25/11/2009 | Yazar: KAOS GL

Modacı Hatice Gökçe ile Erkek Bedeninin Giydirilmesi Üzerine: Erkekler Özgür Değil, Hâlâ Bedenlerini Tanımıyorlar 

Modacı Hatice Gökçe ile Erkek Bedeninin Giydirilmesi Üzerine: Erkekler Özgür Değil, Hâlâ Bedenlerini Tanımıyorlar 

Erkeklerin etek giymesiyle başlayan süreç, artık kontrol edilemez bir hızla ilerliyor
ve erkeklik vurgusunu tamamlayan kimi kalıplar, terk edilmeye başlanıyor. ‘Öteki’ içerisinde yer alan tasarımlar, yeni bir algının gerekliliğini kanıtlıyor

Erkek modasında yaşanan son yenilikler, toplumsal algının erkek cinsiyetine dayattığı araçları tamamen tersine çeviriyor. Cesur modacıların kullandığı cesur ifade biçimleri, erkek ile kadın arasındaki beden ayrımını sarsmayı amaçlıyor. Bu deneyimlerin sağlayacağı yarar ise, öncelikle moda alanında işlerken, dikkatli düşünüldüğünde, erkek hegemonyasına dair derin bir sorguyu beraberinde getiriyor. Türkiye’nin erkek giyim konusundaki en yetkin ismi Hatice Gökçe, son defilesi ‘The Other (Öteki)’ ile görmekten kaçındığımız kimi olasılıkları bize hatırlatarak toplumsal bir sonucu desteklemeye çalışıyor.

‘Öteki’deki tasarımlarınıza baktığımda gözüme ilk çarpan, şu sıralar üzerine çalışılan bir konu olarak ‘erkek bedeninin yeniden giydirilmesi’ne dair gösterdiğiniz çaba oldu. Bu süreç boyunca nelere ‘öteki’ demek zorunda kaldınız? Ayrım nasıl gerçekleşti?
‘Öteki’ konsepti birçok farklı noktaya temas etti. Aslında kıyafetlerden önce, hislerin üzerinden bir sonuca varmak istiyordum. Öncelikle içinde var olduğum moda sektöründeki yerimi sorgulamayı amaçlamıştım. Çok sık tekrarlanan bir soruyu, ‘yurtdışında olsaydım nasıl olurdu’ sorusunu yöneltmiştim kendime. Türkiye’de zeminler hâlâ oturmadı ve alternatif tasarımcılar için bir basın ya da satış noktası gibi kanalları besleyecek bir ortam gelişmedi. Siz istediğiniz kadar kendinizi ifade edin ama doğru sorularla karşılaşmadığınız zaman bir şeyler her zaman askıda kalıyor. Tanımlanamayan bir tasarımcı olarak bir bekleme süreci içerisine giriyorsunuz. Her anlamda destekçilerin ve birlikte hareket eden bir endüstrinin olması gerekiyor. Bu yüzden, erkek tasarımları yapan bir isim olarak tek başıma kalmam anlamında ötekiliğim, son defilemdeki birinci çıkış noktası. Ayrıca, erkeklerle ilgili belirli bir araştırmadan sonra gördüğüm çok ciddi bir problem var. Erkekler özgür değiller. Bu problem, etek giymek ya da tayt giymek ile çözümlenemeyecek tabii. Fakat niçin giymediklerini dahi sorgulayamıyorlar ve baskıdan bahsediyorlar. Benim yaptığım, küçük bir alanda yüksek sesle bağırarak bu baskının kırılmasını sağlamak. Uç noktayı göstermeyi ve uç nokta ile şimdiki arasında sorgulatabilmeyi istiyorum. 

Bu sorguda Taner Ceylan ve Hayko Cepkin ile birlikte hareket etmeye nasıl karar verdiniz?
Güzel bir uyum yakaladığımızı düşünüyorum. Her iki isim de var oldukları toplum içerisinde öteki konumundan. Taner bir devrimci ama aynı zamanda kendi yolunu oluşturmaya çalışan, kendi formunu yaratmaya çalışan biri. Hayko Cepkin de, gerçekten bir başka ötekinin karşılığı. Etnik kimliği ve diğer her şeyi bir tarafa, mesleki anlamda ciddi bir derdi var. Hayko ve Taner, söylemek istediklerini aktaracak doğru platformu bulamayarak birbirleriyle bütünleşiyor. İkisini de bu anlamda tanıyor olmam benim için çok büyük bir şanstı. Ki zaten Taner ‘mutlaka bir defilende yer almak istiyorum’ diyordu, konsept uyuşumuyla her şey birdenbire yerine oturdu.  

