27/07/2024 | Yazar: Jüjü
HIV ile tanışmak bazen içinden çıkılması güç bir kuyuda bir ip uzatılmasını beklemeye benziyor. Bu bekleyişin amansız bir bekleyiş olduğunu, o kuyudan çıkmak için tırnaklarınla etini acıtmak pahasına yukarı tırmanmak gerektiğini öğrendim.
Günleri tek tek hatırlamam ama bir günün sabahını hiç unutmuyorum.
Sabah ereksiyonunun ve uykudan henüz tam uyanamamanın verdiği mahmurluğun etkisindeyken gelmişti seks. Bir sokak üstümde oturan genç subay, işe gitmeden önce orgazm armağan etmek istemiş olmalıydı diye düşündüm. Odadaki her nesnenin üstünde kinky fetişlerimizi yarıştırırcasına gösterdiğimiz performans ile terimiz ve salyalarımız birbirine karışmıştı. O sabah alt ve üst kattaki komşularım, ev arkadaşlarım epey hasetlenmiş olmalı diye düşündüm. Bir anlığına iki haftadır stresle ne zaman çıkacağını beklediğim test sonucumu unutmuştum. Vedalaşırken sorduğu o soruyla yeniden hatırladım; “temizsin değil mi?”
O sabah, çok iyi bir seksin ardından bilgisayar başına oturmuştum. İlk işim duş almak değil, hastane otomasyon sistemine girip test sonucumu kontrol etmek oldu. “Kritik” yazıyordu; “acilen hekiminize başvurun” diyordu. Kalp atışlarım bir anda hızlanmış, tüm vücudumu bir yangın kaplamış ama ayaklarım beni desteklemiyor gibiydi. Odadan çıktım. Kapıda yan odamda kalan ev arkadaşımla karşılaştım. “HIV pozitif çıktım” dedim bomboş bir ifadeyle. “Hak ettin” oldu cevabı.
10 yıldır cinsel sağlık eğitimlerine katılmış, cinsel yolla aktarılan enfeksiyonlara dair yönlendirmeler ve danışmanlık yönergeleri çalışmalarında yer almış, HIV/AIDS farkındalık kampanyalarının yaygınlaştırılmasını önemsemiş ben, tüm hayatım yıkılmış gibi hissediyordum. Bomboştum. Duygularımla yeniden bağ kuramıyordum. Bu sabah bir an önce bitmeliydi. Silkelenmeliydim ama nasıl…
Duygusal desteğe ve dayanışmaya ihtiyacım hiç olmadığı kadar ihtiyaç duyduğum o sabah diğer ev arkadaşım koştu imdadıma. “Canını sıkma, abla! Beraber gideriz.” dedi. Beraber gittik hastaneye. Her adımda yanımdaydı ve o tüm tetkiklerin yapılması için gerekli olan yatan hasta kaydımda sabah 8’dan akşam 6’ya kadar bir an olsun yanımdan ayrılmadı. Bacılığın ne olduğunu ilk kez o gün eksiksiz yaşadım.
10 yıl yaşatsak seni yeter…
Hekimimle pozitif olduğumu öğrendikten sonraki ilk görüşmemdi. Beni detaylıca bilgilendirmeye çalışıyordu. Öyle ifadesiz ve duygusuz oturuyordum ki karşısında, beni kendime getirmek için bir cümle kurdu; “10 yıl yaşatsak seni yeter.” Bir anda kendime geldim. Kaşlarım öfkeden havaya kalktı. Beklediği tepkiyi almıştı. Devam etti; “10 yıla kadar kesin tedavisi bulunacaktır. Bu kadar dert etme. Meslek hastalığı gibi düşün. Bundan sonrası senin ilaçlarını düzenli kullanman, genel sağlığına dikkat etmen ve kendini başkalarından korumandan ibaret olacak. Farzet ki diyabetsin.” Müthiş bir kendine gelme yaşadım o sabah. Bu konuşma bana çok iyi gelmişti. İhtiyacım olan tek bilgi buymuş gibiydi.
Tıbbi bilgi edinmek tüm hayatımı yeniden kurmama yetemedi
Akran desteğine, seçilmiş aile desteğine ihtiyacım vardı. Hayatımın her anını yeniden kurgulamak zorundaydım. İktidar çatışmaları yaşanan gerçek dünyada HIV+ olmanın karşılığı baskılanmak, yaftalanmak, iktidar alanlarından dışlanmak ve rekabet çarkında dişlilerce öğütülmek olacaktı. İki hafta önce istifamı sunduğum ve ısrarla istifa edemezsin deyip reddedildiğim, tam da bu alanda çalışan bir özne kurumundan o gün seçilmiş ailem olarak gördüklerime haber vermiştim. Benim rızam dışı birkaç kişiye de haber vererek evimde toplanmışlardı. “Bundan sonra madiliklisin. Tedavi için sigortaya ihtiyacın olacak. Başka bir yerde de artık iş bulamazsın. Sike sike pazartesi işine döneceksin.” cümleleri kulağımda 8 yıl sonra bile hala çınlıyor.
Kin tutmadım, not tuttum
Yıllar içerisinde o sabahların hatırası hafızamdan hiç gitmedi. Gitmesine müsaade edilmeyecek kadar çok çirkin sabahlar ve akşamlar yaşattılar. Rızam dışı üçüncü kişilerle sağlık statüm paylaşıldı, tanımadığım kişilerce sen “HIV’li misin?” sorusuna maruz bırakıldığım tacizler yaşadım. Unutmadım, unutmayacağım yaşadığım hiçbir şeyi. Tüm bu sabahların sonunda güçlenen de dirayet gösteren de saygınlığını yeniden kazanan da ben oldum. Reddedildiğim tüm imkanlardan faydalanabildiğim günleri gördüm.
HIV ile tanışmak bazen içinden çıkılması güç bir kuyuda bir ip uzatılmasını beklemeye benziyor. Bu bekleyişin amansız bir bekleyiş olduğunu, o kuyudan çıkmak için tırnaklarınla etini acıtmak pahasına yukarı tırmanmak gerektiğini öğrendim. Her gün daha fazla bilgi edindim, yeni bilgiler üretilmesi için talepte bulundum. Onarıcı adaletim için kendi yöntemimi geliştirip, başkalarına da bu örneği sundum. Bir miras oluşturdum. Kamusal olmayan bu mirası doğru kişilere emanet ettim.
Geçmişe dönüp bugünden baktığımda o genç lubunya halime söyleyeceklerimi hazırladım:
“Sabret! Paylaşmaktan korkma! Bilgilen ve güçlen! Kendi yolunu ve yöntemini sadece kendin için değil, senden sonraki herkesi ve senden önceki herkesi de düşünerek oluştur. Bir mirasın olsun. Adını pozitif miras koy.”
Bu yazı, Türkiye Avrupa Vakfı’nın yürüttüğü SAHNE projesi kapsamında Avrupa Birliğinin mali desteği ile hazırlanmıştır. İçerik tamamıyla yazarın sorumluluğu altındadır ve Avrupa Birliği’nin görüşlerini yansıtmak zorunda değildir.
Etiketler: insan hakları, sağlık, sağlık hakkı, hiv, sahne projesi