13/10/2010 | Yazar: Atalay Göçer
“isyan eden halklardan yana oldum.”(1) jean genet “aşkta serbestlik ve özgürlük” kavramına - erkeklerin kadınlara ö
“isyan eden halklardan yana oldum.”(1) jean genet
“aşkta serbestlik ve özgürlük” kavramına - erkeklerin kadınlara öncülleri ve ataları gibi davrandıkları gerekçesiyle - karşı çıkan anarka-feminist saornil, erkeklerin cinselliği cinsel organlara indirgediğini söylerken kadınların kendilerini örgütlemeleri ve kurtuluşu kendilerinin çizmeleri gerektiğini savunur, zira insanı eksiksiz özgürleştirme ideali, somut taleplerin ve analizlerin söz konusu olduğu yerde çözümsüz kalacaktır. benzer bir eleştiri hakim bey'in kaleminden şöyle dökülmektedir:
“anarşizm, trajik geçmişle imkânsız gelecek arasında, şimdi’yi kaybetmiş gibidir; sanki kendi kendisine, şimdi ve burada, “gerçek arzularım nelerdir”, diye sormaktan korkuyor. çok geç olmadan “ne yapabilirim? ...” evet, kendini, uğursuz bakışlarını sana dikmiş ve "gerçek arzun nedir?" diye soran bir sihirbazın karşısında hayal et: kekeleyip zırvalıyor musun, işi ideolojik laf kalabalığına mı getiriyorsun?”
bu bağlamda yeni toplumsal hareketleri temsili reddetme ve siyasi iktidar arayışından kaçınma gibi anarşizmin kimi uğraklarının yeniden canlılık kazandığı direnişler olarak görmek mümkün. eski sistem karşıtı hareketlerin dünya sistemindeki hakim güçlerin militarizmini, sömürüsünü, emperyalizmini ve ırkçılığını denetleme konusundaki zayıflığı, hatta kimi zaman bu güçlerle yaptıkları suç ortaklığı, vietnam'daki savaşa karşı tutumu gerekli kılmıştı. öte yandan mülksüz olanların ve dünya sistemindeki altkatmanların (altproleterler, güvencesizler, etnik ve ırksal azınlıklar, göçmenler, kadınlar ve eşcinseller) sorunlarının anlaşılmaması, geleceğe aşırı ayrıcalık tanınmış olmasından ve içinde yaşanan anın gözden çıkarılmasından kaynaklanıyordu.
deleuze ve guattari, “insanların tek şansı devrimci oluştadır”, derken sınıflardan çok azınlıkların altını çizer: belli bir mekan-zamanı işgal etme, kaplama ya da yeni mekan-zamanlar icat etme yoluyla tanımlanacak “savaş makineleri” statüsü aramaktan ibaret bir devrimci hareket.
bu devrim kavramı, bir toplumdaki merkezi iktidar noktasının altüst olmasından ziyade bir değişimin ne miktarda ve ne denli derin olarak yol aldığı meselesiyle ilgilidir. bu, deleuze ve guattari'ye olduğu kadar foucault'ya göre de tehlikeli bir girişimdir: karşı olduğu iktidar tarafından her zaman sömürgeleştirilebilir (saul newman, 2001, 179). bu yüzdendir ki devrim, daha çok çoklu mücadeleler, stratejiler, yerelleşmiş taktikler, geçici geri çekilişler ve ihanetler alanıdır.
68 devriminin tezahürlerinden biri olarak stonewall isyanı, mücadeleye toplumsal muhalefetin diğer bileşenlerini de çağırıyordu. bu hareketlerin içinde aktif olarak yer almış olan gay liberation front (eşcinsel özgürlük cephesi) üyeleri, siyah hareketinden feyz aldıkları gibi (siyah gücü sloganı eşcinsel gücüne dönüşmüştü) kadın hareketinin cinsiyet ayrımcılığına yaptığı vurguyla kişisel olanın politik olduğunu, dolayısıyla deneyimin önemini de savundular. hareketin isminin vietnam özgürlük cephesine gönderme yaptığını söylemeye gerek yok. savaş karşıtı hareketin ifşa ettiği gelenekçi ve güç kullanmayı meşrulaştırıcı hükümet politikaları sonucu gelişen anti-militarist tavır ile karşı kültür hareketinin anti-otoriter etiği eşcinsel hareketin sahiplendiği değerler olmuştu.
