10/05/2010 | Yazar: Selçuk Candansayar

1Mayıs’ta Taksim’de toplanan kitle ve mitingin genel havasına dair bazı karamsar değerlendirmeler yapılıyor.

1Mayıs’ta Taksim’de toplanan kitle ve mitingin genel havasına dair bazı karamsar değerlendirmeler yapılıyor. Bu yorumların ortak noktası coşku eksikliği, düzensizlik, sahnedeki konuşmalara ilgisizlik ve yine sahneden söylenen marşlara katılımın az olması.

Bu yorumlar ağırlıkla eski yılların büyük mitinglerine katılan ya da bu mitingleri gözlemleyenlerce yapılıyor. Onlara kalsa neredeyse 1 Mayıs’a katılanların büyük çoğunluğu ruhsuz ve politik bilinci gelişmemiş gençlerden ibaret. Alana devrimci bir eyleme katılmanın sorumluluğuyla girmedikleri, disiplinli yürüyüş kortejleri oluşturmadıkları, sloganlara gür ve tek bir haykırış oluşturacak şekilde katılmadıkları, “Devrim Şehitleri için Saygı Duruşu” yapmadıkları gibi bir dizi eleştiri söylenip yazıldı.

Sol örgütlerin bazıları üyelerini ‘eski zamanlar’ ın disiplini içinde İstanbul’a taşıyıp, alana da aynı disiplin içinde sokmak için epey bir uğraş verdi. Bunlar arasında korteje katılanları yaş sırasına göre dizmeye kalkanlar bile oldu. En ön sıraya 77 ve 78 1 Mayıs mitinglerine katılanlar, sonra gençlerin anababaları ve sonra gençler şeklinde bir sıradüzen oluşturmaya çalışanlar, uğraşların başarısızlıkla sonuçlanmasına oldukça öfkelenmişler.

Alana birörnek bayrak ve flamalarla, dörtlü beşli sıralar halinde sokulmaya çalışılan gruplar ya alanın hemen öncesindeki kontrol noktalarını aştıktan sonra ya da alana girdikten sonra dağıldılar. Sadece bir iki grup yandaşlarının bir bölümünü alan içinde bir arada tutabildi. Hem işçiler ama daha çok da gençler alanın içinde sürekli bir hareket halindeydiler. Bazıları üçlü dörtlü gruplar halinde yere oturarak mitinge katıldılar, sevgililer sarmaş dolaş gezindiler, bir bölümü ise olduğu yerde çakılıp sadece orada olma halini yaşantıladılar. Hürriyet anıtı birbirinden çok farklı örgütlerin bayrak ve flamalarıyla rengârenk oldu. Hiçbir grup bir diğerinin flama, bayrak ya da pankartına müdahale etmedi.

Benzer bir hareketlilik içinde olan epeyce ‘yaşlı’ da vardı. Onlar da miting alanını dolaşıp durdu. Orada olmak, o karmaşık yapının, yığının içinde soluk alıp vermek onlara yetiyor gibiydi. Bu yetme hali özellikle yirmili yaşlarda oldukları belli olan gençler için çok açıktı.   Mitinge katılanların ezici çoğunluğunun 12 Eylül sonrası doğmuş oldukları belliydi.
Kavgacı değillerdi, kavga etmeye gelmemişlerdi. Orada olmak, o ana eşlik etmek, o anın içinde olmaktan memnundular. Sıradüzensiz, karmaşık ve rengârenk, biteviye bir hareketlilik içinde, kaynayan, kaynaşan, capcanlı bir kitleydiler. Ama bütün bu hareketlilik içinde kesinlikle politiktiler. Doğru yanlış tartışılır ama işte ne kadar dinlemeseler de kürsüye istemedikleri birinin çıkmasını da engellediler. Yani hem müthiş bir düzensizlik ve disiplinsizlik içinde kaynaşıyorlardı ve fakat aynı zamanda bir anda ortak bir eyleme de dönüşebiliyorlardı.
Ve evet, o gençlerin hepsi bir devrime inandıkları için oraya gelmişlerdi. Bir devrim imkânı için bir araya gelmişlerdi. 30 yıldır süren darbenin vahşi zulmüne karşın, bütün o işkencelere, öldürmelere, hapislere, baskıya rağmen on binlerce genç oraya Taksim’e bir imkân olarak devrimi seçtikleri için gelmişlerdi.

Kıvıl kıvıl kaynayan toplumun dip dalgası onları sırtına alıp Taksim’e taşımıştı. Hepsi yeni bir toplumun yeni politik eylemcileri olarak güle oynaya, öpüşe sarıla alandaydılar. Bazı ağabeyler onları disiplinsiz buldu. Oysa onlar artık devrimin militarist sıradüzene tabi çelik iradeli, çelik disiplinli devrimci askerleri olmak istemeyen bizatihi yeni toplumun yeni devrimcileri olmak isteyen gençleriydi.

Nerede ve ne zaman bir eşitsizlik ve sömürü varsa tarihte, her defasında içinden buna karşı çıkan devrimci tohumu da filizlendiriyor çünkü. Mesele şimdi çatırdayan bu yeni devrim tohumunu eskinin, geçmişte kalanın örgütlenme modeliyle yeşertmenin mümkün olmadığını görebilmekte.

Yeni toplumun yeni devrimci pratikleri Taksim’deki sıradüzensiz, antimilitarist kitlenin yeni politik anlayışından  doğacak. Tam da bu sürece kafa yormak gerekiyor.

Etiketler: insan hakları, çalışma hayatı
nefret