12/09/2023 | Yazar: Pınar Eldemir
Öfke duygusunun kadın ve queer yanının altını kalın kalın çizen iki sanatçı Paris Paloma ve Chincilla, 2023 yılının ilk aylarında yaptıkları şarkılarla bize dolaylı olarak bir şeyi sordular: Unuttuğum öfkemi hatırlarsam ne olur?

Spotify’a girip arama butonuna “rage/öfke” gibi kelimeler yazdığınız zaman karşınıza uçsuz bucaksız bir liste çıkar. Bu listelerin hatırı sayılır bir bölümünde de “femme fatale, feminen rage, queercore, femme” gibi temalar hakimdir. Aslında yaşamın ve doğal olarak da müziğin içerisinde rahatlıkla bulabileceğimiz öfke duygusunun kadın ve queer yanının altını kalın kalın çizen iki sanatçı Paris Paloma ve Chincilla, 2023 yılının ilk aylarında yaptıkları şarkılarla bize dolaylı olarak bir şeyi sordular: Unuttuğum öfkemi hatırlarsam ne olur?
Şarkıları önce TikTok’ta yayılmaya başladı. Her iki sanatçı da kliplerinden belli kesitleri paylaştılar ve aldıkları etkileşim muazzamdı. Pek çok kadın nereden yaralandıysa ve öfkeliyse oradaki yarasını açıp “bakın benim buramda yaram var ve bu yaraya tuzu ben basarım, ayağa ben kalkarım, dünyamı da ben değiştiririm” dercesine kendi hikayelerini anlattı. Tema hepsinde az buçuk ortaktı. Birileri birilerine bir şeyleri ya zorla yaptırmış ya da zorla yaptırmamıştı, şiddet görmüşlerdi, haksızlığa uğramışlardı ve bunun gibi pek çok travmatik olayların içerisinden geçmek zorunda kalmışlardı. Tüm bunlar olurken de duygularını yutmaları gerektiği aileleri, çalıştıkları kurumlar, arkadaşları, iş yerleri ve kendi ötekileri tarafından başlarına kakıla kakıla öğretilmişti. Bazıları öfkesinin farkında olsa bile bunu dışarı çıkaracak kadar güvenli bir ortamda yaşamıyordu. Bazıları ise öfkesiyle yıllar içerisinde tanışıyor ve kendince “bu kadar geç” tanıştığı için de öfkesine bir katman daha ekleyerek sinirinden başını duvarlara vurabilecek bir pokemona dönüşebilir noktaya gelmişti. Ancak bu şarkılar bir şeyleri harekete geçirdi.
Paris Paloma’nın Labour klibinin ilk sahnesinde kahverengi bir odanın tam ortasında duran kocaman bir yemek masası ve sırtı dönük bir adam görüyoruz. Bu adam, ellerini masaya yerleştirerek sanki her şeyi kontrol edebilirmiş gibi davranan bir adam. İçeri gelip giderek sürekli masaya bir yemek getiren kadını izlerken öylece duruyor. Elleri hiç hareket etmiyor, bekliyor ve en sonunda da kadın masaya oturduğunda önündeki yemeğe adeta saldırıyor. Kadının ise adama boş gözlerle bakarak çatal ve bıçağı son derece yavaş bir biçimde eline aldığını, gözünün etrafındaki rafın üzerinde duran eski fotoğraflara takıldığını, bulundukları boşluklu ve kopuk o ana nasıl ve neden geldiklerini düşünür gibi baktığını görüyoruz. Tam bu esnada adam yemeği elleriyle yemeye başlıyor mesela, masadaki cevizi elleriyle kırıyor, yemekleri parçalıyor; kadın ise ağzından çıkmak üzere olan öfkesini kendi elleriyle bizzat bastırıyor, arkasına yaslanıyor ve kendi yüzüğü ile oynayan adamın yüzünden gözlerini ayırmıyor. Adam bu esnada bıçağıyla bardağına vurarak kadından bardağını doldurmasını istiyor. Kadın elinde ve dilinde ne var ne yoksa masaya bırakıp masadaki narı eline alarak tüm öfkesini kusmaya başlıyor. Narın kırmızısı kadının ağzına, yüzüne, ellerine ve kıyafetine bulaşırken şu sözleri duyuyoruz:
“All day, every day, therapist, mother, maid/ Nymph then a virgin, nurse then a servant/ Just an appendage, live to attend him/ So that he never lifts a finger/ 24-7, baby machine/ So he can live out his picket fence dreams/ It's not an act of love if you make her/ You make me do too much labour”.
Kendi öfkesinin üzerinde yükselen kadın, narın kırmızısına bulanarak o masadan kalkıyor. Biz de bazı masalarda kalmak zorunda olmadığımızı hatırlıyoruz.
