26/01/2022 | Yazar: Tankut Atuk

‘Bu virüsü edinirken çok güzel zaman geçirdim ve onunla başa çıkarken de güzel zaman geçirmeye devam edeceğim.’ Bu cümle Marty Fink’in Gömmeyi Boşver (Forget Burial) adlı ve HIV aktivizminin sakat hareketiyle kesişimine odaklandığı kitabında sıkça yer verdiği AIDS aktivisti ve seks işçisi olan İris de la Cruz’a ait

Radikal politik bir bakım mekanizması olarak HIV/özne aktivizmi Kaos GL - LGBTİ+ Haber Portalı

"HIV politikası Türkiye’de HIV pozitifler için yapılmıyor. Türkiye’de ne yazık ki HIV ile yaşamayanlar için genelde politikalar yapılıyor. Motivasyon HIV negatifler ve bunlar HIV politikası altında yapılıyor. Bu durum bana makul ve adaletli gelmiyor. Evet cinsel sağlık önemli bir başlık, tüm insan hakları kurumları bunu merkeze almalı ama HIV çalışan kurumların merkezi HIV ile yaşayanlar olmalı. Karar alıcılar, işe alınanlar HIV ile yaşayanlar olmalı. Projelerinin tamamında HIV ile yaşayanları merkeze alan politikalar üretmeliler.’’ 

Yukarıdaki cümleler HIV aktivisti Yunus Emre Demir’in aktivist Defne Güzel’e AIDS’li İğne kitabı kapsamında verdiği röportajdan bir alıntıdır. Türkiye’de HİV’e dair toplum sağlığında ve kamuda söz üretenler büyük ölçüde doktorlar, sivil toplum örgütleri ve ilaç firmaları oldu. 1990’lardan 2000’lerin ortasına kadar kamusal alanda HİV’e dair konuşabilen ve devlet kurumlarıyla beraber çalışabilen genelde mikrobiyologlar ve enfeksiyon hastalıkları uzmanları oldu. Hala doktorlar tarafından ve göründüğü üzere doktorlar için düzenlenen Ulusal HİV&AİDS kongresine HİV’le yaşayan kişiler kabul edilmiyor. HİV’le yaşayanların sesleri ve deneyimleriyse sessizleştirilmekle ve görünmez kılınmakla kalınmadı, aynı zamanda öznelerin kendi hayatlarının ve sağlıklarının kontrolünü kendi ellerine almalarına izin verilmedi. 2005’ten beri alanda öznelerin kurduğu sivil toplum kuruluşları ortaya çıkmaya devam etse de bu önemli değişim HİV’le yaşayan LGBTİ+’ların görünürlük kazanmasına ve alanda söz sahibi olmasına yardımcı olmadı. Bu yüzden lubunyalık ve HİV’le yaşamanın kesişiminde bir araya gelen HİV aktivistleri için HİV’e dair kamusal alanda söz üretebilmek, görünür olabilmek ve kimseyi geride bırakmayan bir aktivizm yapabilmek çok mühim. 

Doktorların himayesi altında yaşamayı ve ‘hasta’ veya ‘hassas’ olmayı kabul etmeyen Kuir HİV aktivistleri bugün yaptıkları aktivizme özne aktivizmi demeyi seçiyor. Özne kelimesi burada birbirine yakın iki anlamda kullanılmakta: birincisi bir cümlenin öznesi, eylemi gerçekleştiren kişi olmak—burada vurgu HİV’le yaşayan kişilerin harekete geçtiği, direndiği ve dönüştürdüğü üzerine. Özneliğin kurulduğu ikinci yer ise HİVfobiyi, ayrımcılığı ve damgalamayı ilk elden deneyimlemiş olmak—burada da özneler bir araya geldiğinde paylaşılan ötekileştirilmenin bir dayanışma doğurabildiği ve güçlendirici etki yapabileceği vurgulanmakta. Eğer Türkiye’de gerçekten ‘HİV sorunu’ diye bir şey varsa o da HİV’in apolitize edilmesi. Ve özne aktivizmine dair bu kadar heyecanlandırıcı ve dönüştürücü olansa HİV’in yeniden politikleşmesinin tek yolunun buradan geçmesi. Hatta yapılan bu radikal aktivizme ‘hasta aktivizmi’ yerine özne aktivizmi denmesi politikleşmenin ilk adımı olarak algılanmalı. İngilizce’de patient activism olarak geçen konsept Türkçe’ye ‘hasta aktivizmi’ diye çevrilir. Aynı şekilde patient association yani bugün özne dernekleri demeye başladığımız kurumlar ‘hasta derneği ‘olarak çevrilmiştir dilimize uzun süre. Türkçe’de patient kelimesini karşılayan bir terim olmadığı için kullanılan ve negatif çağrışımlar yapan, hatta ötekileştirmelere yol açan, ‘hasta’ sözcüğü, özneleri güçsüz, kırılgan ve korunmaya muhtaç gibi gösterir. Bir araya gelmede ve dayanışmada güç bulan HİV aktivistleri ise ne güçsüz, ne kırılgan, ne de birilerinin yardımına, onayına veya hoşgörüsüne muhtaçlar.

