29/11/2010 | Yazar: Yıldırım Türker

Pınar Selek adı bir kez daha memleket semalarına vahşice gerildi.

Pınar Selek adı bir kez daha memleket semalarına vahşice gerildi.
Tam 12 yıldır izlemekte olduğumuz karanlık ve sonuçsuz bir davanın belirli bir aşamaya gelmişliği, ‘bomba’ kelimesinin yıldızlı alarmıyla ‘patlatıldı’ gazetemizde.
Buradaki ‘bomba karar’ buluşunun pek parlak ve radikal devrimci olduğuna inananlara, böyle bir devrimde yer almak istemiyorum demekten başka çarem yok.
Bir kere, Yargıtay gibi yakın tarihte pek şaibeli kararlarında ısrar etmiş, sözgelimi Hrant’ın yazısını inatla yanlış anlamış bir kurumun bu kararı, hiçbir şekilde ‘Bomba!’ ya da ‘Şok!’ vinyetleriyle sunulası bir şey değildir.
Ayrıca, 12 yıldır Şahmaran hikâyesine döndürülmüş bu davayı hâlâ hukuki bir vakıa olarak değerlendirmek de hiç kimseyi nesnel kılmaz.
Pınar Selek’in bombacı olduğu iddiasıyla başlatılmış olan zulüm üstüne ‘Haklı olan kazansın’ soğukkanlılığıyla gidip, bütün iddiaların ‘fifti-fifti’ dökümünü yaparak hukukun üstünlüğüne olan inancınızı değil, ancak ‘körleştirilmişliğinizi’ sergilemiş olursunuz.
‘Bakalım ne gerçekler ortaya çıkacak.’ Öyle mi?
12 yıl boyunca bu genç kadının başına gelenleri hiç mi izlemediniz? Davanın aşamalarının ne tür hukuk rezaletleriyle bezeli olduğunu bir yerlere kaydetmemişsiniz anlaşılan.
Pınar Selek’ı tanımamış; onu tanıyanların tanıklığından da hiç etkilememişsiniz besbelli.
Birtakım genç Özkökler piyasaya dökülüp Pınar’ın ‘suçsuzluğu’na inanmakta zorlandıklarını belirtmeye başladılar bile. Önce onun PKK bağlantılı olduğunu oturdukları yerden kanıtlayarak.
Bu kadınla 10 yıldır neden uğraşsınlarmış.
Özkök putkırıcılığından da medet umuyorlar üstelik. Pınar Selek ‘tabu’ kılınmış, ‘mahalle baskısı’na boyun eğip çarşıda ölen insanların haklarını yoksayamazlarmış.
Pınar Selek’i tabu ilan etmek, tipik Özkökgil buluşu bir tabu yıkıcılıktır.
Ağır işkenceden geçmiş, kolu sakat edilmiş, hayatının kaç yılını hapishanede geçirmiş, bir an soluklanamadan kendini yine topun ağzında bulmuş bir insanın ‘dokunulmaz, tabu’ olduğunu söyleyenin baltasını bileyen kim? 
Pınar Selek davası, siyasidir.
Hukuki bir yanı çoktan kalmamıştır.
Bir kez daha onun serüvenini yazmak, davasını anlatmak istemiyorum. Nesneller ve putkırıcılar bir zahmet bakıversin. Pınar’a tanık binlerce insanın kaydı duruyor. Mahkeme kayıtları da.
Nesnellik gayreti konusunu da Pınar’ın dostlarından Karin Karakaşlı’nın saklanası yazısından bir alıntıyla kapatmak istiyorum:
“Takip etmek değil, müdahale etmek istiyoruz. Çünkü ondan bombacı yapılmaya çalışılan dünya yalan bir dünyadır. Orada kimse huzurlu yaşayamaz. Müdahale ettiğinizde ise taraf olursunuz. Önünüzdeki resme bakar nesnel verileri yan yana getirir, akıl, yürek ve vicdanla kanaatinizi oluşturursunuz. Benim nesnelliğim Pınar Selek konusunda taraf olmamı gerektiriyor. Sizin de Pınar Selek’ten yana taraf olmanızı istiyorum. Hukuk adaletle eşanlama gelene kadar nesnel vicdan adına taraf olun. Pınar Selek için değil, gönül rahatlığıyla yaşanabilecek bir Türkiye için... Başka türlüsü haram hepimize.”
Son gördüğümde
Ben onu son görüşümü anlatmak istiyorum sadece.
Yargıtay haberi ‘gazetemizin başarısı’ olarak ‘patlatıldığında’ NTV’de Banu Güven, Pınar’la konuştu.
Soğuk bir Berlin akşamı. Ardında Brandenburg kapısı görülüyor. Pınar her zaman olduğu gibi ışık saçıyor. Ama üşüdüğü belli.
Kimisi etrafına ışık saçar. Halesi gökkuşağından, dokunuşu efsunludur.
Benzemeye çalışmaz. Gücünü çıplaklığından, tutkusunu dünyanın kırılganlığından alır.