Chincilla ise Little Girl Gone şarkısıyla bizi zamanın bir başka ucuna götürüyor. İki kadın bir erkek bir barın önünde duruyor. Chincilla’nın üzerinde kırmızı-siyah bir kıyafet ve başında da siyah bir kovboy şapkası var. Kıyafetinin kırmızısıyla Paloma’nın narlarının kırmızısı sanki aynı öfkenin sembolü. Kendimizi barın içerisinde buluyoruz. Barda oturan üç erkek, çalışan bir kadını taciz ediyor ve ardından da kahkahalarla gülüyor. Chincilla onlara yaklaşıyor. Hiçbir şey demeden öylece bakıyor ve sadece gülümsüyor. Adamlar yerinden kalkıyor. İçlerinden bir tanesi Chincilla’nın şapkasını alıyor. İstediği herkese ve her şeye dokunabilme cüretini yüzündeki o metroda bacaklarını açarak oturduğunda insanları rahatsız ettiği için zevk alan erkek gülüşünden görüyoruz. Chincilla önce duruyor, sonra kahkaha atıyor, daha sonra da adamları son derece yaratıcı biçimlerde dövüyor. Herkes mutlu, adamlar hariç. Çünkü onlar muhtemelen gösterdikleri şiddetin havada puf olup yok olacağını düşünmüşler ve daha da kötüsü bunu hep böyle yaşamışlardı. Çünkü bu, onların normaliydi. Chincilla bize Paris Paloma’nın öfkesinin ne zamana ne de mekâna bağlı olduğunu kanıtlayarak bu normali tuzla buz etti.
Şimdi sorumuza geri dönelim. Unuttuğum öfkemi hatırlarsam ne olur? Birilerini rahatsız ederim. Eğer bana hayattaki yerim sahip olduğum ya da olmadığım varoluş biçimlerim sebebiyle çeşitli kurum ve kuruluşlarca ve bu kurum ve kuruluşlar gibi davranma cüretinde bulunan insanlarca sorgulatıldıysa ve bir de üstüne bu kurum, kuruluş ve kişilerin hayatımı yaşarken üstümde baskı kurma gücü az biraz olmuşsa ve ben kendimi görememişsem önce kendime öfkelenebilirim. İnsanın alıştığı bir davranışını değiştirmesi çok da kolay olmayabiliyor en nihayetinde. Ancak bu kendine dönük öfkenin yönü değiştiğinde ve ben yolda yürürken aman kimseler memelerime bakmasın diye vaktiyle kambur biçimde yürüdüğümü hatırlar ve bunun da bana yol, su ve elektrik olarak bedensel ve ruhsal biçimlerde nelere yol açtığını fark edersem öfkem masaları yıkar, odaları yakar, bazı adamların ve bazı “adamlaşmış” kurumların homofobisini, transfobisini, ırkçılığını, kirini, pasını ve tüm kokuşmuşluklarını ortaya çıkarabilir.
30 yaşında queer bir kadın olarak dünyadaki bu adamlaşmışlıklara baktığımda kendimi ne yılgın ne de yorgun hissediyorum. Ben öfkeliyim. Ben, Ebrar Karakurt’un hedef gösterilmesine çok öfkeliyim. Ben, dünya şampiyonu olmuş kadın voleybol takımını tarifeli uçakta taşıyan ve ama erkek futbol takımını özel jetlerle getiren kokuşmuşluğa çok öfkeliyim. Ben, insanlara kendilerini bedenleri ve ruhlarındaki yara, bere, ezik ve çizikler sebebiyle kendilerinden uzaklaştıran medyaya çok öfkeliyim. Ben, 6 Şubat’ta aslında kılını kıpırdatmadan ama sırf makbul görünmek için insanların acılarından acı devşiren insanlara çok öfkeliyim. Ben çok öfkeliyim. Bir vatandaş, bir kadın, bir queer, bir göçmen, bir araştırmacı, bir insan olarak ben çok öfkeliyim. Ve iyi ki de öfkeliyim çünkü öfkenin umutla birleştiğinde bir şeyleri değiştirdiğini ve değiştireceğini biliyorum. Paris Paloma ve Chincilla’nın şarkıları bizlere aslında hep içimizde olan bu öfkeyi hatırlattı aslında. Müziğin harekete geçirici ve değişimi başlatıcı yanına yaslanarak hep bir ağızdan söyleyelim “…little girl gone, got a gun from a gangster/ run little girl, run little girl, bang, ha!”
*KaosGL.org Gökkuşağı Forumu’nda yayınlanan yazı ve çizimlerden yazarları ve çizerleri sorumludur. Yazının ya da çizginin KaosGL.org’ta yayınlanmış olması köşe yazılarındaki veya çizimlerdeki görüşlerin KaosGL.org’un görüşlerini yansıttığı anlamına gelmemektedir.
Etiketler: kültür sanat, medya okulu