Türkiye’de beden kavramı verili kodlar üzerinden ilerliyor. Bu verili kodlar farklı  pratiklerin önüne geçiyor ve bir süre sonra, bedenin geçerliliği kırılmaya başlıyor. Her türlü  yenilik, kişisel hazların ve endüstrinin ötesinde bir üst bilince hitap ediyor. ‘Öteki’ defilenizin bu üst bilinci beslediğini düşünüyorum. Bana katılıyor musunuz?
Evet, katılıyorum çünkü  moda artık algıladığımız modanın dışına çıktı. Endüstriyle birlikte bir şeylerin tadı kaçtı. Ben modanın endüstriyle daha ayrışık durduğu dönemi yeniden yakalamak için çalışıyorum. Erkekler için yeni bir anlayış yansıtabilmek ise gerçekten çok zor. Dünya boyutunda baktığımızda, sayabileceğimiz tüm defilelerin yalnızca yüzde 15’i erkek modasına ait. Fakat artık bu oranın sergilenme ve tüketim anlamında eşitlenecek ivmeyi göstermeye başladığını düşünüyorum. Önümüzdeki 5-10 yıl içerisinde ciddi bir hareketlilik bekliyorum. Erkek giyimi daha yeni başladı. Şu zamana kadar elimizdeki veriler kadın trendlerine aitti ve kadınlar üzerinden bir dönüşüm, bir uyarlama gerçekleşiyordu. Artık bu zorunlu ortaklık bitti. Erkekler için yeni öneriler geliyor. Çok daha farklı bir erkek modelinden bahsedilecek.

Öyleyse ‘Öteki’ konseptinin sunduğu öneri, ne gibi bir dönüşüm sağlayacak?
Ötekilik, farklı giyinmek isteyen erkeğin toplum içerisindeki konumunu belli ediyor. Bir elbise giyip dışarı çıktığında aslında bunun feminenlik ya da eşcinsellikle ilgisi olmamasına rağmen, insanların ilk algıda çeşitli kategoriler dayatmaları cehaleti ele veriyor. Bu cehaletin sunulması beni çok şaşırtıyor. Kendi adıma böylesi bir görüntü karşısına öncelikle herhangi bir mesaj arar ve anlamaya çalışırım. Örneğin, ‘Body (Beden)’ koleksiyonum bana böylesi bir gizli anlamı kanıtladı. Erkeklerin daha önce hiç tanık olmadığım bir özelliğini fark ettim. Her nasıl bir soru sorarken elini yüzüne kapatıp utanan bir kadın modeli varsa ve bu bizim için naifse, aynı utanma duygusunu erkeklerin de yaşadığını ‘Body’ koleksiyonu ile gördüm. Kadınlar bu utancı deneye yanıla kırabiliyorlar fakat erkeklerin böyle bir alışkanlıkları yok. Aradaki fark, erkeklere de denetebilmek oluyor. Bu farkı göstermek ve denetmek beni heyecanlandırıyor. İlla tüketme aşamasına taşınmak zorunda değil, ama niçin giymediğini sorgulatmak istiyorum çünkü erkekler bedenini tanımıyorlar.   

Vurgulamaya çalıştığınız değişim, kültürün diğer alanlarında bütünlenince, patriarkiye karşı güçlü bir mücadeleyi tetikliyor. Moda bu değişime dair samimiyetini diğer kültür alanlarıyla birlikte çalışarak mı kanıtlayacak?
Tabii bütün bu sürecin masa başında hesaplanacak bir matematiği yok. Sonuçta sezgilerle hareket ediyorum. Ayrıca, erkek giyimi üzerine çalışıyor olmam, beni magazin etkisinden de soyutluyor. Taner Ceylan ve Hayko Cepkin, tasarımlarımın görünürlüğü açısından bir ilkti. Benim gibi modacılarının ayrıksılığını anlatabilmek için farklı bir dil kullanmak gerekiyor. Fakat dediğim gibi, bu farklı dil için gereken alanı yaratabilmek oldukça zor. Sırtını tamamen sanata dayamış bir deneyselliğin peşinde de değilim. Yalnızca kendi kendine ilerleyen bir mekanizma içerisinde değişmesini istediğim bazı şeyler var. Üretimlerim, kendilerini ifade edebilsinler ve yetkin çevreler tarafından eleştirilsinler. Bu noktada başka mercilere ihtiyaç duyuyorum. Bir moda kültüründen uzağız, tüketim ve üretim alışkanlıklarımız yok. Yeni bir şeyler söyleyebilmek içinse farklı sektörlerden kişilerin desteği ile birlikte hareket etmeliyiz.  

