15/12/2020 | Yazar: Kerem Dikmen

Aslında kurul, bu kararı ile ilk olarak LGBTİ+’ları yalnızca cinsel performans nesneleri olarak gördüğünü de itiraf etmiş oluyor.

Reklam Kurulunun yeni misyonu: Homofobi ve transfobi Kaos GL - LGBTİ+ Haber Portalı

2020 İnsan Hakları Haftasının Türkiye’deki gündemlerinden biri de Ticaret Bakanlığı Reklam Kurulunun, gökkuşağı temalı veya doğrudan LGBTİ+ temalı ürünlerin internet yoluyla satışına getirdiği kısıtlama oldu. BBC Türkçe’nin haberi ile gündeme düşen haberin ardından klavyeler önce Ticaret Bakanlığının sitesine ardından kurul kararına ve birazdan değineceğim diğer kısımlara uzandı.

Muhtemelen yalnızca hakkında yakınma olan kişilerin takibindeki kurul kararları, bir anda insan hakları izlemesi yapan kişi ve kuruluşların da radarına girmiş oldu. Habere konu kurul kararı da bakanlığın internet sitesinden takip edilebiliyor, karar, kurulun 10.11.2020 tarihli toplantısından çıkmış. Kararın yazımından da anlaşılacağı üzere birden fazla online satıcı ile alıcıları buluşturan internet siteleri üzerinden satılan ürünlerin gökkuşağı temalı olması veya ürün reklamında “normal”, “LGBT”, “Peace, Love is Love, Pride, LGBT” ifadelerinin kullanılması durumunda kurul, bu ürünlerin çocukların gelişimini ve “ahlak”ını bozabileceğini ve bu nedenle +18 uyarısı ile satılması gerektiğini öne sürüyor.

+18 zorunluluğu getirilen ürünlerin neler olduğu malum; örneğin yetişkinlere üretilen cinsel oyuncakların veya benzerlerinin bu şekilde satıldığını biliyoruz. Aslında bunu TV yayınlarında da görmek mümkün, erotik veya pornografik içerikli yayınların izlenmesinin belirli şifrelerin kullanılması şartına bağlandığını biliyoruz.

Aslında kurul, bu kararı ile ilk olarak LGBTİ+’ları yalnızca cinsel performans nesneleri olarak gördüğünü de itiraf etmiş oluyor. Zira sırf gökkuşağı simgesi içeren veya tanıtımında LGBT ifadelerine yer verilerek sunulduğu için 18 yaş üzerine özgülendikleri varsayılan plaj havlusu, seramik bardak, telefon kılıfının seks oyuncağı olarak kullanılması ihtimali üzerinden bu kararı aldıklarını düşünmek herhalde saflık olurdu. Dolayısıyla kurulun zihnindeki LGBTİ+’nın da ne olduğu çarpıcı biçimde ortaya çıkmış oluyor.

Kararı bu anlamda basit bir ürün kısıtlaması değil LGBTİ+ var oluşunu yok sayma, görünür olmadığı müddetçe ona “tahammül” etme ama görünür noktaya taşındığı anda onu hayatın dışına itmenin bir aracı olarak okumak yanlış olmaz. Bu yönüyle de yalnızca eşcinsel ebeveynler tarafından oluşan ailelere yer verdiği için TV’lere ceza veren RTÜK’ün; LGBTİ+ çocukları da resmeden kitapları çevirdiği için çevirmenleri mahkum eden yargı sisteminin; bu kitapları poşette satmaya zorlayan “Küçükleri Muzır Neşriyattan Koruma Kurulu”nun yaptığının bir benzerini, görevi Ticari reklamlarda uyulması gereken ilkeleri belirleme ve haksız ticari uygulamalara karşı tüketiciyi korumaya yönelik düzenlemeleri yapma” olan Reklam Kurulu, kendi görev alanında gerçekleştirilmiş oluyor.

Görüleceği üzere aslında LGBTİ+ varoluşuna yapılan yeni bir saldırıdan ziyade zincire eklenen yeni bir halka söz konusu. Sistem, daha önce bunun için kullanmadığı her türlü aracı kullanarak ona baskı ve yok sayma için yeni bir işlev kazandırıyor ve bu şekilde nefreti de körüklemiş, onu ana akımlaştırmış, “norm” haline dönüştürmüş oluyor.

Bu noktada değineceğim diğer kısım önem kazanıyor. Habere göre BBC Türkçe’ye bilgi veren Ticaret Bakanlığı kaynakları kararın Reklam Kurulu üyeleri tarafından oy birliği ile alındığını özellikle vurguluyor. Kurulun üyeleri kimdir diye merak edenlere bakanlık internet sitesine bakmalarını tavsiye ederim.

Görüleceği üzere Ticaret Bakanlığı kaynaklarını oybirliği vurgusu yapmaya iten; Türkiye Barolar Birliği, Türk Tabipleri Birliği, Türk Eczacılar Birliği, Türk Dişhekimleri Birliği temsilcilerinin kuruldaki varlığı. Türkiye Barolar Birliğini kuran Avukatlık Kanununun barolara “insan haklarını savunmak ve korumak” görevi verdiği, Türk Tabipleri Birliğinin insan haklarına ilişkin çalışmaları, dahası tıp meslek alanını düzenleyen bu kurumların kendi alanlarında yapılan uluslararası bilimsel çalışmaların bu kararla çelişik hali göz önüne alındığında, oybirliği vurgusunun anlamı daha da net anlaşılıyor. Böylelikle devlet tarafından şiddeti arttırılarak sürdürülen homofobi ve transfobi, görev alanlarında insan hakları ve bilim olan kurumların dolayımından geçerek, kendini daha güçlü şekilde tahkim etmiş oluyor.

Özellikle kuruluş kanununda insan haklarına açık atıf yapılan Barolar Birliğinin karardaki varlığının, hakikatin ve kavramların, devlet ve onu kullanan anlayış bakımından yeniden inşa edildiği bir siyasal süreçte anlamını sorgulamak oldukça anlamlı.

Gzone’da yapılan haberde kendisine mikrofon uzatılan TTB temsilcisi Hakan Giritlioğlu ve TBB temsilcisi Av. Gülten Ayana yaptıkları düzeltmelerle kararın cinsel içerikli ürünleri kapsadığını söylese de bu yönde bir resmi açıklama ve düzeltme ne bakanlıktan ne de kurula temsilci gönderen kurumlardan geldi. Kararın internet sitesindeki hali herkesin erişimine açık.

Kaos GL tarafından bakanlığa yapılan bilgi edinme başvurusuna ise henüz yanıt verilmedi.

Karar gerçekten basına yansıdığı gibi mi, yoksa bilinçli bir çarpıtma var mı bilmiyoruz ve yeni bir resmi açıklama yapılana veya bilgi edinme başvurusuna yanıt verilene kadar bunu bilme şansımız olmayacak.

Ancak bildiğimiz bir şey var. Maalesef Barolar Birliği, TTB ve diğer meslek kuruluşlarının da istemli veya istemsiz parçası olduğu bu süreç en meşru hak eylemlerini bile basit CİMER başvurularıyla engelleyen homofobik ve transfobik çevrelere yeni bir yöntemi armağan etmiş oldu.

*Bu yazı ilk olarak Sosyal Hukuk’ta yayınlanmıştır.

*KaosGL.org Gökkuşağı Forumu’nda yayınlanan yazılardan yazarları sorumludur. Yazının KaosGL.org’ta yayınlanmış olması köşe yazılarındaki görüşlerin KaosGL.org’un görüşlerini yansıttığı anlamına gelmemektedir.


Etiketler: insan hakları
İstihdam