Özneleri merkeze almanın ve özne temelli bir aktivizm yapmanın en önemli yollarından biri şüphesiz görünürlükten geçiyor. Ancak HİVfobik damgalama, ayrımcılık ve şiddet sebebiyle Türkiye’de açık kimlikle HİV aktivizmi yapmak beraberinde bazı sorunlar getirebiliyor. Aslında Kuzey Amerika, Afrika ve Batı Avrupa’daki yaygın olan durumun aksine Türkiye’de HİV mahrem bir sağlık bilgisi olarak kabul ediliyor ve HİV statüsünü açıklamak yasal bir yükümlülük değil. HİV statüsü kişinin kendi istediği ve güvende hissettiği zaman paylaşacağı özel bir bilgi ve faillerin kurbanlarının HİV statüsü yüzünden ceza indirimi alabildiği bir ülkede bunun aksini söylemek HİV’le yaşayanları hedef gösterip, uğrayacakları şiddeti meşrulaştırmaktır. Uzun süreli veya tek gecelik partnerlere HİV statüsünü açıklamanın hiçbir medikal boyutu olmadığı bu yüzden de yasal olarak dayatılamayacağı artık bilimsel kabul gören bir gerçek. Tedavi altında olan ve viral yükü baskılanmış HİV’le yaşayan kişilerle kondomlu veya kondomsuz ilişkiye girildiğinde virüs geçiş olasılığı sıfır ve dolayısıyla birinin HİV statüsünün bilinmesini gerekli kılan hiçbir medikal risk söz konusu değil. Buna rağmen toplumsal alanda HİV’le yaşanların açılmasını zorunlu kılmaya ve onları kriminalize etmeye yönelik zararlı bir eğilim var. Temelinde HİVfobinin yattığı bu eğilim adeta ‘masum’ HİV negatifleri katil içgüdülü HİV’le yaşayan kişilerden korumayı öngörür. Geçtiğimiz yıl 1 Aralık’ta Cinsel Şiddetle Mücadele Derneği ve Sağlıkta Genç Yaklaşımlar Derneği’nin yaptıkları ‘Statümü Paylaşmak Zorunda Değilim’ sosyal medya paylaşımı toplumsal nefretin hedefi oldu ve HİV’le yaşayanların toplum sağlığını tehlikeye soktukları gibi asılsız ve kriminalize edici iddialar sosyal medyada korkutucu derecede fazla destekçi buldu. ‘HİV’le yaşayanlar ateşe verilsin veya doğransın’ gibi nefret söylemlerini mümkün kılan ise yine HİV’le yaşayanların haklarının yasalarla güvence altına alınmaması oldu. 

Bu kadar tehlikeli ve tehditkâr bir ortamda HİV aktivistleri hala açılarak HİV’le yaşayanları güçlendiriyor ve onlara da açılabilecekleri güvenli alanlar yaratıyor. Bu şekilde HİV statüsü iyileştirici ve bilinçlendirici bir savunuculuk aracı olarak kullanılıyor. HİV’le yaşayan hiç kimsenin kamusal alanda görünür olmadığı ve kamu aktörlerinin HİV’le yaşayan kişilerle beraber görünmekten bile çekindiği bir ülkede HİV statüsünün paylaşılması son derece politik bir eylem. Açık kimlikle yaşayan kuir aktivistler aynı zamanda diğer HİV’le yaşayan LGBTİ+’lara da yalnız olmadıkları, dayanışabilecekleri kişiler ve alanlar olduğu ve açılmanın güçlendirici olabileceği mesajını veriyorlar. Öte yandan, alanda HİV’le yaşayan LGBTİ+ öznelerin görünürlüğü gün geçtikçe artmakta ama HİV aktivizmi açılmanın ve görünür olmanın bir zorunluluk olmasını arzulamıyor. Açık kimlikli olmak her şeyden önce seçilmiş veya biyolojik ailelerle ve partnerlerle güvenli alanlar paylaşabilmeyi gerektiriyor. Aynı zamanda ekonomik ve sosyal desteğin varlığının da hayati önemi var kişilerin açılmasında. Bu yüzden görünürlüğün dayanışmayı mümkün kıldığı ve özneleri güçlendirdiği mesajı HİV aktivizminin herkese görünür olmaları için yaptığı bir çağrı olarak algılanmamalı. Zira odağında bakım politikaları olan bir aktivizm için özbakım da son derece kıymetli ve bazen ayrımcılık, damgalama ve dışlama karşısında en önemli savuma mekanizması olabiliyor.

