16/09/2010 | Yazar: Kürşad Kahramanoğlu

Kısmi anayasa değişikliği yapmak için denilen, ama aslında bir hükümet güvenoyuna dönüşen referandumda, nerdeyse her dört seçmenden birisi sandık başı

Kısmi anayasa değişikliği yapmak için denilen, ama aslında bir hükümet güvenoyuna dönüşen referandumda, nerdeyse her dört seçmenden birisi sandık başına  gitmedi. Her iki cephe de canlarını dişlerine takarak, bütün bildikleri ikna etme ve hatta baskı yollarını denediler. Eldeki bütün komünikasyon yollarını kullandılar. Bu referandumdaki sandıktan uzak duran bu kitleyi, sadece “her oylamadaki zaten oy vermeyenler” olarak açıklamak mümkün değil. BDP’nin boykot çağrısı hiç kuşkusuz bu yüksek boykot oranında en önemli faktör ama, benim gibi CHP’nin solundaki birçok seçmenin ve Kürtlerin dışındaki, bu toplumun en ağır ayrımcılıklarla yaşamak zorunda kalan seçmenlerinin de, bu boykota bilinçli olarak katıldığına inanıyorum.
 
Önümüzde genel seçimler var. Cumhurbaşkanlığı seçimleri var. Referandum sonrası verilen demeçlere bakılırsa, seçim kampanyaları ve yeni anayasa için kampanya başladı bile. Bu seçimlerin ve Türkiye’nin kaderini, büyük oranda boykotçular belirleyecek. Türkiye’yi “evetçiler” ve “hayırcılar” olarak iki ana kampa bölen referandumda, her iki kampdaki seçmenlerin de önümüzdeki seçimlerde nereye ve kime oy vereceklerini kestirmek zor değil.
 
Referandumda benim yaptığım en önemli gözlemlerden biri; Türkiye’de, Kürt seçmenin geçmiş yıllara rağmen, çok daha bilinçli hale gelmiş olması. Diyarbakır’ın ortasında, 12 Eylül sonrasının en vahşi işkencelerinin yapıldığı bir hapishane dimdik ayakta dururken; “12 Eylül’le hesaplaşacağım” diyen bir anayasa değişikliği için sandıktan uzak durabilmek, her seçmen kitlesinin harcı değil! Hele hele bu seçmen kitlesi, iktidardan nemalanmak için AKP’ye katılmış “Kürt kökenli milletvekileri” denilen ve AKP’yi iktidarda tutan milletvekillerine sahip çıkabilirse, Türkiye’nin politik topoğrafyası değişir.
 
İktidarda kalabilmek ve Recep Bey’i (başkanlık sistemine geçilse de, geçilmese de) Cumhurbaşkanı seçtirebilmek için, önümüzdeki seçim döneminde AKP; “Kürtlere rağmen, Türkiye’nin en büyük sorunu olan”, ‘Kürt Sorununun’ çözülemeyeceğini anlayacak ve çok daha radikal Kürt açılımları yapmak zorunda kalacak.  Çünkü AKP, Kürt meselesinde bugüne kadar elindeki en büyük kozunu tüketti. Ümmet ilacı ile kimlik sorunu çözülemiyor!
 
CHP’ye gelince... Bir rüzgâr yakaladığı söylenen sempatik başkanı Kılıçdaroğlu, başını çektiği referandumda oy veremeyen bir lider durumuna bir daha düşmeyip, acemiliklerinden kurtulsa. Hatta hatta ensesinde her daim sıcak nefesini duyduğu eski liderinin kadrolarından bile kurtulabilse. Oylar ortada. Türkiye’yi idare etmeye talip bir lider ve parti olabilmesi için partisini Malatya’nın doğusuna da taşıyabilmeli. CHP’nin Kürtlere söyleyebilecek, referandumu kazandığı bölgelerdeki insanları da ikna edebilecek bir planı olmalı. CHP’nin bu ülkeye sunabileceği, hukukun üstünlüğü, insan hakları ve demokrasinin güçleneceği bir anayasa taslağı olmalı. Belli ki AKP’nin ürküttüğü seçmenler, iktidar için yeterli değil.
 
CHP dışındaki sola gelince... Yukarıda da söylediğim gibi Türkiyeli aklı başındaki solcuların çoğunluğunun, referandumu boykot ettiklerine inandığımı yazmıştım. Sol adına dört liderin arkasına takılan, içlerinde birçoğu sevdiğim, saydığım bu gazeteden arkadaşlarım da olan insanlarla birlikte, tabanı AKP’ye kaymış MHP ile birlikte “hayırcı” kampa katıldılar!  Arkadaşlar, yoldaşlar “Yesinler Birbirlerini’ye” ne oldu? Referandumdan velev ki “hayır” çıksaydı, 12 Eylül 2010 gecesi devrim mi olacaktı? Bu ükenin Kürtlerine, emekçilerine ve diğer ezilmişlerine sunacağımız alternatif bu mu?
 
Bugün iktidarda olan, kapitalizmin ve emperyalizmin de desteği ile iktidara gelen ve iktidarda tutunan tarikatlar koalisyonu, 30 seneyi aşan derin bir çabanın sonucunda bu noktada. AKP, ülkemizde ‘Milli Görüş’ diye bilinen, onlarca yıldır içten içe ve dışarıdan organize olan siyasi İslamın yükselişinin, günümüz iç ve dış konjonktürüne göre tezahür etmiş iktidarı! Organize işçi örgütlerimiz acınacak durumda ve bir kısmı iktidarla işbirliği içinde. Sınıf var mı, yok mu? O ayrı bir tartışma konusu ama partisinin olmadığı aşikâr! Memleketin sanatçılarının ve entellektüellerinin bir kısmı, iktidardan nemalanmak için işbirliği yapıyorlar. Lütfen, solun sağlam bir duruşu, hiç olmazsa bir nefesi olsun.
 
Gayem sizleri deprese etmek değil. Becerebildiğim kadar pozitif bir notla bitireyim: Burjuva demokrasilerinde bile anayasalar, geniş tabanla maksimum konsensusle yapılırsa kalıcı olurlar. Referandumla gelen bu son yama, tutmaz. İşimizi daha zorlaştırır. Anayasa yoluyla esas saldırı yolda. Ona hazırlanalım ve memleketin ezilmişinin yanında, azınlık ta olsalar duralım. Belki de uzun zamandır ilk defa o azınlıklar - boykotcular, ülkenin kaderi üzerinde etkin olabilecekler. Referandumdaki “evet” ve “hayır” kamplarının dengelenmiş ve kemikleşmiş oy blokları Genel Seçim, Anayasa, Cumhurbaşkanlığı gibi yüksek oranlarda oy isteyen seçimlerde, oylamalarda oy potansiyeli küçük olan grupların pazarlık güçleri ve etkileri artabilir. Ufukta devrim gözükmüyor ve madem ki bu çoğulcu demokrasi oyununda yer alacağız, hiç olmazsa oynamayı öğrenelim. Prensiplerden taviz vermeden!



Etiketler: yaşam, siyaset
İstihdam