Erkeğin yeniden giydirilmesine dair yeni fikirlerin gündeliğe taşınmasında pek çok sıkıntı görüyorum. Yapıp edilen ne varsa; feminenlik, maskülenlik vb yakıştırmalara maruz kalıyor. Bu yakıştırmaların karşısında mı durmalıyız yoksa amacımız eşleştirmelerin kaçınılmazlığını mı kanıtlamak olmalı? Cinsellik, bir huni içerisinde tamamen erimeli mi yoksa kodların sürekli değiştiği ifade biçimlerini mi sürdürmeliyiz?
Aslında, iki dürtü  de geçerli. Belli bir kalıp yok ve olmaması da lazım. İnsanlar, ne hissediyorlarsa, hisleri doğrultusunda karar vermeliler ve bu kararı  etkileyecek çok fazla seçenek içerisine düşmeliler. Zaten esas sorun da seçeneklerin azlığıyla başlıyor. Demek ki algılarla oynamak, insanların önyargılarını kıracak deneyimlerini desteklemek gerekiyor. Bir erkeğin elbise giymesi, feminenlikle alakalı bir durum değil. Kimin giydiği ve neden giydiği önemli olan. Dediğin iki nokta da çok doğru. Hem bir potada erimeli, hem de olasılıklara işaret edilmeli.  

Artık cinsellik psikolojik bir süreç haline geldi ve giyim, bu psikolojik süreci etkileyen bütünleştirici bir unsur oldu. Türkiye üzerinden düşündüğümüzdeyse, cinsellik ile bedenin giydirilmesi, bu bütünlüğe ulaşamıyor. Yeterince görmemişiz veya pratiğimiz çok zayıf. Bu noktada erkek cinselliği, erkek modasından ne kadar etkilenecek? Genişleyen sektör, bütünleşmeyi destekleyecek verimliliğe sahip mi?
Kadınlar nasıl öğrendi? Giyinmeye başladılar ve önlerine sunulan seçenekler içerisinde deneye yanıla bir bilgi edindiler. Erkeklerin öğrenmek için ne alternatifleri var, ne de ulaşım noktalarına sahipler. Miş gibi yapmayan erkek topluluğu oldukça az ve kimse bu topluluğa yatırım yapmak istemiyor. Böylelikle sözünü ettiğin bütünleşmeyi sağlayacaklar araçlar gelişemiyor. Alternatiflerin çoğalması ise, deneme sürecini beraberinde getirecek. Eşcinsellerin kadınlarla aynı satış potansiyeli içinde konumlandırılmaları, eşcinsellerin denemeye yatkın ve öngörülü olmalarıyla alakalıyken; heteroseksüel erkeklerin de denemeye başlaması, bir şeylerin değişeceğini kanıtlayacak. Kitleler birbirini tanımaya başlayınca, gerek markalar, gerekse tüketiciler kendi değerlerini koruyacak bilince ulaşacak. Markaların iletişim halinde bulunduğu tüketici sayısının da az olduğunu kabullenmek gerekiyor.  

Dünyaya baktığımızda, erkeklerin kısa şortlar giymesiyle başlayan süreç, straplezlere kadar uzadı. Yapılan kimi eleştiriler, bu tür tasarımların bilinçsiz bir hızla ilerlediği yönünde. Erkek modasının yakaladığı heyecan, kendini tüketecek diye korkuyor musunuz?
Hayır, böyle bir korkum yok. Bütün bu tasarımların hepsi birer öneri. Bu önerilerin zamanla kalıplaşacağını kimse öngöremez. Erkek giyiminde çok fazla bir değişim yapılamaz diye düşünülüyor ve gerçekleştirilen ilk müdahale, doğal olarak, kadınla özdeşleşmiş kalıpların birebir erkeğe monte edilip kullanılması oluyor. Bir şovun içerisindeyiz ve bu şovu akıllıca kullanacak kişiler, yeni bir kalıp çıkarabilirler.  