İkinci olarak HİV aktivizminin belki de en önemli bakım mekanizması olarak akran danışmanlığından bahsetmek gerek. Dünyadaki HİV aktivizm tarihinin de gösterdiği gibi resmi kurumların önemsemediği kimseler için akran danışmanlığı hayat kurtarıcı nitelikte olabilir. HİV bakımı kapsamında verilen hizmetlerin gün geçtikçe daha çok HİV negatiflere yönelik olması sebebiyle HİV’le yaşayan kişilerin gördükleri destek ve bakım azalıyor. Aslında alanda tam olarak bu bakımı sağlamak için projeler yazan sivil toplum örgütleri mevcut ve sağladıkları hizmetler çoğu zaman HİV’le yaşayan kişilerin ulaştıkları tek destek oluyor ve birçok kişiye destek olmayı başarıyor. Medikal ve legal danışmanlıklar HİV’le yaşayanların haklarının ihlalini önlemede çok mühim. Ancak HİV’le yaşayan LGBTİ+’ların ulaşabildiği hizmetler her zaman kapsayıcı veya güçlendirici olmayabiliyor. LGBTİ+ olmanın ve HİV’le yaşamanın yarattığı kesişimsellik ne yazık ki sivil toplum tarafından göz ardı edebiliyor. ‘Biz LGBTİ+ derneği değiliz’ derken duyuyoruz bazı kurumları ve bu yüzden sağladıkları hizmetlerin kapsayıcı olmamasını meşrulaştırmaya çalıştıklarını görüyoruz. Benzer şekilde LGBTİ+ örgütleri de uzun yıllar boyunca HİV’le yaşayanlar için kapsayıcı veya güvenli mekanlar olmadılar. Zaten devletin ve toplumun önyargısına ve şiddetine maruz kalan örgütler bir de adları HİV’le anılsın istemediler.

İşte bu noktada akran danışmanlığının önemi gün yüzüne çıkıyor. HİV’le yaşayan LGBTİ+’ları kapsamayan ve onların iyilik halini göz ardı eden bakım mekanizmalarının özneler için yarattığı zararı önlemek ve HİV’le yaşamayı öğrenmeye ve olumlamaya destek olmak akran danışmanlığının temelinde yatan ilkelerdir. Burada akranlık bir yaş ilişkisinden değil benzer deneyimlerden geçmiş olmak üzerinden tanımlanır. Akran danışmanlığının en kritik eylemlerinden biri yeni HİV tanısı alan kişilere destek olmak ve onları güçlendirmek olduğundan benzer deneyimlere sahip olmak akranlar arasında empati kurulmasını kolaylaştırır, aradaki bağı sağlamlaştırır ve danışanların bedensel ve ruhsal iyileşme sürecini hızlandırır. Akran danışmanları bir karşılık bekledikleri için veya iş tanımları öyle gerektirdiği için değil, komünitelerin HİVfobiye, homofobiye, transfobiye, zenofobiye ve daha birçok benzeri şiddete dayanışarak direnebilmesi için danışmanlık verir. Çünkü marjinalize edilmiş ve türlü yollarla dezavantajlı hale getirilmiş grupların hayatta kalabilmesi ancak dayanışma ile mümkündür.

