmiyor. Değişimin ve üretimin özgürlükçü karakteri, liberal özgürlük anlayışları tarafından maskeleniyor. 
 

Etiketler: yaşam, siyaset
İstihdam