22/07/2009 | Yazar: Kürşad Kahramanoğlu

İyi bir yazarı yermek; onun tutarsız bir entelektüel olduğunu ifşa etmek, benim için acı verici bir şey.

İyi bir yazarı yermek; onun tutarsız bir entelektüel olduğunu ifşa etmek, benim için acı verici bir şey. Hele de yazarların zaten yerlerde süründürüldüğü bir ülkede bunu yapmak, benim hiç tercih edeceğim bir şey değil. Ama 1 Temmuz 2009’da yazdığım köşede sizlere bir Elif Şafak (EŞ) yazısı sözü vermiştim. Pembe sözümü yerine getiriyorum:

EŞ’i herkes kadar tanıyorum. El sıkışmışlığımız bile yok, binlerce okuru gibi kitaplarını biliyorum, gazete yazılarını okudum, hakkında bugüne kadar basında çıkmış, bir kısmı da oldukça tatsız dedikoduların bir kısmını okumuşluğum var. Her ne kadar son kitabı ‘Aşk’ı beğenmemiş de olsam, 25 Haziran 2009 Perşembe günü İstanbul Onur Haftası’nda ‘Aşk’’ üzerine söyleşi yapacağını duyunca koşa koşa gittim. Ne de olsa kaleminin biseksüel olduğunu söyleyen bir yazarımız, bir eşcinsel toplantısında konuşacaktı. Hem de Şems/Mevlana ilişkisinden esinlenerek ‘Aşk’ isimli, kapağı pembe yeni bir kitap çıkarmış!

Toplantı diğer Onur Haftası toplantılarına nazaran daha kalabalıktı. Normal LGBTT katılımcılarının yanı sıra, basımevinin organize ettiğini tahmin ettiğim birçok EŞ hayranı da salonu doldurmuştu. EŞ son derece de sıkıcı bir konuşmacı, onlarca okurunun hayran bakışları önünde kelimeleri ustaca kâğıt üzerine dökebilen EŞ’in fazla söyleyecek şeyi yok gibi. Sorulan sorulara ‘Biraz öyle biraz da şöyle, öyle de olabilir böyle de’ gibi cevaplar veriyor.
 
Kaleminin biseksüelliği soruldu. Meğer yazarken kadın yazarsa, kadın gibi, erkek yazarsa, erkek gibi yazıyormuş. Ben biseksüelliği başka bir şey zannediyordum!
 
Onun gibi bir yazarın, neden AKP toplantılarında artan bir şekilde boy gösterdiği soruldu. ‘Ben bu soruya; ‘neden gitmeyeyim?’ diye cevap veriyorum’ dedi. Her halde AKP toplantılarında da, ‘neden LGBTT toplantılarına gidiyorsunuz?’ diye sorulduğunda aynı cevabı veriyordur!
 
Şems ile Mevlana’nın aşkı soruldu. EŞ bu ikisi arasında bir aşk olduğunu hissetmediğini, derin tasavvuf bilgisi ile bu ilişkinin sadece ulvî bir aşk olduğunu zannettiğini söyledi.

‘Yazılarınızda ‘öteki’nin önemli bir yeri var; siz ötekiyi kendi tecrübelerinizden biliyor musunuz’ diye soruldu. EŞ ötekiyi iyi biliyormuş; çocukluğunda İspanya’da milletlerarası bir kolejde yegâne Türk öğrenci olarak okumuş. Tam o sıralarda bir de Ağca, Papa’ya suikast girişiminde bulunmasın mı? Ertesi gün okulda sınıf arkadaşları, EŞ’e ‘öteki’ muamelesi yapmışlar! Yaa! Şöyle soluma baktım, arkalarda Destina ve Esmeray’ın çevresinde bir grup bin bir polis işkencesi görmüş travesti ve transseksüel oturuyor. Sağıma döndüm, Mehmet Sander’le göz göze geldik, arkalarda da orduyla cebelleşmiş, ‘vicdani redci’ olduğu için hapislerde sürünmüş Mehmet Tarhan ayakta, EŞ’i dinliyor! Kıpkırmızı oldum, utandım.
 
Dünyanın herhangi bir yerinde, herhangi bir eşcinsel konferansında EŞ böyle bir performans gösterseydi, dinleyicileri ciddi hesap sorardı. Ülkemizdeki LGBTT harekâtı çok terbiyeli, EŞ’i ‘mahalleye artist geldi’ yaklaşımı ile dinlediler, kitaplarını satın alıp imzalattılar.
EŞ, bir yazar olarak benim ilk dikkatimi çektiğinde ‘yaralı ve arızalı’ ve zaman zaman da ‘hedef’ alınan bir entelektüeldi. Rahat ve popüler bir hayat sürmeye karar verdiğinden beri tarikatlar tarafından desteklenen, etliye sütlüye karışmayan, anne, ticari ve şöhretli bir yazar olmuş. Türkiye’nin dişi Orhan Pamuk’u olmak için ticari hiçbir fırsatı kaçırmadığı belli. Kendi de söylüyor zaten: Artık öyle fazla edebi tartışmalara falan girmiyormuş; hayranları ile buluşmak onu daha mutlu ediyormuş. Son kitabının kapağı pembe olduğu için birçok erkek okuyucusu, kitabını gazeteye kaplayıp okuyorlarmış! Kolejli kızımız; EŞ, bu erkekleri anlıyor; kitabın ikinci baskısı gri çıkacak, çünkü 200.000 satması yetmez!
Batı’daki, özellikle ABD’deki eşcinsellere göz kırpacaksın, sonra Türkiye’deki yükselen politik İslam’la yatağa gireceksin. Bu, EŞ’in kendi serüvenine ihanet etmesidir. EŞ’in anlayacağı bir dille bitireyim: ‘Ms. Elif Şafak, you are a fraud*!’

*Fraud: Hilekâr. (Aslında bu ‘fraud’ kelimesi İngilizce bilenlerin takdir edeceği gibi EŞ’i tarif etmeye cuk oturan, anlamı ‘hilekârdan’ daha dolu bir kelime ama benim 1971 baskısı ‘Redhouse’ böyle çevirmiş. Ms. Şafak anlamıştır!) 


Etiketler: yaşam
nefret