17/06/2010 | Yazar: Emre Korlu

Auschwitz kampında zulmün kelime anlamı hiç değişmiyordu. 25 bin'e yakın eşcinsel topluluğun içinde yürüyordum.

Auschwitz kampında zulmün kelime anlamı hiç değişmiyordu. 25 bin'e yakın eşcinsel topluluğun içinde yürüyordum. Başımıza gelebilecekleri az çok tahmin etmemize rağmen yorgun düşen bedenlerimizi sürükleyen ayaklarımıza bakıyorduk. Çünkü bize böyle yürümemiz emredilmişti.
 
Adolf Hitler'in kalbini şeytanların işgal altına aldığını düşünüyordum. Alman yasaları eşcinsel ilişkiyi yasaklayıcı kanunlar getirmişti. Bu kanunların içeriği öpüşmek, sarılmak, eşcinsel fantaziler ve eşcinsel eylemleri kapsayacak şekilde genişletilmişti. İşte biz bu kanunlara uymadığımız için o kampa gidiyorduk. Bazılarımız ise hapislerde bırakılıyordu. Bizler ölüm yolcularıydık.
Hapiste geçen zamanda kendimi ölüme alıştıramamanın dirençsizliğini yaşıyordum. Keşke alışabilseydim.
 
Yıl 1937 idi. Onca yıldan sonra hatırlayabildiğim tek sayı bu. Kampta kısırlaştırılacak ve bunun için de hadım edilecektik. Daha sonra bu ceza 1942 yılı Hitler tarafından idama çevrilecekti.

Oraya götürüldüğümüz ilk günü anlatmakta biraz zorlansam da yutkunarak bu acının üstesinden gelebiliyorum. Üzerimize pembe bir üçgen taktılar. Korkuyordum ve hemen ölmeyi diliyordum çünkü bu işkenceye ve diğerlerine katlanabilecek kadar sağlam bir bünyeye sahip değildim. O üçgen ile dolaşmak şiddet görmediğimiz zamanlarda da ruhumuzu acıtmaya yetiyordu. Oradaki diğer toplulukların çoğu yahudi, bir kısmı çingene, bir kısmı ise Yehova şahitleriydi. 25 bin eşcinsele ise Avrupalı mı yoksa Alman mı olduklarını tek tek soramazdınız ve bu sorunun cevabını ben de hiç öğrenemedim. Sadece gördüğümüz zulümler aynıydı.
 
Günler geçiyor ağır işlerde çalıştırılıyorduk. Nöbetçiler, gardiyanlar ve diğer mahkumların tacizlerine uğruyorduk. O gün anladığım tek şey oradaki insanlardan 25 bin arkadaşımın daha çok zulme uğradığıydı. Öyle bir ortamda bile bazılarının orgazm kaynağı olabiliyorduk.
 
Alman halkına duyurular yapılıyor ve bizim topluca kamplara götürüldüğümüz yalanlanıyordu. Bunu neden yaptıklarını hiçbir zaman anlayamadım. Oysa bizler oradaydık hadım ediliyor, aklınıza getirmek istemediğiniz her türlü şiddete maruz bırakılıyorduk. Lezbiyen arkadaşlarımız da üzerlerinde takılı duran siyah üçgenlerle o vahşetin içinde bile yaşama tutunmaya çalışıyorlardı. Nefes almam güçleşiyor ama bunca eziyetin içerisinde nasıl hayatta kaldığıma şaşırıyordum.
 
Eşcinsel olanların dışındaki yahudiler bizim gibi damgalanmamışlardı. Biz onların da altındaki bir sınıftık. Alman isen eşcinsel olmamalıydın. Bu Nazi Almanyasının işine gelmezdi. Bizi kendileri için bir tehdit olarak görüyorlar ve üremenin engellendiğini düşünüyorlardı. Birbirimizle arkadaş olarak konuşmamız bile yasaklandığı için (çoğumuz) belki de sadece bu nedenle burada olmak zorundaydık.
1939 yılı. iki 365 günün sonu, yaşıyordum. Nasıl hayatta kaldığıma şaşırarak.
 
Ama zulüm bitmeyecekti. Irkçılık vahşeti devam edecek insan katliamları meydana gelecekti. 1939 yılının sonunda kaç kişinin öldüğünü öğrenmek istemiyorum. Sadece çocukları hatırlıyorum. Cansız bir çöp yığını gibi dizildikleri, o kamp geliyor aklıma. Ve aklımdan hiç çıkmıyor.
 
Not: Auschwitz Kampı'nda öldürülen erkek eşcinsel sayısının 50-100 bin, lezbiyen sayısının 10-25 bin arasında olduğu tahmin edilmektedir.


Etiketler: insan hakları
İstihdam