“nasıl olmak istiyorsan hemen şimdi ol” şiarıyla devrimci eşcinsel hareketi, mücadelesini diğer azınlıkların davalarıyla bağ kurarak, siyahlar, feministler, latinler, kızılderililer, hippiler, gençler, öğrenciler ve işçilerle baskı ve önyargının diğer kurbanlarına destek veriyordu. düşmanı; örgütlü din, iş ve tıp dünyasıyla birlikte “amansız, baskıcı bir hükümet sistemi” şeklinde tanımlıyor, bu negatif güçlerin mantık ve adalet çağrılarıyla değil, “ancak güç ve zor kullanarak” ortadan kaldırılabileceğini söylüyordu. bütün bunların yanında eşcinsellerin heteroseksüel ahlak kurallarından bağımsız, o kurallara dayanmayan bir hayat tarzı ve estetik oluşturmalarında da ısrar etti.
demokrasinin ötekinin gücü demek olmadığını, güç sergilemek için hiçbir ehliyeti olmayanların gücü olduğunu teslim ettiğimizde türkiye'deki lgbtt hareketlerinin büyük oranda uzlaşmacı olduğunu söyleyebiliriz. uzlaşma, ranciére'e göre, özneleri ekarte edip yerlerine gerçek taraflar, toplumsal gruplar, kimlik gruplarını vb. koyarak siyaseti ortadan kaldırmak anlamına gelir. uzlaşımsal pratiğin gayesi, yasa ve fiili durumun özdeşliğidir. başka bir deyişle, uzlaşma demokrasinin bir toplumun yaşam biçimine indirgenmesi demektir.(2)
doğru olanla yanlış olan arasındaki fark, yaşanılan devrin şartlarına göre değerlendirilecektir.(3) dolayısıyla 2000'li yılların türkiyesi ile 1970'li yılların amerikası arasında bir kıyaslama yapmak değil gayem. öte yandan özgürlük için mücadele etmek, devrimci olmak, içtihat düzleminde hareket etmekse insan hakları anlamını yitirir. hakkı yaratmak gerekmektedir. jeffrey weeks'in de belirttiği gibi lgbtt bireylerin, ataerkilliğe ve heteroseksist ahlakçılığa karşı mücadele ederek bütün ahlakların “icat edildiklerini”, ne ebedi ne de kültürlerarası geçerliliği olan doğrular olduklarını göstermeleri gerekmektedir. nefret suçlarına ve genel ahlak dayatmasına karşı yürütülen hukuki mücadeleyi bu kapsamda düşünebiliriz. keza en küçük talepten hareketle eyleme geçmeksizin, iktidarın herhangi bir uygulama noktasına hiçbir şekilde müdahale edilemez. eğer mücadele iktidara karşı veriliyorsa iktidarın kötüye kullanılmasına maruz kalan herkes, bu iktidarı hoş görülemeyecek bir şey olarak gören herkes, mücadeleye bulundukları yerden ve kendi etkinliklerinden yola çıkarak katılabilirler (michel foucault, 1972). aslolan çok odaklı bu hareketlerin etkin ve süreksiz noktaları arasındaki yatay ağların ve bağlantıların nasıl kurulduğudur.
örneğin, bir savaş makinesi olarak the aids coalition to unleash power (act up – aids'e karşı güç birliği), bilinçli doğrudan eylem(4) taktiğine yoğunlaşan stratejisi ile aids üzerinden günah keçisi ve mağdur ilan edilen eşcinselliği hükümetin, kilisenin, bilim çevrelerinin ve burroghs wellcome ilaç şirketinin karşısına güçlü bir muhattap olarak çıkardı. aids yüzünden ölme riski taşıyanları olduğu kadar durumun vehametini kavrayan lgbtt bireyleri de harekete kattı. afrika kökenli amerikalılar ve latinler, uyuşturucu kullanımı nedeniyle aynı hastalıktan mustariptiler ve haliyle hareketteki yerlerini aldılar. ayrıca kadınlara hastalığın bulaşma şekli üzerine verilen eğitimin sonucu olarak bir futbol maçında “prezervatifsiz aşk olmaz” ve “güvenli seksten kaçmayın” yazılı pankartlar açıldı. taban düzeyindeki ve hukuk alanındaki politik mücadelenin katkıları bir yana, aids konferansını basan aktivistlerin eyleminden bir ay sonra – act up'ın talep ettiği doğrultuda - aids politikalarının hazırlanmasında aids'li insanların daha fazla katılımının sağlanması, daha fazla tedavi ve ilaç deneyi yapılması ve hükümet fonlarının maliyet açısından daha verimli bir biçimde kullanılması sağlandı.
benzer bir şekilde, toplumun bütün ortamlarına yayılmış heteronormativiteden kendini kurtararak arzunun mikro-politikasını yürütebilecek ve toplumun cinselliği maruz bıraktığı güç ilişkilerinin bütününü açığa çıkaracak ya da görünür kılacak eylemlilikler bir cinsel oluşun ilerleyişini sağlayabilir.
