13/07/2014 | Yazar: Mesut Örs

"Damla’nın Hikayesi" de binlerce hikayeden sadece biri. Siz de oyunu izlediğinizde kendi hikayenizi hatırlayacaksınız.

"Ay kocaman, at kara

Torbamda zeytin kara

Bilirim de yolları
 
Varamam Cordoba’ya."
 
Önce sahnenin köşesinden Lorca’nın sözleri yükseliyor ve hep bir ağızdan söylenmeye alıştığımız Livaneli bestesiyle dokunuyor herkese. Sonra sahne aydınlanıyor ve oyun başlıyor.
 
Artık Herkesin Bir Hikayesi Var isimli oyun, bizi Gezi Direnişi günlerine götürüyor, o günleri de bu güne getiriyor, yarına bağlıyor. Oyunu yazan Mehmet Ferit Aka, herkesin ortak hikayesi olan GeziDirenişi ile genç bir kız olan Damla’nın Direniş içindeki kişisel hikayesini çeşitli yöntemler kullanarak harmanlamış, iç içe geçirmiş.  Damla’nın Hikayesi’nde temel anlatım biçimi dramatik oyun kurgusu. Gezi Direnişi’nin tarihsel ve evrensel boyutlarıyla anlatılışındaki temel biçim olarak ise performatif şiir sunumları kullanıldı. Sahnenin kıyısından iki müzisyen de zaman zaman şarkılarıyla oyuna katıldılar ve ortaya çeşitli biçimlerin aynı anda kullanıldığı bir sahne gösterisi çıkmış oldu.
"Tek Perdelik Direniş Oyunu" ilanıyla çağrısı yapılan bu sahne gösterisini değerlendirirken öncelikli ve temel kıstasım; seyirciye o direniş havasını geçirip geçiremediği olacak. Bu tarz politik sanat eserlerinde temel tehlike, slogancılığa düşmek veya tam tersi yönde slogan korkusuna düşmektir. Kimi, yaşanan durumu en özlü ve kısa anlatan sloganlara veya sloganlaşan şiirlere/şarkılara sığınma kolaycılığına kaçarak hayatın ve insanın güncel gerçeklerinden uzak, sadece sloganlardan ibaret eserler üretir. Kimi de slogancı olmamak adına imgeler, simgeler, göndermelerden ibaret, nihayetinde yine hayatın gerçeklerinden uzak eserler üretir. İki durumda da sahicilikten uzaklaşıldığı için, gerçek duyguyu geçirmek imkânsız hale gelir. Artık Herkesin Bir Hikayesi Var’ın iki duruma da düşmediğini bu anlamda başarılı olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz. Performatif şiir sunumları kendi başlarına o slogancı tarza çok yakın dursalar da, Damla’nın Hikayesi’nin anlatıldığı dramatik kurgu ve mizahi tarz bunu dengelemeyi ve seyirciyi oyunun içine katmayı başarıyor. 
 
"Taşı delen suyun kuvveti değil, damlaların sürekliliğidir!"
 
Damla’nın hikayesinde bir genç kızın, annesi, babası ve sevgilisiyle birlikte Gezi Direnişi sırasında yaşadıklarına tanık oluyoruz. Direniş süreci içinde bu dört kişi arasındaki ilişkilerin gelişimi, diyaloglar aşağı yukarı Direniş’e dahil olan çoğu aile için tanıdık, gerçeğe yakın işlenmişti. Bu bölümde anne-baba-çocuk ilişkisinde evladını koruma duygusuyla yaşananlara tepkisiz kalmamak arasında gidiş gelişler, birbiri için endişelenme, birbirine duyulan sevgi, direniş içinde doğan bir aşk ve ailenin buna yaklaşımı yansıtılırken diyaloglarda kullanılan mizahi dil ve yer yer başvurulan yabancılaştırma yöntemiyle seyirci de oyuna dahil ediliyordu.
Performans tarzındaki şiir sunumlarının ana ekseninde ise Nazım Hikmet’in Benerci Kendini Niçin Öldürdü isimli şiiri vardı. Son noktayı koyarken sözü Adnan Yücel aldı;    
 
                "bitmedi daha sürüyor o kavga
                 ve sürecek
                 yeryüzü aşkın yüzü oluncaya dek!"
 
Oyunu yazan ve yöneten Mehmet Ferit Aka’nın aynı zamanda oyunun müziklerinde de emeği vardı. Sahnenin kıyısından şarkılarla gösteriye dahil olan iki müzisyenden biri o, diğeri de yine amatör bir müzisyen olan Tuba Engel’di. Gösterinin başında söyledikleri Atlının Türküsü dışında Grup Yorum ve İntiİlimani’den birer parça ve halk türküleriyle oyuna seslerini kattılar.
 
Yazımından kurgusuna, yönetiminden oyunculuğuna, müziğinden dekoruna kadar böyle kapsamlı bir sahne gösterisini hazırlayıp sunan Ortak Sahne ekibi, tümü gönüllü amatörlerden oluşan bir ekip. Bu amatör ekip ilk gösterimleri olmasına rağmen aksamadan oyunu tamamladılar. Ayrıca Damla’nın babasını canlandıran Yüksel Akyol’un performansıyla profesyonel oyuncuları aratmadığını belirtmeliyim. Oyun metninde yazılı  karakteri, kanlı canlı yaşayan bir baba olarak bütün seyircilere hissettirdi. Böylece oyunun akıcılığında ve seyircilere geçmesinde de önemli bir rol üstlenmiş oldu. Sahnede kendi yaşadıklarından kesitler gören seyirciler de kimi zaman alkışlayarak, kimi zaman kahkahalarla gülerek ve kimi zaman da duygulanıp gözleri dolarak izlediler oyunu. Gözlerin ıslaklığını herkes kendisi bilir elbet ama koptuğu zaman alkışlar ve kahkahalar tüm salonu dolduruyordu.
 
Oyunun ilk gösterimini izleyenlerin arasında Ethem Sarısülük’ün annesi Sayfı Sarısülük de vardı. Oyunun sonunda ayağa kalkıp herkesi selamladı, teşekkür etti, "hepiniz benim çocuklarımsınız" dedi ve zafer işareti yaptığı elini hiç indirmeden yürüyerek alkışlar ve sloganlar arasında ayrıldı salondan.
 
O inmeyen zafer işareti, Ethem’in zaferiydi. 
 
Şöyle veya böyle, az veya çok, kimisi Damla olarak, kimisi Damla’nın annesi-babası olarak, bir şekliyle direnişin parçası olan herkesin zaferiydi.
 
Daha çok oyunlar yapılacak, filmler çekilecek, şiirler yazılacak elbet bu Direniş’e dair.
 
"Damla’nın Hikayesi" de binlerce hikayeden sadece biriydi. Siz de oyunu izlediğinizde kendi hikayenizi hatırlayacaksınız. 
    
"Tek Perdelik Direniş Oyunu"
Oyuncular: Hatice Tekneci, Deniz Akdeniz, Yüksel Akyol, Salih Demir, Can Ozan Koç, Ayça Yılmaz, Yusuf Bahtiyar Özkan, Anıl Yeşiltepe
Müzik: Tuba Engel, Mehmet Ferit Aka 
Dekor: Anıl Yeşiltepe, Taner Aka
Yazan: Mehmet Ferit Aka
Sahneleyen: ORTAK SAHNE
AKA-DER (Anadolu Kültür ve Araştırma Derneği)

Etiketler: kültür sanat
İstihdam