26/08/2024 | Yazar: Oğulcan Özgenç
Kodlar; cinsel farklılıklara dair açıklığın tehlikeli olduğunu söyler ve neticede 'en yersiz'in üzerine çullanır. Yersiz görünmeme çağrısı dikkat çekmemeye denktir. Çıktığınız dolaba geri dönmeniz beklenir. Fazla olduğu düşünülen haliniz, ayrıcalıklı olanların sizden bir maske takmanızı istemeleri sonucunu doğurabilir.
Fotoğraf: Nan Goldin, Cookie at Tin Pan Alley, 1983
Sahnedeymiş gibi dans edersem,
Sana yersiz gibi mi görünecek?
Eğer bir maske takarsam,
Her şey yolundaymış gibi mi düşüneceksin?
Bu sözler, İngiliz bir Indie-Pop grubu olan The xx'in Performance isimli şarkısından. Sorduğu sorular kışkırtıcı; boşuna sorulmuş değil. Sanki bir bakışın ya da sözün; insanı normatif bir performansa çağırarak sıkıştıran ihtarına yanıt veriyorlar.
Belki de şöyle anlatmalı:
"Sahnedeymiş gibi davranıyorsun!"
"Sana yersiz mi görünüyor?"
"Burada bir maske takmalısın!"
"O zaman her şey yolunda mı görünecek?"
Bu ihtarlar, gündelik hayatın heteronormatif kodlarla işleyen mekanizmasında dönüp dolaşıp çoğunlukla lubunyaları bulur. Çünkü söz konusu kodlar; cinsel farklılıklara dair açıklığın tehlikeli olduğunu söyler ve neticede 'en yersiz'in üzerine çullanır. Yersiz görünmeme çağrısı dikkat çekmemeye denktir. Çıktığınız dolaba geri dönmeniz beklenir. Fazla olduğu düşünülen haliniz, ayrıcalıklı olanların sizden bir maske takmanızı istemeleri sonucunu doğurabilir. Takmanızı bekledikleri, heteronormatif düzenin kurallarını bozmayacak bir performansın maskesidir. Bunu çantanızda taşımanız ve yeri geldiğinde kullanmanız beklentisi dile düştüğünde, ikili bir hayat sürme çağrısı ile karşı karşıyasınızdır.
Bu yazıda; lubunyalardan ikili bir hayat sürmelerini, dikkat çekmemelerini ve görünmez olmalarını talep eden performans çağrılarından söz edeceğim. Bir otel odasıyla başlayan anlatının peşinde; çıktığımız ve tıkıldığımız dolapların izini süreceğim.
***
Nan Goldin, My Hotel Room in Valencia, 1987
Kendini, bu dağınık otel odasına benzetiyorsun. Hiçbir şey yerli yerinde değil. Sanki bu dört duvar başka bir evren. Sıkıştığını hissediyorsun. Kaos. Kapatılma. Bir çift kırmızı topuklu ayakkabı hışımla çıkarılmış; yatağın üstü, üzerine birbirinden kopuk cümleler karaladığın kağıtlarla ve ne olup bittiğini anlamaya çalışırken başvurduğun kitaplarla dolu. Yığın halindeki yastıklar, oturarak düşünemediğin için yatağa serildiğin günden kalma.
Kararın kesin. Dolaptan çıkacaksın. Birden fazla hayat sürmek istemediğine eminsin. Dolaptan çıktığında tek bir hayatının olacağını düşünüyorsun. Tek bir performans. Sana kendin olmadığını hissettiren maskelerle dolu alet-edevat çantasını yanında taşımana gerek kalmayacak. Bundan sonra kimsenin seni başka birisi olmaya davet etmeyeceğine, ikili bir hayat sürme talebinin sana temas etmeyeceğine dair katı bir inancın var. Dolaptan bir defa çıkılır ve oraya asla geri dönülmez sanıyorsun. Yanıldığından henüz haberin yok.
