26/03/2022 | Yazar: Anjelik Kelavgil

Ben mesela, cidden çok sıkıldım artık her an her yere sirayet eden bu örtülü ya da aleni transfobiden. Akışımı bozuyor, tadımı kaçırıyor; motivasyonumu boğuyor, odağım dağılıyor.

Putkam şişti! Kaos GL - LGBTİ+ Haber Portalı

Fotoğraf: Büşra Erinkurt / csgorselarsiv.org

Transfobi ve ekonomik kriz üzerine sesli düşündüğüm bir dönemden geçiyorum. Transfobiyi düşünürken zihnimde 3 boyutlu, hareket halinde ve iç içe geçmiş, düğüm olmuş lenf sistemine benzer bir yaratık canlanıyor hep. Ya da Dolmabahçe’nin kanser olmuş asırlık çınarları. Tüm toplumu, tüm boyutlarıyla her zerresine kadar sarmış bir petrol atığı gibi leş ve tat kaçıran - esenlik bozan, yapış yapış bir madde gibi de canlanabilir zihinlerde. Endişe verici buluyorum.

Ben mesela, cidden çok sıkıldım artık her an her yere sirayet eden bu örtülü ya da aleni transfobiden. Akışımı bozuyor, tadımı kaçırıyor; motivasyonumu boğuyor, odağım dağılıyor. Potansiyelimin gerisine düşürüyor; alışmak ile alışkan olmak arasındaki sınıra hapsediyor insanı, kendi deneyimine yabancılaştırıyor. Bu vıcık vıcık transfobiyi görmezden gelerek kendi deneyimine odaklanamıyor, kişinin kendini gerçekleştirmesinin getireceği esenlik translara çok görülüyor.

Bu çok görülme meselesi insana her an haksızlığa uğruyormuş hissiyle gelen bir boşvermişlik ve çökkünlük de getiriyor içten içe. Son dönemde yaşanan bazı şeyler de bu çökkünlüğe karşı bir umutsuzluk yaratıyor; tüm toplumu saran bu vıcık vıcık şeyin karşısında, tereddüt kaçınılmaz oluyor. Gelecek üzerine düşünürken tereddüt de koli bandıyla yanına iliştirilmiş bir promosyon süngeri gibi, emiyor içine.

Bir şey yapmalı ve bunu yine biz yapmalıyız, bunu biliyorum ve yapacağımıza dair de en ufak şüphem yok. Ama, gündelik hayatın rutininde bu bilgi, yukarıdaki hissedişleri engellemeye yetecek bir güce, en azından benim deneyimimde, sahip değil. Bildiğim, anksiyetelerime yetmiyor sizin anlayacağınız.

Yazıyı buraya kadar okumuş kişilerin twitter akışlarına illaki düşüyordur diye düşünüyorum, son dönemde hormon kullanan ve/veya süreçlerini hastane eşliğinde yürüten transların yaşadığı ciddi bir sorun var. Hormon bulunamıyor. Hormon bulunamıyor ve hastanelerde randevu bulmak da her geçen gün zorlaşıyor. Düzenli hormon kullanan bir transın hormonlara erişememesini kaç boyutta ele alarak tariflemek gerekir; bu kaç katmanlı bir transfobidir, inanın aklım ermiyor.

Translara dair uyum süreçlerinin sağlık sisteminden sinsi bir biçimde siliniyor olmasına mı öfkeleneyim; devletin abuk subuk sağlık politikaları ve sağlıkta özelleşmeye varan rantçı yaklaşımının pespayeliğine mi? Sağlık hizmetlerine erişimin her geçen gün herkes için imkansızlaşmasına mı sinirleneyim; LGBTİ+’ların hali hazırda sağlık hizmetlerine erişimininin, “sağlık hizmetlerine erişememe” virajından dönerek “sağlık hakkından men edilmeye” varıyor olmasına mı sinirleneyim? Eczane eczane hormon ararken alınan “yok” yanıtlarına mı madileneyim, ecza sektörü çalışanlarının trasfobisine mi madileneyim? Hadi hormon bulduk diyelim; sürdürülebilir olmayışının getirdiği paniği ne yapalım? Hastanelerin sessizliğinde çoğalıyor bu belirsizlik. Hali hazırda verilen hizmet her geçen gün kalitesizleşirken, taleplere de asla karşılık verecek bir yetkinliğe sahip değiller ve bu durum transfobik sağlık politikaları ile birleşince “ne oluyor?” sorusunu sorduruyor deneyim sahibine. Buna bir de doktorlara “giderlerse gitsinler” diyen aklın sağlık emekçilerine dönük tavrı ve mevcut doktorsuz kalma endişeleri eklenince, kendimi bir öfke girdabına çekiliyor gibi hissediyorum.

Enflasyon, hayat pahalılığı, yoksullaşma, yoksunlaşma ve yönetilememe krizine ve savaşın yarattığı tahribata bir de bunları eklediğinizde nasıl bir tablo çıktığını varın siz düşünün.


Etiketler: insan hakları, yaşam
İstihdam