Israrla onu benzetmeye çalışırlar. O, tutku ile çilenin ikiz kardeş olduğunu bilir.
Yakınmaz. Gülüşünü bir an olsun kaybetmez. Bir an olsun acılaşmaz.
Onu incitmeye çalışan, kendi çirkinliğiyle yüzleşir. İyice hırçınlaşır.
Pınar, o nadir insanlardandır.
Şu dünyada onun kadar çok kardeşi olan bir kişi tanımadım.
Sokak çocuklarından travestilere, kadınlardan erkeklere, canı yanan herkese onun kadar incelikli bir şefkatle dokunabilen bir kişi tanımadım.
Pınar, ‘Barışamadık’ kitabının bir bölümüne epigraf olarak Gandhi’nin bir sözünü koymuştu: “Barışçıl mücadelede en ufak bir kuşku başarısızlık için yeterlidir. Sonuna kadar başarılı olmanın yolu saflık ve dürüstlüktür.”
Pınar’ı tanımlayan iki kelime: Saflık ve dürüstlük.
Birkaç ay önce Berlin’de buluştuğumuzda kaygılarımı dindirmek için orada edindiği arkadaşlardan, hayatının rahat ve iyi yürüdüğünden söz ediyordu. Bana dönüp büyük bir içtenlikle, “Biliyorsun, ben çok şanslıyımdır” dedi. Hayır, şaka yapmıyordu.
12 yıldır kâbus yaşatılan, üzüntüden kalbi duruveren anasının acısından yaşadığı işkencelere kadar kaç kat cehennem hayatına itilen Pınar, gerçekten de şanslı olduğuna inanıyordu.
Şimdi, canım kardeşimin yaşadığı işkenceyi anlatmak zorunda kaldığı için mahçup olduğunu görüyorum.
Bir başka programda, telefon bağlantısında, ‘Post travmatik stres bozukluğu’ raporu aldığını söylerken şimdi sağlam ve güçlü olduğunu da vurgulamadan edemiyor. Bir de şakacı br sesle lafını bağlıyor, ‘..durum budur efendim.’
Pınar, mağduriyet dilini tanımaz. O, sevdiklerine dokunabildiği, onlarla kol kola yaşayabildiği için kendini şanslı bulur. İşkencesinden söz ederken çok daha beterlerini görenleri anmadan edemez.
Babası Ap Selek de o gece televizyonda kızının 8 gün boyunca ağır işkence gördüğünü söyler söylemez, ‘tabii 80 gün sürenler de vardı’ diye ekliyor. O da utanıyor, kızının yaşadıklarını büyütüyor görünmekten.
Alp Bey de Pınar gibi, öfkeye hiç yanaşmıyor. İçini karartmadan yanında duruyor kızının. Onu görünce insanın Pınar’ın gerçekten şanslı olduğuna inanası geliyor.
Bıkmadan yazacağız. Tekrar tekrar yazacağız.
On iki yıl olmuş. Pınar filistinaskısındayken yüzünü yumruklayan kahramanlar terfi etmiş, iş başında. Onu en ufak bir ahlaki ve mesleki süzgeçten geçirmeden Apo’nun nişanlısı ilan etmiş olan ‘Büyük gazete’nin de nedamet getirdiğini hatırlamıyoruz. Özkök bütün günahlarını zamanın ruhuna yazıp kurtuldu.
Hayat devam ediyor. Katiller, işkenceciler, katliamcılar vahşi Türkler cennetine kahraman olarak uğurlanıyor. Hayır, devletin Pınar’la işi bitmedi daha.
Tanıyan bilir
Onlar, bu genç kadının bombalardan daha güçlü olduğunu erken fark ettiler.
Her acıdan, her zulümden yüzünde aynı ışıklı gülümseme, aynı tevazuyla çıkışı besbelli onları deli etti.
Onu benzetemediler.
Pınar, etrafına mutluluk ve güç saçarak kendi seçmiş olduğu hayatı, kendi seçmiş olduğu hayatın müttefikleriyle birlikte sürdürüyor çünkü. Kadının özgürleşmesinden, heteroseksizme karşı direnmekten, barışın önemli bir tetikleyicisi olan vicdani retten dem vuruyor çünkü.
Onun yıllarını çalan, işkencecileri üstüne salıp canını yakan, anasını alan, hayatı ona zehretmeye çalışanlara rağmen hep saf ve dürüst kaldı.
Biz, Pınar Selek’i tanıyanlar, onun gözlerimizin önünde kaçak konumuna sürüklenerek, hapislerle, işkencelerle ya da bitmek bilmeyen gerilimlerle öldürülmesine izin vermeyeceğiz.
Her şeyden önce onun sevgisine, barışa olan inancına, saflık ve dürüstlükle beslediği umuduna tanığız. Tanık olacağız.

Etiketler: insan hakları
İstihdam