“Dolap kavramı iki şekilde ele alınabilir: bir taraftan bireysel ve biyografik, diğer taraftan kolektif ve tarihi. Heteroseksüel tercih kuşku götürmez bir gerçeklik olarak ortaya çıktığından beri dolap deneyimi her eşcinselin birinci koşuludur. Kelimenin bir tarihselliği olduğunu hatırlamak gerekir: Bir kuşağın görünmezlik geçmişini aşmaya çalıştığı eşcinsel özgürleşme yıllarında doğmuştur.”[1]
Hızlı adımlarla hedeflerine ulaşmaya çalışan insanlar, dizginlenemez bir kalabalık. Herkes sana bakıyor, dikkat çekiyorsun. Bedenine dokunan bu bakışların bir çağrısı var. Görünmemeni, dikkat çekmemeni, nereden çıktıysan oraya geri dönmeni talep eden bir çağrı bu. Ne de olsa; ezberlenmiş kodlar aracılığıyla ezel ebed böyle sürdüğü kabul edilen akışı bozuyorsun. Zorunlu heteroseksüelliğin ve ikili cinsiyet sisteminin sunduğu katalogdaki sınırlı sayıda 'normal' performanstan herhangi birini giymeye davet ediliyorsun.
Bakışlarıyla varlığını kemirdiklerini düşündüğün insan kalabalığının tam ortasından şimdi. Elini kolunu bağlamaya ve seni, nereden bulduklarını bilmediğin bir dolabın içine tıkmaya çalışıyorlar. Anlıyorsun ki, mesele dolaptan çıkmakla bitmiyor. Görünmez olmana ve dolaba geri dönmene ilişkin performans çağrıları her daim ensende. Senden beklenen ikili bir hayat: 'Evine dön ve istediğin her neyse orada yaşa. Bu halinle düzeni bozuyorsun!'
“İşlek bir yoldan ayrılmak çok zor olabilir, bu bir destek sisteminden ayrılmak anlamına gelebilir. Adrienne Rich’in ‘zorunlu heteroseksüellik’ dediği şeyi bu şekilde yeniden tarif etmeyi çok isterim. Zorunlu heteroseksüellik bir destek sistemi olmasının yanı sıra bir trafik sistemidir. Kolektif emek ile rota açık tutulur; bu çok fazla engelin yolu tıkamasını durdurma girişimidir.”[2]
Bir bardasın şimdi. Gecenin henüz erken saatleri. Arkadaşlarınla sohbet ettiğiniz masanın hemen çaprazında kalabalık bir grup oturuyor, eğlendikleri belli. O grubun parçası olan birisinden ilk bakışta etkileniyorsun. Bu, kimilerine gerçek gelmeyecek kadar hızlı gelişiyor. Az sonra herkes karşı konulamaz bir pop müzik eşliğinde dans etmeye başlıyor. Kendini, sadece etkilendiğin kişinin görüş açısındaki bir sahnedeymiş gibi hissediyorsun. Hareketlerin, içinde kıpırdanan sıcaklıktan olsa gerek her zamankinden daha iddialı. Sınır ihlal etmeden orada olduğunu göstermek istiyorsun. Şarkı bittiğinde arkadaşlarınla beraber masanıza dönüyorsunuz. Birisi kulağına şunu fısıldıyor: "Dikkatli olmalısın. Senden hoşlanıp hoşlanmadığını bilemeyiz." Bir cis-heteroseksüel olarak kendi deneyimlerinde asla sormadığı bir soruyu sormanı bekliyor senden. Görüyorsun; herkesi 'normal' varsayan kodlar iş başında. Kilitlenip kalıyorsun. "Peki, sen etkilendiğin kişilerin yönelimini ve/veya kimliğini benden beklediğin gibi düşünür müsün?" diye karşılık veremiyorsun.
“Rotayı izlediğinizde diğerleri sizi destekler; seçiminiz farklı cinsiyetten olduğu sürece (ve bazen daha da fazlası: uygun bir eş çoğunlukla aynı sınıftan, aynı ırktandır), aşklarınız kolektif olarak kutlanabilir; kayıplarınız için kolektif olarak yas tutulabilir.” [3]
Yüzünde esen ifadeden anlamış olmalı ki hızla tamamlıyor: "Ben seni düşünüyorum."
Elbette bu kadar basit değil, aslı şöyle: "Hadi bir maske tak ve dikkat çekme!" Dikkatli olmak, dikkat çekmemekle eşitleniyor. İncelikli bir oyuna davet ediliyorsun. Eline bir dikkat çekmeme tarifi tutuşturmak istiyor. İşte, sana ikili hayatı dayatan bir performans çağrısı daha.
