11/11/2014 | Yazar: Onur Caymaz

Onur Caymaz, Ali İsmail için yazdı

-Artık dayanamıyom…

- Neden anam?
 
- Kötü bakıyolar be aga!
 
- Kim bakıyo oğlum, asıl o önemli.
 
- Herkes bakıyo, hepsi önemli… Nefret ediyolar.
 
- Öyle mi diyosun, sana öyle geliyodur belki.
 
- Yok aga yok, anlıyo insan…
 
- İyi de oğlum senin işin bu la!
 
- Böyle iş mi olur aga?
 
- Niye ki?
- Dövüyoz, öldürüyoz milleti.
- Ölsünler, sana ne! Bok mu var, çıkmasınlar sokağa.
- Derdi olmayan sokağa çıkar mı, düşün aga.
- Ne düşüncem oğlum, hem sen kimin tarafındasın de bakayım…
- Taraf tutmak mecburi mi?
- Devletin güvenlik şeyisin sen Kadri! Neydi o, unuttum şeyi, hah, görevlisi görevlisi! Güvenlik görevlisisin, saçma sapan konuşma!
- Çok mu ihtiyacı var devletin güvenliğe?
- Görmeyeli kaçırmışsın keçileri.
- Uykumun arasında insanlar bağırıp duruyolar aga, uğultular, sirenler, ambulans şeyleri, yanık kokuları…
- Karı mısın la sen, ibne misin!
- Ne alakası var karılıkla, sen rüya görmüyo musun?
- Sana ne diye para veriyo evladım devlet. Aldığın maaşı helalinden al. Haram geçmesin ananın kursağından; kadıncağız bugünlere kolay getirmedi seni.
- İnsan öldürerek helal para kazanılır mı aga? Hem sen bilmiyon, annem…
- Ne oldu la! Müfide Teyze’ye bi şey mi oldu?
- Haberin yok tabi. Geçen, af edersin yıkanırken düştü, kalça kemiği kırıldı kadının.
- E, sonra?
- Hastaneye götürdük, sigortaya, daha ne yapcaz!
- Aman iyi bari.
- Ne iyi aga, ne iyi?
- Niye, iyi değil mi?
- Kemik yanlış kaynamış, iki aydır sürünüyo kadın. Bizim mahallede, şu ilkokul öğretmeni vardı bi tane, hatırlarsın, Bülent Hoca; dava açalım dedi.
- Hatırlamadım onu. Hem nereye dava açıyon sen gülüm, yakışır mı güvenlik şeysine.
- Yakışır, niye yakışmasın aga, anamdan başka kimim var dünyada.
- Ne yaptınız peki?
- Yıllık izin aldım bikaç gün.
- Bak hele şuna… Sonra?
- Çağlayan’a gittik sonra, adliyeye.
- Dava açmaya?
- He ya!
- Bülent’in işleri işte! Nerde pislik, din dinayet düşmanlığı orda bu Alevi bebeleri.
- Aga ne alakası var Alevilikle, Aleviyse ne olur hem?
- Ne mi olur?
- Evet ne olur?
- Oğlum… Bak ya… Tövbe Allah ya… Senin yolun yol değil, bilesin de.
- Niye aga, aklım almıyo cidden.
- Oğlum onlar seviştikten sonra yıkanmıyo bi kere.
- Bizimle mi sevişiyolar aga, bize ne!
- Kokarlar.
- Bülent Abi’den bi koku alamadım vallahi.
- Hem onlar birbirleriyle yatıp kalkıyo lan, sen mumsöndü diye bi şey duymadın mı?
- Duydum.
- Eeee?
- Sen her duyduğun şeye inanıyo musun aga?
- Bak hele, lafa söze bak hele! Sen Tophane’ye, kahveye uğra bence bi ara, aklın gitmiş senin. Bizim Muhittin Hoca’nın sohbete gel, biz seni toparlayak orda. Her salı, Topal’ın kahvede, akşam namazından sonra.
- Muhittin’i çağır buraya aga, o gelsin, burada sohbet edelim.
- Ne işi var dindar adamın meyhanede oğlum, Müslüman adam o!
- Sen de Müslüman değil misin? Senin ne işin var meyhanede?
- Ben rakımı da içerim, namazımı da kılarım götelek, kalbim temiz olduktan sonra.
- Rakı içtikten sonra namaz mı kılınır aga?
- Aklın ermez senin o işlere, Allah bilir herkesin içini. Sen şu davaya gel hele davaya!
- Gittik dilekçe verdik işte Bülent Abi ile…