Kadına ait değerlerin erkekler üzerinden gösterilmesi, farklı  bir yorum açmayı mı amaçlıyor yoksa sadece bu gösterimin cesareti mi sınanıyor?
Bana kalırsa, insanların yeniden yorumlaması sağlanmaya çalışılıyor. Kendi adıma konuşmak gerekirse, yaptığım kimi araştırmalardan ve öngörülerimden yola çıkarak, on yıl sonrayı yansıtacak üretimler ortaya koyabilirim. Fakat bunun kimseye bir faydası yok. Her şey dozunda gidiyor. İzlenebilir bir grafik var ve bu grafiğe göre hareket ediliyor.

Straplez kullanacak modacının yaptığı montajı hesap edemediğini mi düşünüyorsunuz? Bütün amaç, önceden üzerinde planlama yapılmış üretimleri sunarken belirli bir hareketlilik sağlamak. Aslında biraz da bilgilerimizi güncelliyoruz. Erkeklerin etek giymesi, tarih içerisinde deneyimlenmiş bir durum. Şimdi bu durumu sorgulamaktan kaçıyoruz fakat modacılar, bu sorguyu yorumlatmak için sürekli kendilerini yeniliyorlar.  

I-D dergisinde gayet maskülen görünüşe sahip erkeklerin etek giyerek poz vermesi ya da moda bloglarında gördüğümüz farklı ifade biçimleri, toplumsal cinsiyet bilgilerimizi yeniden kurmamıza neden oluyor. Bu yap-boz durumunu nasıl değerlendiriyorsunuz?
Küçüklüğümde, dayımla beraber yaşıyorduk ve dayım, hafta sonları elbiseyle dolaşan bir insandı. O elbisenin içerisinde öylesine rahat ve öylesine mutluydu ki… Kelimelere ayırmak hoşuma gitmiyor ama belirtmem gerektiğini düşünüyorum, dayım oldukça maskülen bir adamdı. Ben böyle bir insanı görerek büyüdüm. Bu yüzden de erkeklerin etek giymesi bana hiçbir zaman şaşırtıcı gelmedi. Aksine çok faydalı bir pratik olarak görüyorum.  

‘Öteki’ defilesini gördüğümde ilk aklıma gelen, bu yeni eğilimlere Türkiye’den yükselen bir değer olarak parladığınızdı. Üretimlerinizi Raf Simons’a benzetiyorum ve bana kalırsa, Simons gibi modacıların deneyci çizgisine uzanan bir devamlılığı temsil ettiğinizi düşünüyorum.
Benzetilme kısmına bir şey diyemem. Ben alternatif olmaya çalışıyorum ve geniş bir kitleye hitap etme derdinde değilim. Kendi alanımı küçük tutup, sesimi gür çıkarmaya uğraşıyorum. Alanım küçüldükçe, daha özgür olduğuma inanıyorum ve özgürlüğümün kısıtlanmasını istemiyorum.

Son olarak, ‘Öteki’ defilesinin gerçekleştiği  İstanbul Moda Haftası’ndan gözlemlediğiniz kadarıyla, İstanbul’un ‘markalaşma’ sürecini nasıl yorumluyorsunuz?
Dış yatırımcılara bağımlı kalacağımızı düşünüyorum. Kendi içimizde bu kaynağı oluşturamayacağız. Bir biçim arayışı içerisindeyiz ve bu arayış yüzünden çeşitli problemler yaşıyoruz. Olduğumuz biçimimizle, gereken ufak törpülemeleri yaparak tabii ki, artık bir paket olmak zorundayız. Elimizdekiler hâlâ parça parça sunuyoruz. Bir bütün gibi görünemiyoruz. Artık nasıl bir paket olmamıza karar vermemiz gerekiyor. Bir ifade biçiminiz varsa, kendinize ait bir şeyler anlatıyorsanız ve bu size özgü bir dille gerçekleşiyorsa, insanlar sizin kim olduğunuzla ya da nereden geldiğinizle ilgilenmiyorlar.
 

Etiketler: yaşam, moda
İstihdam