“Her şekilde eşcinsele alttan alta da olsa bir dikkat çekmeme tarifi verilir: heteroseksüel normla harika bir uyum, eşli olma. Salt görünmezlik demek olan bu seviyede bir dikkat çekmeme hiçbir heteroseksüelden hiçbir zaman talep edilmez. Abartılı şekilde söylersek eşcinsellik tahammül edilmezdir; ‘normal’ken daha çok dikkat çekecektir.”[4]
***
Nan Goldin, Hotel Room, Zürich, 1988
Artık biliyorsun. Dolaptan bir kez çıkılmayacağını. Kadın gibi, erkek gibi, heteroseksüel gibi davranmanı -ya da olmanı- talep eden bunca performans çağrısı arasında dolaptan çıkmanın sonlanmayacak bir döngü olduğunu. Her daim ikili bir hayata çağrılacağını. Belki de binlerce kez dolaptan çıkacağını ve varlığını hissettirdiğin her an, çıktığın dolaba gerisin geri dönme çağrısıyla burun buruna kalacağını. Düzeni tehdit ettiğin anlarda bir bozguncu olarak sürekli ölçülü olmaya çağrılacağını. Ölçülü olmak dediklerinin, cis-heteronormatif kabullerin belirlediği bir performans biçimi olduğunu.
Ama şunu da biliyorsun: her dolaptan çıkışın kişisel tarihinde bir kırılma noktası olacak. ‘Normal’in performans çağrılarını püskürttüğün anlar hafızanda depolanacak ve devam etmeni söyleyecek sana. Bu çağrıların karşısına onurlanmayı koyacaksın. Pencere açıklığından süzülen ışık seni kendine çekecek her gün. Dedim ya; binlerce kez o dolaptan çıkacaksın.
En iyi kıyafetlerimle dolaptan çıktım
Arka sıradan ön sıraya kadar çıplak
Hadi partiyi başlatalım
Evet, ödüllendirilmeliyiz.
Hayat dandik bir gösteri için çok kısa[5]
Bu yazı ilk olarak Kaos GL Dergisinin Performans dosya konulu 194. sayısında yayınlanmıştır. Dergiye kitapçılardan veya Notebene Yayınları’nın sitesinden ulaşabilirsiniz. Online aboneler dergi sitesinden dergiyi okuyabilir.
*KaosGL.org Gökkuşağı Forumu’nda yayınlanan yazı ve çizimlerden yazarları ve çizerleri sorumludur. Yazının ya da çizginin KaosGL.org’ta yayınlanmış olması köşe yazılarındaki veya çizimlerdeki görüşlerin KaosGL.org’un görüşlerini yansıttığı anlamına gelmemektedir.
[1] Bu alıntı; Sel Yayınları tarafından Türkçeye çevrilen Homofobi Sözlüğü’ndeki (2018) Philip Mangeot’un yazdığı Dikkat Çekmeme/Dolap başlıklı maddeden alınmıştır (s. 71). Alıntıda yer alan ‘eşcinsel’ ifadesini ‘LGBTİ+’lar’ olarak okumayı öneriyorum.
[2] Bu alıntı, Sara Ahmed’in Feminist Bir Yaşam Sürmek kitabından alınmıştır (s.71). Adrienne Rich (1993) heteroseksüelliğin doğuştan gelen veya tek "normal" cinsellik olmadığını öne sürer. Rich, bu kavramla; zorunlu heteroseksüelliğin çeşitli yollarla uygulandığını belirterek heteroseksüelliği teşvik eden ve homoseksüelliği damgalayan toplumsal normların ve değerlerin varlığından söz eder. Rich’in ikili cinsiyet sistemi çerçevesinde-sadece kadınları ele alır- kurduğu bu iddia, bugün cinsel farklılıklar ekseninde genişletilerek okunuyor.
[3] Bu alıntı da Sara Ahmed’den. Az evvel okuduğunuz alıntının devamı (s.71). Bu şekilde bölündüğünde yazıdaki yerini daha kolay buldu.
[4] Yine Philip Mangeot’un yazdığı Dikkat Çekmeme/Dolap başlıklı maddeden.
[5] İsveçli şarkıcı Julia Alfrida’nın Coming Out isimli şarkısından.
Etiketler: insan hakları, yaşam