- Bak şu yaptığın işe ya, anlamıyom hiç. Sonra…
- Sonra hadi gel bi şeyler içelim dedi Bülent Abi.
- Bülent Abi’ne sokayım senin!
- Aga öyle deme. İndik Beyoğlu’na…
- Vay arkadaş ya! Sultanahmet dururken, kimin eli kimin cebinde belli olmayan, nikâhsız orospuların bok çukuruna ha! Ne işin var oğlum senin, ne işin var orda!
- İkindiyin gittik oturduk bi yere, bira söyledik.
- İçecek adam mı kalmadı ya! Kimlerle nerelere gidiyon sen!
- Aga ne yapalım, sen mahalleden ayrıldıktan sonra dağıldı bizim çocuklar.
- Ben ne yapayım oğlum, işim gücüm var benim de.
- Doğru tabii, senin işler yoğundur tabii, yeni mi o saat sahi?
- Yeni ya gülüm, yengen almış.
- Saatin iyisinden anlıyo Esma abla.
- Esma değil la at, öteki yengen! İş yaptığımız belediyede tanıştım bunla.
- Sen işleri iyice büyütmüşsün aga.
- İşte kendi çapımızda.
- Çapın da büyümüş canım; göbeklenmişsin maşallah, maçları da bıraktın; gece maçı yapıyosundur artık bolca.
- Terbiyesizlik etme la. Anlat hadi, içmeye gittiğinizde ne oldu sonra?
- Ne olsun aga, oturduk muhabbet ettik falan işte. Kadın kız, şu bu, olaylar falan. Bi ara bi baktık mekânın camlar aşağı inmiş.
- Alnındaki çizik ordan mı?
- Ordan valla, cam parçası sıyırdı geçti.
- Gösteri falan mı vardı? Kaçsaydınız. Öyle bi olay oldu mu topukluycan yeğenim.
- Ben de öyle dedim Bülent Abi’ye; eylem var kaçalım dedim. Bi görelim bakalım dur dedi; hem bak bu sefer karşı taraftasın, sivildesin, diğer tarafta olmak nasıl bak bakalım dedi.
- Laflara gel laflara, cibilliyetine soktuğum! Ben sana bi şey diyeyim de Kadri, sıyırmışsın iyice sen oğlum, amı götü dağıtmışsın.
- O öyle deyince ben de kaçmayı yediremedim kendime. Karıştık kalabalığa. Bizim ekipler, hep karşımda bizim çocuklar… Gazcı mangalar, çevik; kopkoyu kalaba. Öte yanda rengârenk çocuklar… Ellerinde bayraklar, bi şeyler, yazılar… Bizim ora karanlıkmış aga, o gün anladım, biz hep yalnızız, hepimizin adı tek: Polis. Kalabalıksa cıvıl cıvıl abi. O gün dank etti kafama.
- Fişşeği kafana yedin miydi görürdün gününü, at seni!
- Sıkan olmazsa kimse fişek yemez aga!
- Bok mu var, çıkmasınlar o zaman sokağa.
- Herkes evde otursun yani.
- Çıksınlar o zaman ama çıkınca da oraya buraya zarar veriyolar, taş atıyolar.
- İyi de biz o adamların üstüne kimyasal gaz sıkıyoz be aga!
- Sen tamamsın anam, olmuşsun! Sen bence git dinden minden çık, komünist ol.
- Aga komünist olmakla alakası yok; ben artık polis olamıyorum galiba. Bak bi fikrim var, gel sen benim yerime geç, sen benden daha çok polis gibisin…
- Yavrum sen kaffaya fişeği yemişsin!
- Ben değil, Bülent Abi yedi.
- Ne?
- Öyle valla. Sabah çıktı hastaneden. Neyse aga, kalkayım ben. Yarın iş var. İznim bitiyor. Şu parayı da alıver, benim hesap.
- Salı akşamı gel Topal’ın kahveye bak, dinle beni. Hem senin para geçmez burada!
- Geçer geçer, niye geçmesin, olur mu öyle? Arkamızdan katil diye bağırıyolar ama bizimki de helal para!
- İyi ya, öyle olsun. Müfide Teyze’ye selam söyle, iyi geceler…
- Sana da…
 
Yaz, 2014 (Yeni öykü kitabımda yer alacak bu hikâye, aynı zamanda Sarnıç Öykü dergisinin Eylül Ekim 2014 sayısında yayımlanmıştır.)

Etiketler: kültür sanat
nefret