*

‘Bu virüsü edinirken çok güzel zaman geçirdim ve onunla başa çıkarken de güzel zaman geçirmeye devam edeceğim.’ Bu cümle Marty Fink’in Gömmeyi Boşver (Forget Burial) adlı ve HIV aktivizminin sakat hareketiyle kesişimine odaklandığı kitabında sıkça yer verdiği AIDS aktivisti ve seks işçisi olan İris de la Cruz’a ait.[i] Cruz’a göre HİV zayıflatıcı bir hastalık, depresyon ve mutsuzluk sebebi veya karamsar bir gelecek işareti değil, Türkiye’deki HİV aktivistlerinin de sıkça vurguladığı gibi olumlanabilecek, güçlendirici olabilen ve dayanışmanın yolunu açabilen bir virüs. Cruz için HİV bir utanç kaynağı olmaktan ziyade etrafında komünitelerin kurulabileceği bir dayanışma aracı. Fink’in kitabına geri dönecek olursak kitabın ismi ünlü AİDS aktivisti ve sanatçı Wojnarowicz’in ikonik deri ceketinin üstüne yazdığı bir yazıya referans veriyor. Wojnarowicz siyah deri ceketinin arkasına büyük puntolarla ‘Eğer ölürsem bedenimi gömmeyi boşverin ve yerine onu Amerikan Gıda ve İlaç Kurumunun basamaklarına atın’ yazmıştır. Bahsi geçen kurum Amerika’da ilaçların onaylanmasından sorumlu ve 1980’lerde antiretroviral ilaçların piyasa sürülmesini göz göre göre geciktiren resmi bir devlet kurumdur. Ölümün bile politikleştiği ve bir protesto aracı olarak kullanıldığı ACT-UP aktivizminin tanınan isimlerinden biri olan Wojnarowicz de yaklaşan ölümünün AİDS yüzünden değil devletin ve kurumlarının umursamazlığı yüzünden olduğunu biliyor ve bu sebeple ölümünün politik bir amaca hizmet etmesini arzuluyordu. 

Fink’in kitabının ana noktası HİV’in Amerika’da bir komünitenin temellerini attığı ve birçok zorlukla karşılaşan bu komünitenin hayatta kalmasının ona ait hissedenlerin birbirine bakması ve birbirini desteklemesi sonucu mümkün olduğudur. Bu yazı dizisinde sık sık bahsettiğim gibi Sağlık Bakanlığı’nın, sağlık çalışanlarının, sivil toplumun ve ilaç firmalarının sağladığı bakım çelişkili, tutarsız, ve de güvenilmesi zor olabilir. Resmi ve profesyonel bakım mekanizmaları bazen tam olarak baktıklarını ve hizmet götürdüklerini iddia ettikleri kişilere zarar verir ve onları zayıflatır. HİV’le yaşayanlar için özellikle klinik bakımın medikal şiddetle iç içe geçtiği sağlık alanında görüldüğü gibi şiddet bazen tedavinin ayrılmaz bir parçası haline gelir. Aynı mekanizmalar bazen toplumun sadece belli kesimlerini korumaya odaklanır ve birçok marjinalize olmuş grubu önleyici ve tedavi edici bakımdan yoksun bırakır. Bu yüzden HİV’le yaşayan ya da yaşamayan LGBTİ+’lar her yerde kapsamlı ve güvenli bakıma erişemez. Ancak bakım sadece devlet kurumlarının, sağlık çalışanlarının, sivil toplumun veya ilaç firmalarının sağlayabildiği bir şey değil. Hatta Türkiye’den ve dünyadan birçok örneğin gösterdiği gibi bakımın en faydalı ve güçlendirici hali genellikle komünitelerin ve seçilmiş ailelerin elinde şekil alıyor. Aktivizmin hayatın her alanında ayrımcılık, şiddet ve damgalamaya karşı koyarak HİV’le yaşayanları güçlendirebilen ve onların iyilik halini gözeten bir güç olduğu gerçeği gösteriyor ki HİV aktivizmi aynı zamanda bir bakım mekanizması olarak ele alınmalıdır. Türkiye’de HİV aktivizminin HİV politikalarını nasıl radikalleştirdiğini ve yerleşmiş bakım mekanizmalarının dışladığı ve zayıflattığı kişileri nasıl güçlendirdiğini daha şimdiden izliyoruz. Ve ilerleyen yıllarda özne aktivizminin HİV’i hapsolduğu muhafazakâr ve neoliberal toplum sağlığı batağından kurtaracağına dair hiçbir şüphe yok. Çünkü sessizlik ölüm demektir (hem sosyal hem biyolojik anlamda) ve bunu bilen HİV aktivistlerinin sessiz kalmak gibi bir niyetleri yok.

*KaosGL.org Gökkuşağı Forumu’nda yayınlanan yazı ve çizimlerden yazarları ve çizerleri sorumludur. Yazının ya da çizginin KaosGL.org’ta yayınlanmış olması köşe yazılarındaki veya çizimlerdeki görüşlerin KaosGL.org’un görüşlerini yansıttığı anlamına gelmemektedir.

 



[i] Fink, M. (2020). Forget Burial: HIV Kinship, Disability, and Queer/Trans Narratives of Care.

 


Etiketler: insan hakları, yaşam, sağlık, cinsellik, dünyadan, hiv
nefret