psikanalitik yorumlara ve indirgemelere karşı “çok yönlü arzunun dışlayıcı olmayan dallanıp budaklanmalarının edimsel haldeki sistemine” (guy hocquenghem, 1974) kendini açan bir lgbtt hareketinin meselesi, eşcinselliği kabul ettirmek ve lgbtt bireyleri haklara sahip birer özne olarak ortaya koymak değildir. heteroseksüel ve lgbtt bireyler arasındaki eşitlik ve eşcinselliğin mekan-zaman üstü aynılığı gibi evrensel kurgular/kavramlar üzerinden yapılan mücadeleler, vatandaşlık bilincine sahip vergisini ödeyen, askere giden, aile kuran vb. lgbtt bireylere olsa olsa heteronormativite içerisinde nefes alınabilir bir alan açmıştır. hakların genişletilmesine yönelik talepler, cinsellik ve cinsel kimliklerin özgürleştirilmesi ve siyasal ve toplumsal yapılara nüfuz etmiş heteropatriyarkal ve hiyerarşik yapıyı dönüştürmek konusunda yetersiz kalmıştır.
1989'da sovyet ülkelerinin dağılması ve berlin duvarının yıkılmasıyla birlikte değerlerin sorgulandığı yeni bir süreç başladı. artık eşitlik, farklılık kavramıyla birlikte düşünülüyor. evrenselliğe yapılan vurgu ise yerini yerelliğe ve özgüllüğe bıraktı. dolayısıyla batıdaki lgbtt hareketleriyle - hegelci bir mantıkla - zorunlu olarak benzer süreçlerden geçmemiz gerekmiyor, her ne kadar türkiye lgbtt hareketlerinin yolunu büyük ölçüde açmış olsalar da.
12 eylül 1980 darbesiyle örgütlenme sürecinin askıya alınması ve geciktirilmesine, heteropatriyarkal ve hiyerarşik yapılara, neoliberal ve teoliberal politikalara, kürdistan'daki savaşa vs. rağmen geliştirilmeye çalışılan lgbtt politikaları, pek çok viraj ve kavşakları olan bir yolda - kesiştiği ve teğet geçtiği noktalarda - güç ilişkilerinin analizi ve bunların deşifrasyonu konularında nasıl bir metodoloji sergilerse toplumsal dönüşüm ya da (d/ç) evrim mümkün olur? bu yazıda yönteme dair kısmen de olsa post-yapısalcı anarşizm açısından bir değerlendirme yapmaya çalıştım. gürültü de müziktir. yalnızca üçüncü kulakla dinlemeyi öğrenmeliyiz (rolando perez, 2008).
(1) filistin araştırmaları dergisinde yayınlanan bir söyleşide kendisine filistinliler, kara panterler ve kızıl ordu fraksiyonu ile olan yakınlığı sorulduğunda genet'nin verdiği yanıt. (açık düşman, metis yayınları, 1994, s.163)
(2) jacques ranciére'in insan haklarının öznesi kimdir? makalesinden.
(3) kitabül cilve, 1.bölüm, 15. ayet
(4) yürüyüşler, gösteriler ve diğer halka açık gösteri biçimleri genelde “doğrudan eylem” (direct action) olarak adlandırılsa da, bu terim asıl olarak aktivistlerin belirli bir bireyin ya da kurumun karşısına bir dizi talep ile çıktığı eylemler için kullanılmalıdır (randy shaw, 2001). bkz: üniversite ve fabrika işgalleri, ALF, vs.
kaynakça:
cantzen, rolf: daha az devlet daha çok toplum, ayrıntı yayınları, 1994
deleuze, gilles: ıssız ada ve diğer metinler, bağlam yayınları, 2009
deleuze, gilles: müzakereler, norgunk yayıncılık, 2006
duberman, martin bauml: stonewall isyanı, agora yayıncılık, 2008
hakim bey: postanarşizm anarşi makalesi, 1987
newman, saul: bakunin'den lacan'a anti-otoriteryanizm ve iktidarın altüst oluşu, ayrıntı yayınları, 2006
shaw, randy: aktivistin el kitabı, ayrıntı yayınları, 2001
tesmeralsekdiz, 4: insan hakları: nasıl hak, hangi insan?, 2009
toktaş, şule & altunok, gülbanu: yeni sosyal hareketler çerçevesinde türkiye gey-lezbiyen hareketi ve siyasalın dönüşümü, kaos gl sempozyumu, 2003
wallerstein, immanuel; arrighi, giovanni; hopkins, terence k.: sistem karşıtı hareketler, metis yayınları, 2004
Etiketler: yaşam, siyaset